|
|
'Belge', ne belgesi?
28 Şubat bütünüyle bir 'yerli ürün' müydü? Yani, Türk Silâhlı Kuvvetleri içerisinde bir grup, ülkedeki gelişmeleri beğenmedikleri veya iplerin ellerinden kaçtığını gördükleri için, tamamen 'yerel' sebeplerle, cuntasal bir örgütlenmeye gitmişler, siyasete müdahale kararını da o sırada cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Süleyman Demirel'in desteğini alarak mı vermişlerdi? Onları harekete geçmeye iten bir 'dış' unsur yok muydu? Bu sorunun cevabını herhalde sizler de merak ediyorsunuzdur... Vatan'dan Bilal Çetin'in yazı dizisinde 28 Şubat'la ilgili pek çok bilinmeyen anekdot yer aldı, ancak Batı Çalışma Grubu'nun oluşmasına, andıçlara ve Refahyol'un iktidardan düşürülmesine yol açan süreçte 'yabancı parmağı' sorgulanmadı. Oysa, hep biliyoruz, Türkiye'nin yaklaşık 200 yıllık tarihi, 'dış unsurlar' gözardı edilerek yazılamaz. Vatan'daki diziyi kitap haline getirecekse, Bilal Çetin'in olayın bu yönüyle ilgili bilgilerini de görüp okumak isterim... Bir siyasetçi dostumda 28 Şubat'ın 'dış desteği'ne ışık tutacak bir belge var. O belgede neler olduğunu, dostumun eline nasıl geçtiğini biliyorum. Gerçek olma ihtimali çok yüksek bir belge bu. Ancak, eğer dostum bir gün elindeki belgeyi yayımlamaya karar verir ve bunun için de beni aracı seçerse, kendisi ne kadar 'güvenilir' olursa olsun, belki de yakın tarihimize bambaşka gözle bakmamıza sebep olacak belgeyi, bütün yönleriyle doğrulatmadan yayımlayacağımı hiç sanmıyorum. Gazetecilerin eline pek çok 'belge' geçer. Bugüne kadarki deneyimlerim bana şunu öğretti: Kendiliğinden masama konan, hiçbir çaba harcamam gerekmemiş 'belge' kılığındaki kâğıt ve dosyalardan çekinirim ben. Deneyimi çok fazla bir meslek büyüğümün, değer verdiği bir politikacı tarafından eline tutuşturulan 'belge' kılığındaki bir yazıyı büyük gürültülerle yayımlaması sonucu yaşadığı utancı yakından gözlemiştim... Kimse bize babasının hayrına 'belge' vermez; her belgenin kendine özgü bir amacı vardır... Bu girişi yapmamın sebebi, Ankara gazetecileri arasında mesleki rekabetin en tepe noktaya ulaştığı şu sıralarda çeşitli yayın organlarına yansıyan dizi furyası konusunda okurları uyarmak... Önce Bilal Çetin Vatan'da 28 Şubat dizisiyle okur karşısına çıktı; onu Hürriyet'te Sedat Ergin'in Irak Savaşı'nda ABD ile yürütülen pazarlıklara ışık tutmayı amaçlayan dizisi takip etti. Sedat Ergin'in çıkışı sonrasında, pek çok kişi gibi ben de, "Fikret Bila ne yapacak?" sorusunu zihnimde taşıyordum. Cevap gecikmedi: Bila da, aynı dönemi 'belgeler' ile Milliyet sütunlarına taşımaya başladı. Bu dizilerde tarihçilerin kullanacağı malzemeler geniş biçimde yer alıyor. Bırakın gelişmeleri uzaktan izleyen geniş okur kitlesini, eminim, olayların içinde en aktif biçimde yer alan figürler bile, yazılanlarda, kendilerinin de bilmediği pek çok ayrıntıyla karşılaşıyorlardır. Mehmet Barlas anlatmayı sever. Celal Bayar'la konuşurlarken, hayatını kaleme almayı her teklif edişinde, "İleride, daha sonra" cevabını alırmış. Bunu anlatırken, Bayar'ın o sırada 100 yaşını devirdiğini ekler Barlas... 40-50 yıl öncesini bir tarafa bırakın, Churchill, yine Barlas'ın aktardığına göre, 200 yıl önceki olayları bile tarihçiler için 'taze' bulur, "Onları yazmak gazetecilerin işi" dermiş... Akıp giden bir süreçle ilgili yazılanlar mutlaka 'yanılma payı' hesaba katılarak okunmalı... Sözgelimi, Fikret Bila'nın yazı dizisinin dün manşete çıkarılan bölümünde yer alan 'belge'yi nasıl yorumlayacağız? 'Belge', 1 Mart tezkeresi öncesinde, ABD ile Türkiye'nin hassas konularda'uzlaştığını' gösteriyor. Askerî birlikler Irak'a nasıl girecek, PKK/KADEK ile nasıl mücadele edilecek, Musul ve Kerkük'te çizilecek yeşil hat... Bütün bunlar ve fazlası, gazetede kapak fotoğrafı da sunulan adlı belgede yer alıyor... Milliyet, "PKK'yı bitirecek imzalar atılmıştı" başlığını uygun görmüş belgeyle ilgili bölüme... Fikret Bila da, "Eğer tezkere geçseydi" diyor, "Tarih farklı gelişecekti..." Olayı yakından izlediğim için biliyorum; son cümlenin doğrusu şöyle olmak zorunda: "Eğer Amerikalılar o belgeyi onaylamış olsalardı tezkere Meclis'ten geçebilecek ve o taktirde tarih farklı gelişebilecekti..." Milliyet'te yayımlanan 'belge', Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı yetkililerinin Amerikalılar ile yürüttükleri müzakerelerde Türk tarafının tezlerini ve bekledikleri asgari mutabakatı yansıtıyor. Tezkere hazırlanıp Meclis'e sevk edilene kadar, ABD tarafı, o belgede öngörülen önemli şartları kabule yanaşmadı. Milliyet'in iddiasının aksine 'imzalar atılmamıştı' sizin anlayacağınız... Eğer yanaşmış olsaydı Amerikan tarafı, yine Milliyet'te, yine Fikret Bila imzasıyla çıkan "ABD ikili oynuyor" sonucunu çıkartmaya yarayan yazı yazılır ve tezkerenin Meclisçe kabul edilmemesinde en önemli rollerden birini oynamış o ünlü "Asker rahatsız" manşeti atılır mıydı hiç? O günlerde Milliyet'te yer alan başka haberlerin de işaret ettiği gibi, Amerikalıların "Nuh deyip peygamber demeyen" tavırları, müzakerelerde görev alan diplomatlarla askerlere gına getirmiş, onların aktardıkları bilgiler siyasilerin canını sıkmıştı...Tezkere sürecine öyle girildi. Söylemeye çalıştığım şu: Her 'belge' sanıldığı türden bir 'belge' olmayabilir...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |