|
|
Çamlar, bardaklar
Geçenlerde bir yazıda "eski camlar bardak oldu" deniyordu. Bunun çam'ın çengelsiz bırakılmasıyla ortaya çıkmış bir dizgi yanlışı olduğunu sanmıyorum. Çünkü, benzer kullanımlara kimi konuşmalarda da rastladım. Camın eskiyip eskimediği bir yana, cam ile bardak arasındaki ilişkide, "eski" ile "yeni" arasındaki farkı, büyük farkı yansıtacak bir değişim olduğu söylenebilir mi? Sanmıyorum. Kaldı ki, insanlar camı genellikle biçimlendirilmiş hâliyle ve kullanılırken görürler. Oysa çam böyle değildir. Onu ormanda boy atarken gördüğümüz gibi, yaşlanıp devrilince kütük ve kereste hâlinde, işlenip biçimlendirilince kapı, pencere, masa hâlinde, reçineli bölümlerinin dilinmesiyle çıra hâlinde ve elbette istenirse "bardak" hâlinde görebiliriz. Demek ki, "eski çamlar bardak oldu" diyen kişi, aradan uzun zaman geçtiğini; bir zamanlar göğe boy, yere gölge salan çamların toprak ve rüzgârla ilişkilerinin kesildiğini, o koskoca çamların artık küçük bardaklara dönüştüğünü söylerken; eskiden varolan ortamın, koşulların, ilişkilerin neredeyse bütünüyle değiştiğini, artık olup bitenlere bu derin değişimi gözeterek bakmak gerektiğini söylemektedir. Bunları böylece düşünmeme yol açan şey, 21 Eylül 2003 tarihli Hürriyet'in 26. sayfası oldu. Öteki Dünya adını taşıyan ve kimilerinin ilk bakışta sanacağı gibi "âhiret" ile değil de "geçmişin dünyası" ile, tarihle ilgili olan bu sayfayı Murat Bardakçı hazırlıyor. Eski çamlardan bardak yapmaya çalışan Murat Bey, o gün, o sayfada hayli çam devirmiş. İlk sütunda İsmet Bozdağ'ın "Kısmen neşrine karar verilen tekzip metni" yer alıyor. Belli ki, bu metin burada "mahkeme kararı gereğince" yayımlanıyor. İsmet Bozdağ'ın yazdıklarının yayımlanan "kısmı" bile, bu "baba dostu"nun "bir evlat gözü ile bakmak istediği" Murat Bey'i "Bardakçı" değil, "Yalancı", "İftiracı" olarak gördüğünü gösteriyor. Hayli üzücü bir durum. Daha da üzücü olan, şu: Aynı sayfanın sağ alt köşesinde şu başlığı görüyoruz: "Çevik Paşa'nın arzusunu yerine getiriyorum". Paşa, Çevik Bir. Belli ki, Murat Bardakçı, onun, telefonla ilettiği "arzusu"nu memnuniyetle yerine getiriyor. Baba dostunun, çok daha önemli bir konudaki açıklamalarını, mahkeme kararıyla neşreden Bardakçı, Çevik Paşa'nın açıklamasını böyle tehâlükle sayfasına taşıyıveriyor. Gerçi, bunu pek de becerememiş. Son cümlesi şöyle: "Şimdi, emekli Orgeneral Çevik Bir'in 'kazığa oturtma' konusunda bir söz söylemediğini Çevik Paşa'nın arzusu üzerine düzeltiyorum." "… söz söylemediği" düzeltilince, ne olur? Tuhaf bir şey olur. Gerçi biz Murat'ın muradını anlıyoruz ama onun muradını iyi anlatamadığı apaçık. Öteki Dünya'nın ana yazısında devrilen çamlar, daha da büyük. Hacı Mustafa Rakım Efendi'nin Mürşid-i Müteehhilîn adlı eserinden aktarmalar yapan Bardakçı, iyi ki adı geçen kitabın yarım sayfasının fotoğrafına yer vermiş. Oraya bakarak Bardakçı'nın neyi nasıl çarpıttığını görebiliyoruz. Rakım Efendi: "Hatunlara lâyık olan herhâlde erini itâat ede." demiş, evet, ama çok çok önemli bir "kayıt" koymuş. O kayıt şu: "Meğer eri ma'sıyet ile emreyleye". Bu ne demek? Kadın kocasının dine aykırı olan, "ma'siyet cümlesinden" emirlerine itaat etmez, demek. İşte, Bardakçı bu çok önemli koşulu görmüyor ve göstermiyor. Belki de gördüğü hâlde gizliyor! Cümlede geçen "ma'siyet"i, nasıl bir mülâhazayla bilmem, sonraki cümleye çarpıtarak yamamaya yelteniyor. Şöyle: "Eri ne kadar fena vaziyette olsa, meselâ burnundan kan damlasa bile onun arzusuna ve şakasına tahammül eyleye." Rakım Efendi'nin söylediği şu: "(Kadın) yüzünden kan damlar ise de erinin ezâsına ve latîfesine tahammül eyleye." Görüldüğü gibi, yan cümlenin özneleri bile yer değiştirmiş. Ciddiyetsizliğin, kepazeliğin bu kadarı Murat Bardakçı'ya –bile- yakışmıyor!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |