AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Şark kurnazlığı ya da kantarın topuzunu kaçırmak!

Mustafa İslamoğlu'nun İsmet Özel hakkında yazdığı üç yazıda SONUÇ İTİBARİYLE İsmet Özel'i mahkûm eden yazılar yazdığını söyleyen bir iki cümlelik bir şey yazmıştım. Mustafa İslamoğlu bu bir iki cümlelik tespitim üzerine tam üç yazı çıkardı! Ve kendisinin İsmet Özel'i mahkûm etmediğini, aksine benim kendisini mahkûm ettiğimi ileri sürdü.

Eğer Mustafa İslamoğlu, o iki cümleyi Bektaşi mantığıyla ve de heva ve hevesine yenik düşerek değil de dikkatle okusaydı, kendisi hakkında söylediğim şeyin temelsiz ve tabansız olmadığını görürdü: İslamoğlu, iki hafta önceki yazısında şunu söylüyor: "Mezkur yazılarda Özel'in KENDİ SÖZLERİNİ bir bir kaynaklarıyla vererek, onlar üzerinden değerlendirme yapmıştım." Benim İslamoğlu'na yönelttiğim eleştiriyi kendisi bu cümlesinde de ifşa ediyor bir kez daha: Ben İsmet Özel hakkında yapılacak değerlendirmelerin, sadece "son" yazıları ve konuşmalarıyla sınırlı kaldığı sürece, bu çabamızın bizi İsmet Özel'i mahkûm etmeye götüreceğini söylemiştim. O yüzden sözkonusu yazımda "İslamoğlu, İsmet Özel'in yapıp-ettiklerini, kaygılarını bilmiyormuşçasına" sadece "son" yazılarını ve tavırlarını eksene alarak İsmet Özel'i değerlendirmeye kalkışıyor demiştim.

Bektaşi mantığı dediğim şey bu benim. "Vurun abalıya" mantığıyla "zaafları" üzerine gidilerek linç girişimine maruz bırakılan bir düşünürü, bütün yapıp ettiklerini, kaygılarını gözardı ederek yalnızca son yazdıklarından ve söylediklerinden yola çıkarak değerlendirmeye kalkışmak İsmet Özel'i veya başka bir insanı mahkûm etmek değil de nedir? Bu, Bektaşi mantığı değil midir?

İslamoğlu, hızını alamamış olacak ki bu yazıdan sonra iki talihsiz yazı daha yazdı: Üstelik isim vermeden bu kez de bana vurmaya kalkıştı; hem de yarın mahşerde hesabını zor vereceği nefsî ve hayâlî ithamlarda bulunarak: Bir yandan isim vermeden yazmasını, öte yandan çirkin psikanalitik spekülasyonlar yapmaya kalkışmasını, kantarın topuzunu kaçırmak ve şark kurnazlığı olarak değerlendiriyorum.

Bakın ikinci yazısını nasıl kuruyor İslamoğlu: "Neden hep kantarın topuzunu kaçırıyoruz? .... Kişileri değerlendirirken neden... Kutsamak ya da yok saymak... Göklere çıkarmak ya da yerin altına geçirmek... Tazim etmek ya da tahkir etmek... Fetişleştirmek ya da zibilleştirmek... Süpürüp almak ya da süpürüp atmak... [densizliği gösteriyoruz]"

Bunları kim için söylüyor İslamoğlu? İlk bakışta genel bir tespit yaparak havaya (meselâ kuşlara!) kurşun sıkıyormuş izlenimi veriyor. Yazısının ilerleyen bölümlerinde yazısının doğrudan muhatabının ben olduğumu, -özür dilerim ama başka ifade bulamıyorum- tam bir şark kurnazlığıyla ifşa ediyor İslamoğlu: "Her tür aşırı yüceltme, aslında üstü örtülü bir 'ben'i yüceltmedir. Aşırı yüceltmenin psikanalizini doğru yaptığımızda, karşımıza karmaşık bir ruh hali çıkar. Aşırı yüceltmeci benlik, görünürde bir başkasını yüceltmektedir. Ya da siz ilk bakışta öyle sanırsınız. Fakat gerçekte bunun bir 'kendini yüceltme' olma ihtimali çok daha fazladır. Bu yöntemde kendini yüceltme işi, başkasını yüceltme biçiminde tezahür etmektedir. Aşırı yüceltmenin hormonlu bir imaj dışında ne yüceltene ne de yüceltilene sahici bir katkısı olur. Aksine, insanın kendisiyle sahici ve sahih ilişki kurmasının önüne geçer. Ene'yi azdırır. Azdırılmış her ene, haddini aşarak HAKİKATE TESLİM OLMAK YERİNE HAKİKATİ TESLİM ALMAYA yeltenir. 'Hakîm' olmak yerine 'hâkim' olmaya kalkar."

İslamoğlu ipin ucunu o kadar kaçırıyor ki, "tüm aksi görüntüsüne rağmen [kendisini yüceltmeye çalışıyor]" diyerek benim numara yaptığımı bile ima etmekten çekinmiyor! İşte bu olmadı Sayın İslamoğlu? Bunu size yakıştıramadım! Kantarın topuzunu kaçırmak asıl bu değil mi, sayın İslamoğlu? Ben hangi insanı aşırı yüceltmişim, hangi insanı yerin dibine batır mışım? Egoları, hizipleri aşmaktan, kendimizi merkeze almak yerine müştereken bir şeyler yapmaktan, hakîkat gelenekleriyle irtibat kurmaktan yeni hakîkat gelenekleri inşâ etmekten sözeden bir insan nasıl bir yüceltme veya alçaltma yapıyor ve nasıl oluyor da kendisini otorite yerine koyuyor olabilir, insaf ve vicdan sahibi biri izah etsin bana!

Bu kadarına pes doğrusu! Üstelik de, İslamoğlu'nun yazısının yayımlandığı gün yayımlanan yazımda ben, tam da nefislerimizi, egolarımızı, hiziplerimizi putlaştırmanın sebep olduğu marazîliklere dikkat çekiyorum! Sayın İslâmoğlu'ysa, sadece hayâlî psikanalitik spekülasyonlar yaparak aslında benim kendimi, kendi egomu yüceltme kaygısı güttüğümü söylüyor!!

Olacak iş değil! Çağın temel sorunlarının kökeninde paganizmin yattığını haykıran bir insana "aslında bu vatandaş kendi egosunu putlaştırıyor" demeye kalkışmanızın zırnık kadar inandırıcı bir tarafı olamayacağını nasıl olur da idrak edemezsiniz, anlayamıyorum doğrusu. Kaldı ki, şu ülkede içi dışı, özü-sözü, söyledikleri ve yaptıkları bir olan az sayıdaki yazar-çizerden biriyim ben. Yüreğiyle yazmaya, karınca kararınca bir şeyler söylemeye ve yapmaya çalışan; üstelik de üzerinde çalıştığım medeniyet tasavvuru projesinde kendimi merkeze yerleştirmeMe kaygısıyla hareket eden, kendi kişiliğimi massedebilmek için de yaptıklarımı en yakın hakîkat geleneği olan Diriliş Geleneği'ne eklemlemeye çalışan, böylelikle kendimi aradan çıkarma cesareti, alçakgönüllülüğü gösteren biriyim. Buna, hem okuyucularım, hem yakın ve uzak arkadaşlarım ve dostlarım, hem de konferanslara gittiğim Anadolu şehirlerindeki dostlarım şahittir!

Sayın İslamoğlu, kantarın topuzunu kaçırmaktan sözediyorsunuz ama bu yaptığınız çirkin ve hayâlî / zannî ithamlarla kantarın topuzunu kaçıran kişinin siz olduğunuz apaçık ortada değil mi? Halep ordaysa arşın burda çünkü!

"Hayır, ben sizden sözetmiyorum ki, isminizi bile zikretmedim ki, bunları nereden çıkarıyorsanız" diyecek olursanız, "bana vurduğunuz" o en canalıcı satırlarda aşırı yüceltmeci ve alçaltmacı kişiliğin ene'sini azdırdığından, enesini azdıran bu kişinin "haddini aşarak" tam burada bana ait olan ifadeleri kullanarak "hakikate teslim olmak yerine, hakikati teslim almaya yeltendiğinden" sözeden satırlarınızla benden değil de mesela uçan kuşlardan sözettiğinizi iddia etmeye kalkışacak olursanız, yaptığınız şeye şark kurnazlığı demeyip de ne derim peki? Benim ifadelerimi kullanarak yapmaya çalıştığınız bu çirkin şeyin adı, "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" şark kurnazlığı değil mi?

Sayın İslamoğlu son olarak şunu söylüyorum size: İnsanlarla uğraşacak vaktimiz yok bizim. Çok yanlış bir şey yapıyorsunuz; tek derdi Allah rızası için bir şeyler söylemeye ve yapmaya çalışan, uykularını öncü bir kuşak hazırlama çabasına feda ve hediye eden bir insana karşı yaptığınız bu saldırı ve ithamların yarın hesabını verebilmeniz için sizi itidale, nefsinizi gemlemeye, Allah'tan afv ve mağfiret dilenmeye davet ediyorum vesselâm.


6 Ekim 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED