|
|
Vefat edeceği gün, adeta dostlarını hazırlarcasına 'İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri' diyerek, ardına kadar açık bıraktığı kapıdan çıkan Gemuhluoğlu, Akif İnan'ın tabiriyle 'vakt erişip, davet gelince, varıp huzura erdi. İşbu misafirhanede bir er kişi olarak dolanırdı.' Kabristanı Göztepe'de Sahra-i Cedid mezarlığındadır..
Fethi Gemuhluoğlu 1922 yılında Göztepe'de bir kutlu merhaba ile selamladı, sağır diye tabir ettiği dünyayı. Kendisi İstanbul'da doğmuş, babası İstanbul' da yetişmişti belki ama O her zaman "dağ başında kendi haline terkedilmiş" olan, Türkiye'nin eli böğründe nazlı gelini Arapgirli idi. Kendisi gibi oğullarının da Arapgirli olduğunu söylerdi. Ardında bıraktıklarının çözmeye çalıştığı "söz" ve daha sonra "yazı" orucunu, Arapgir Postası için bozsa da arada kelimelere haksızlık etmekten korktuğunu söyleyerek susmayı tercih etti. Kur'an okumayı bilmediği için çöple yazıların üzerinden giderek sevap murad eyleyen bir ananın ve Osmanlı-Türk insanının son nümunelerinden olan bir babanın oğluydu. "Merhume anam kadının her türküsü, her deyişi 'Sebep Ey!' idi. Senden sana sığınırım gibi bir şey. Şekva desen değil, tövbe desen değil. Yaşama sevincinin tükenmesi de değil. 'Sebep Ey!' işte." Gençlerin henüz teşkilatlanamadığı tek partili dönem, daha sonra Bahattin Karakoç'a yazdığı bir mektupta "düzeni bozuk sazın düzeni asıl düzendir" diye feryat eden bu coşkulu genci dizginleyememişti. O ve O'nun gibi gençler bir araya geldikleri kahvehaneleri, yatakhaneleri hatta sokakları kendilerine dershane edindiler; edebiyattan, hürriyetten, siyasetten konuştular, sorguladılar.1950-1955 yılları arasında çeşitli okullarda Edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1963' e kadar İstanbul' un kültür hayatını renklendiren Spor ve Sergi Sarayı'nda yöneticilik yaptı. Genç yaşından itibaren memleket meseleleri ile meşgul olan Fethi Gemuhluoğlu her ne kadar "Urum ile Urus sulh yapınca anam beni everecek!" sözünü diline dolasa da 1959' da, doktor olan Suzan Hanım ile evlendi. Oğullarından Mehmet Ali şu an Ankara'da, Veli Selman ise İstanbul'da yaşıyorlar. Fethi Gemuhluoğlu 1963'ten sonra Galip Erdeme yazdığı bir mektupta "Sana Sure-i Rahman'ın tilavet edilmediği, türküsüz bozlaksız, turnasız, mayasız bir Frenk diyarından yürek dolusu kutlu, mutlu bir merhaba" diyerek dostlarını selamladığı Almanya'ya göçtü. Buradaki iki yılını Nürnberg ve Passau'da serbest gazeteci olarak geçirirken, Goethe Enstitüsü'nde Almanca öğrendi. 1965 yılında "Hakiki gurbet, Halık'ın, Sahib' in gurbetinde olmaktır" diyerek yola çıktığı Almanya'dan azığında gurbetin öğrettiği türkülerle Türkiye' ye geri döndü. 1962' ye kadar Milli Eğitim Bakanlığı' nda Özel Kalem Müdürlüğü, 1966- 1970 yılları arasında Ankara ve İstanbul Odalar ve Borsalar Birliği Basın Müşavirliği görevlerinde bulundu. Daha sonra kuruculuğunu da kendisinin yaptığı Türk Petrol Vakfı' nda 8 yıl yöneticilik yaptı. 22 Kasım 1975' te "dostluk" üzerine yaptığı muhteşem konuşmayı şu sözler ile adeta vasiyet olarak bıraktı: "... Ne yazarım ne çizerim. Zaten okur-yazar takımından da değilim. Ama bu sözleri size sanki bir veda gibi, sanki son sözlerim gibi ... ' Hal saridir' buyurulmuştur. Maraz da saridir. Dilerim ve umarım ki benim marazım sari olmasın ve burada şevk sari olsun, cezbe sari olsun ve aşk sari olsun". Vefat edeceği gün, adeta dostlarını hazırlarcasına "İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri" diyerek, ardına kadar açık bıraktığı kapıdan çıkan Gemuhluoğlu, Akif İnan'ın tabiriyle "vakt erişip, davet gelince, varıp huzura erdi. İşbu misafirhanede bir er kişi olarak dolanırdı." Kabristanı Göztepe'de Sahra-i Cedid mezarlığındadır.. Cahit Zarifoğlu'nca onun gidişi bir medeniyetin gidişiydi; "Fethi Ağabey' le birlikte, zamanımızda ve yaşadığımız düzen içerisinde, zaten havuzuna giremediğimiz dervişliğin, sohbete, birilerinin önünde diz çökmeye bağlı büyük medeniyetin fırsatlarından biri daha gitti." Mesleği insan yetiştirmekti Dünyaya adeta "ekmek bıçaklarının hürriyet yolunda bilenirse ne menem kestiğini" göstermek için gelen Fethi Gemuhluoğlu'nun mesleği en başta insan yetiştirmekti. "Bizi inzivaya çekilmiş say / Mescit ile medreseyi / Terk eyledik zahitlere... Hakk'a ibadet etmeye / Yeter bize viraneler..." "Selamet Derkenar est" diyerek kenara çekilen ve aktif politikanın içinde bulunmayan Fethi Gemuhluoğlu'nun yetişmesine ön ayak olduğu gençler bürokratik kademelerde etkili mevkilere getirilmişti. Bugün ise Türkiye' nin siyaset ve düşünce dünyasında sözü geçen birçok kişinin yolu O'nun dergahından geçmiştir: Bahatin Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Agah Oktay, Avni Akyol, Tahir Kutsi Makal, Faruk Timurtaş, Ergün Göze, Muharrem Ergin, Akif İnan, Ahmet Kabaklı, Altan Deliorman, Mustafa Miyasoğlu... O'nun coşkusundan nasiblenen, gençken parıltılarını keşfedip yüreklendirdiği, teşvik ettiklerinden sadece birkaçı... Mustafa Seçkin, O'nun gençler konusunda ki özverili tavrını şu cümleleriyle dile getirirler: "Gördüğü her şaire O'nun en güzel mısralarını okuyarak söze başlardı. Nerede olursa olsun, herkesteki güzelliği bilirdi ve oradan girerdi. Birinde şöyle pırıltıya benzer bir şey görsün ona kancayı takmıştır. Her an adam arardı, kimi avlayayım, kimi rahmete götüreyim diye. O Türkiye'nin muhtarı idi. Her şeyden haberdar idi, o nasıl takip, şaşarsın!." Fethi Gemuhluoğlu'nun kendisini ziyarete gelen gençlere yönelttiği ilginç soruları olurdu. O' nun en klasik sorularından biri: "Sen hiç aşık oldun mu?" idi. Bu sorusuna hayır diyen gençlere ise kızar: "Ben hayatta sevmemiş, gönül adamı olmamış insanı ne yapayım? Bu adam aşka düşman" derdi. Bu sorular Fethi Gemuhluoğlu öğretisinin ilk basamağıydı adeta. Önce Derviş idi "Mistik insanlar özgürdür Ali, yalnız onlar özgürdür!" 1940' lı yılların ilk yarısında Ahmet Tahir Memiş, el-Halvetiyyü'ş-Şabani Efendi'ye bağlanan Fethi Gemuhluoğlu'nun tasavvufi derinliği daha çok yakın dostları tarafından bilinirdi. "Fethi Abim ağlardı, hüzün adamıydı. Fikri zikri Allah idi, başka derdi yoktu. O ağzına laf bulaşmayan, şiir gibi konuşan Fethi, Efendisinin huzuruna varınca dili dolaşırdı. Lal olurdu adeta. Huzurda bir duruşu vardı, 'yok' gibi! Kimsenin derviş olmaya talip olmadığı herkesin şeyh olduğu bu garip dünyada gariban bir dervişti Fethi Abim. Herkese evliya imiş gibi muamele ederdi, 'öyle değilse bile öyle olur belki' derdi. Fethi Abim aşk adamıydı." Fethi Gemuhluoğlunun "sohbet arkadaşı" olarak bilinen Necip Fazıl kendisini şöyle ifade eder; "Kendine hiçbir tecelli zemini aramayan bir tevekkül zarfına bürülü, sessiz ve sedasız , ortada görünenlere su taşıyıcı fikir sakasıdır Fethi Gemuhluoğlu." Hilmi Yavuz'un 'sözle sema yapan adam' diye tarif ettiği Fethi Ağabey'i anlamak belki Ahmet Kot'un şu sözleriyle daha kolay olacak: "Anadolu'da gönül ışığını yakmak üzere atlarına binip gelen velilerin çağından bugüne kopup gelmiş bir eren olarak göründü bana hep... Gözleri Yunus' un gözleriydi, gönlü Hacı Bayram'ın, dili Mevlana'nın. Bilinmeyen bir yerlerden atlarına binip gelenlerdendi. Sözünü kendi söyleminde söyledi. Anlayan kendi gönül muktesabatı kadar anladı. Anlamamış olan için hiçbir sözüm yoktur." Mustafa Seçkin' in "Allah Fethiyi sevenleri, Fethi nin haberini duyanları O' na benzetsin" duasına bizler de amin diyoruz...
Dört karakter kuramı, modern tıp tarafından geliştirilmiş olup, bugün hâlâ geçerliliğini koruyor. Antik Çağın Yunan Filozoflarından Hipokrat ile başlayıp, günümüze kadar gelen süreçte psikoloji ve psikiyatri ile uğraşan bilimadamları, insanların davranışlarını ve karekterlerini incelemişlerdir. Hipokrat'ın dört karekter kuramı, modern tıp tarafından da geliştirilmiş olup, bugün hâlâ geçerliliğini taşıyorlar. Her birimiz kendimize özgü olarak bu dört karakter tipinin çeşitli özelliklerini kişiliğimizde bütünleştiriyoruz. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de uzmanlar bu yöntemi kullanarak bir insanın hangi gruba girdiğini gözlemledikten sonra, bu kişinin diğer yönlerden yaşama tepkilerini doğru olarak belirleyebiliyorlar. Aslında çok basit bir yöntem ve bu dört grubun özelliklerini insanlara uygulayabilirsiniz. Kişiliğimizi tanımak bizim kendimizi nasıl incelememiz gerektiğini, güçlü yönlerimizi daha parlak hale getirmeyi ve zayıflıklarımızdan daha kolay kurtulmayı öğrenmemizi sağlar. Çevremizdeki insanları tanımak da bizim daha başarılı bir iletişimci olmamızı sağlayacağı için önemlidir. Benim bu yazıya kaynak olarak aldığım Florance Littauer'in Kişiliğinizi Tanıyın ve Kişilik Bulmacası adlı kitaplarında bu dört karakter tipi Güçlü Klorik, Mükemmeliyetçi Melankolik, Barışçıl Soğukkanlı ve Popüler optimist olarak isimlendiriliyor. Şimdi kısaca bu karakter tiplerinin genel özelliklerine bir göz atalım; Güçlü Klorikler, doğuştan lider karakterli insanlardır. Rahatlıkla sorumluluk alabiler, çabuk ve doğru yargıda bulunabilme yeteneğine sahiptirler. Olumsuz taraftarı çok zorba ve tahakkümcü davranabilirler. Kendileri kısa zamanda çok iş başarabildiklerinden başkalarından da aynı şeyi beklerler. Diğer insanların duygularına karşı duyarsız ve sabırsızdırlar. Hem Popüler Optimistler hem de Güçlü Klorikler dışa dönük, konuşkan ve sosyal aktivitileri fazla olan kişilerdir. Aralarındaki en önemli fark Popüler Optimistler insanlara birlikte olmayı sevdikleri için, Güçlü Klorikler ise çevrelerini kontrol altına almayı istedikleri için insanlarla ilişki kurarlar. Mükemmeliyetçi Melankoliklere göre her iş önemlidir ve eğer yapılıyorsa mutlaka düzgün yapılması gerekir. Onlar ince detaylara önem veren titiz insanlardır. İçe dönek ve oldukça duygusaldırlar, duygularını ifade etmeye zorlanırlar. Grafikleri ve tabloları çok severler, planlama konusunda yeteneklidirler. Olumsuz tarafları karamsarlıkları ve kolayca bunalıma girebilmeleridir. Mükemmeliyetçi Melankolikler detaylara çok fazla girdikleri için bazen işin içinden çıkamayabilirler. Lider olarak iyi organizasyon yaparlar, başkalarının duygularına karşı duyarlıdırlar. Barışçıl Soğukkanlılar, biraz tembel ve fazla rahat insanlardır. Sorunlarala yüzleşmekten kaçarlar, çözümü zamana bırakırlar. Çevrelerinde sürekli huzuru korumak isteyen uyumlu insanlardır. Bu davranışlarıyla herkesin güvenini ve saygısını kazanırlar. Olumsuz yönleri sorumluluk almaktan hiç hoşlanmamaları ve kararsız olmalarıdır. Yaptıklarından dolayı değil daha çok yapamadıklarından dolayı sevilirler. Popüler Optimistler hayatı çok fazla ciddiye almayan iyimser insanlardır. Eğlenceye düşkün, coşkulu bir kişiliğe, espri duygusuna, öykü anlatma yeteneğine sahip insanlardır. İnsanlarla bir arada olmaktan ve dikkatleri üzerlerine çekmekten hoşlanırlar. Olumsuz yanları dağınık ve düzensiz olmaları, olayları abartmaları, hiçbir konuda yeteri kadar ciddi olmayışlarıdır. işlerin yapılmasında başkalarına güvenirler, kolay aldanırlar ve saftırlar. Her zaman çocuk kalan bir yönleri vardır. Lider olarak başkalarını heyecanlandırır, esin kaynağı olur, cezbeder ve eğlendirirler.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |