|
|
Yeni Şafak'a konuşan Başbakan Erdoğan "Tezkere, Mart'ta olduğu gibi yine reddilebilir mi?" sorusuna şu cevabı verdi: Ben öyle bir şey düşünemiyorum!..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda hedefe çok yaklaştığını ve bu süreçteki uygulamalardan sonra üyeliğin önünde engel kalmayacağını söyledi. İtalya'nın başkenti Roma'da yapılan AB Hükümetlerarası Konferans'ın dönüşünde uçakta Ankara Temsilcimiz Mustafa Karaalioğlu'nun sorularını cevaplayan Erdoğan, Irak konusundaki kararın da geciktirilmeden verileceğini ifade etti. Yeni tezkerenin Meclis'ten geçeceğine inandığını söyleyen Erdoğan "Bu kez de reddedilmek gibi bir sürpriz yaşanabilir mi?" sorusunu "öyle bir şey düşünemiyorum" diye cevapladı. Erdoğan'ın AB'den Kıbrıs'a, Irak sorunundan YÖK tasarısına ve hafta sonu yapılacak AK Parti kongresine kadar gündemdeki konulara ilişkin görüşleri şöyle: Avrupa'ya heyecan kattık AB ile ilgili yapılan her toplantıda ve zirvede daha olumlu mesajlar alınıyor. Giderek, AB üyeliğine yaklaşıyor muyuz? Herşeyden önce şunu söyleyeyim. Avrupa Birliği konusunda Başbakan, Dışişleri Bakanı, AB Genel Sekreterliği birlikte oraya gidecek ve düşüncelerini aktaracaksınız... Böyle bir şey bugüne kadar yaşanmış bir olay değildir. Bundan önce ne olurdu? AB üyesi ülkeler toplanırdı; dönem başkanı ülke de diğer aday veya aday adayı ülkeleri ayrıca davet eder veya bilgi verirdi. Şimdi ise, Türkiye ilk defa orada yerini almış oldu. Herkese dörder dakika söz verildi. Dönem Başkanı Berlusconi ilk sözü AB parlamentosu Başkanı Pat Cocks'a verdi, ardından, Yunanistan'a sonra da bana verdi. AB üyesi ülkeler gibi biz de konuşmamızı yaptık. Mayıs'ta 10 ülke daha AB'ye girecek. Romanya ve Bulgaristan sürecin içinde, biz ise tarih bekliyoruz. Ama toplam 28 ülke herhangi bir sıra ayırımı olmaksızın orada temsil edildi. Bu önemli bir aşamadır. Ayrıca, son toplantılarda üye ülkeler gibi bizim de bayrağımız aynı şekilde asılıyor. Türkiye, Kopenhag Zirvesi'nden beri artık kapıyı iyice zorluyor, diyebilir miyiz? Türkiye'de AB üyeliğine iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla yüzde 75 civarında destek var. Bunu Avrupalılar da takip ediyor. Hele hele 6 ve 7. reform paketleriyle de bunu yakından gördüler. Görüştüğüm başbakanlar, "bize de heyecan katıyorsunuz" diyorlar. "Uygulamada da bunu gösterirseniz artık AB üyeliği önünde engel kalmaz" diyorlar. Üyeliğe yaklaşmanın heyecanı var mı? Tabi... Şu anda o yoldayız. Uygulamadaki performansı göstererek, bunu bitirelim diyoruz. Bunun için de Abdullah Bey'in (Gül) başkanlığında Cemil Bey (Çiçek) ve Abdülkadir Bey'den (Aksu) oluşan ve uyum paketlerinin uygulanmasını takip edecek bir ekip kurduk. Direnenler değişime alışacak Uygulamada engeller çıkmasından, provokasyonlar olmasından endişeniz var mı? Bu gibi şeyler hep olacaktır. Birşeylere alışmış olmak ve sonra da ondan vazgeçmek kolay bir durum değil. Ama, bugüne kadar nasıl birçok konu aşıldıysa, nasıl ki değişime ayak uydurdularsa inanıyorum ki bu konuda da değişim gerçekleşecektir. Burada herhangi bir sıkıntı olacağına da ihtimal vermiyorum. Hedefimiz medeniyetler arası uzlaşmayı AB çatısı altında gerçekleştirebilmektir. Gittiğim her AB üyesi ülkede, "AB'den çok şey alacağız ama, çok şey de katacağız" dedim. Bunlardan en önemlisi Türkiye İslam kültürüyle demokrasiyi bir arada yaşatabilen bir model ülke olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye'nin AB'ye kabulü, -girmesi demiyorum kabulü- 1,5 milyar İslam aleminin AB'ye bakışını olumlu istikamette etkileyecektir. AB'nin bir Hıristiyan Kulübü olmadığı ispatlanacaktır. Biz de baştan beri AB'ye coğrafi veya ekonomik birlik değil, siyasi birlik olarak bakıyoruz. Eğer üye ya da müzakera sürecinde bulunan bir ülke olsaydık AB'nin bugün özellikle Irak gibi konularda siyasi olarak daha güçlü olacağı söylenebilir mi? O çok farklı bir olay. Şu anda AB üyesi ülkeler Irak konusunda böyle bir parçalanma gösteriyor. Ama sadece Irak gibi siyasi ve stratejik bir konuda değil, para konusunda da birliktelik sağlanamadı. Orada da sıkıntılar var. Demek ki aşılması gereken bazı konular var ama bunlar da aşılmaz değil. Tezkerenin reddedilme riski Irak politikasında bu hafta önemli bir adım atılacak. Tezkere hazırlanıyor. Nasıl bir politika izlenecek? Konuyu grubumuza aktardık, gerekçeleri izah ettik. Öncelikle, süratle bir neticeye gitmek istiyoruz. Yani işi ortada bırakmanın anlamı yok. Öyle zannediyorum ki, fazla uzatmadan kararımızı verip, ondan sonra da adımı atacağız. Teknik çalışmaları Dışişlerimiz, Genelkurmayımız yürütüyorlar. Bu işi fazla ortalıkta bırakmaya niyetimiz yok. Kararı verirken, Amerika'nın PKK/Kadek konusunda görünür bir adım atmasını, "olmazsa olmaz şart" olarak görüyor musunuz? Bunların hepsi ikili münasebetlerde görüşülen şeyler. Stratejik ortağımız Amerika'dan terör örgütü olarak ilan ettiği Kadek'e karşı bir yaptırım bekliyoruz ama bu bir şart değil. Kaldı ki bunlarla ilgili gerekli açıklama da ABD tarafından yapıldı. O yüzden "şu olursa bu olur, şu olmazsa bu olmaz" gibi bir şeyin içinde değiliz. Biz şu anda "kendimiz ne yapacağız, nasıl yapacağız, nerede yapacağız, kiminle yapacağız" gibi soruların cevabını arıyoruz. Peki, bu sorulara cevap bulunabildi mi? Bakanlar Kurulu yarın (bugün) toplanacak, sonra da Genelkurmay'la konuyu müzakere edeceğiz ve ondan sonra adımımızı atacağız. Asker giderse, ne kadar süreyle Irak'ta kalacak? Onu şu anda söyleyebilecek durumda değilim. Bir süre verebilmem mümkün değil. Meclis tezkereyi yine reddedebilir mi, böyle bir risk var mı? Ben öyle bir şey düşünemiyorum!.. YÖK yasasından geri dönüş yok YÖK Yasası'nın değiştirme iradeniz hala güçlü bir şekilde sürüyor mu? Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversitelerarası Kurul çalışmalarını sürdürüyorlar. Öyle zannediyorum ki bir uzlaşı ortamı doğacak ve bunun sonunda da tasarı Meclis'ten geçecek. Ya uzlaşma sağlanamazsa... Geri adım ihtimali var mı? Hayır. Türkiye'de YÖK Yasası'dan doğan sıkıntıların olouğu herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Muhalefet de bunu meydanlarda söyledi. Ama tabi olay farklı bir durumda arzedince o zaman çark etmeye başladılar. Bu işte art niyet arayan varsa bu onların art niyetli yaklaşmalarından kaynaklanır. Biz okullarımıza gelişmiş ülkelerdeki okulların mantalitesini taşıma gayreti içindeyiz. Ama şunu da bilelim ki, dünyanın gelişmiş ülkelerinde de üniversitelerin üst yönetimleri salt akademisyenlerin elinde değildir... Sermayemiz devleti tanımak Geride kalan dönemi aynı zamanda bir tecrübe kazanma sürece olarak da değerlendiriyor musunuz? Kesinlikle!.. Bu nedenle 2004, 2003'e göre şüphesiz çok daha başarılarla dolu bir yıl olacak. Hem siyasette hem ekonomide, hem de kültürel yapılanma da başarılı olacağız. Çünkü 2003 sıkıntılı bir yıldı. Bu arada, tabii ki kadromuzun, gerek yönetimdeki gerek yasamadaki arkadaşlarımızın da birçok eksiklerini giderme fırsatını bulduğu bir yıl oldu. Devleti de çok iyi ve yakından tanıma fırsatı bulduk. Bu da bizim, bundan sonraki en önemli sermayemiz olacak. Estağfurullah; bulunmaz Hint kumaşı değiliz!.. Başbakan Erdoğan son dönemde katıldığı bütün uluslararası toplantılarda görüşme rekoru kırıyor. Erdoğan'ın "dünyanın en çok görüşülmek istenen liderlerinden birisi" olarak tanımlanımanın nasıl bir duygu olduğu sorusuna cevabı şöyle: "Estağfurullah... Aslında bu biraz da bizim gayretlerimizden kaynaklanıyor. Biz Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkartacaksak, yeniden ayağa kaldıracaksak -ki bir zamanlar öyle bir ülkeydik- kapalı toplum olarak yaşayamayız. Dünyaya açılacağız. Şu anda benim yaptığım, bakan arkadaşlarımın, bürokratlarımın yaptığı budur. Fellik fellik dünyayı dolaşıyoruz. Ticari heyetleri yanımızda götürüyoruz, onlardan da geliyor. Böylelikle aramızda bir dostluk kuruldu. Olay buradan kaynaklanıyor. Yoksa dünyada hiçbir başbakan ya da devlet başkanı bulunmayan hint kumaşı değil... KIBRIS, AB ŞARTLARI İÇİNDE DEĞİL "Kıbrıs'la ilgili düşüncelerimizi çok açık bir şekilde ortaya koyduk. 2 Nisan'dan itibaren Kıbrıs'ta başta Sayın Denktaş olmak üzere Kıbrıs yönetimi, gerekli hoşgörüyü Güney Kıbrıs'a karşı göstermiştir. Sınırların açılması, Maraş'ın açılması ve serbest ticaret konularında... Biz de Türkiye olarak 40 yıldır kapalı olan kapılarımız Güney Kıbrıslı Rumlara açtık. Ama buna karşılık Yunanistan Kuzey Kıbrıs'a kapılarını açamadı. Biz yine de olumlu yaklaşımlarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Kıbrıs konusu AB şartları içerisinde yoktur. Bu bir fiili durumdur ve bunu yaratmaya kimsenin hakkı yoktur. Burada aslında AB kendisiyle çelişmektedir. Kendi içinde sıkıntıları olan iki ayrı din, iki ayrı dil, iki ayrı kesim olan Kıbrıs'ı alma hakkını kendinde bulmaması gerekir. Annan Planı bir çerçeve olarak kabul edilebilir. Biz Annan Planı'nı tamamen reddetmedik. Olumlu yanları var ve bunları kabul ederiz, olumsuz yanları üzerinde de tartışırız. Türkiye garantör olarak kendi ilgi alanı neyse bu doğrultuda devam eder."
|
|