AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Avrupa Birliği'ne tam üyelik yolunda iki aldatmaca...

Şu sıralar kimsenin Avrupa Birliği üyeliğinden söz ettiğini duymuyoruz. Oysa biliyoruz ki yakında, Kasım ayında, Türkiye ile ilgili Uyum Raporu yayınlanacak. Sızdırılan haberlere bakılırsa Uyum Raporu Türkiye'nin hayli lehinde olacakmış.

Belki de bu nedenle AB üyeliği için müzakere tarihini çantada keklik görüyor olabiliriz.

Şu ya da bu, AB meselesinde eski heyecan yok.

Buna karşılık AB karşıtları aynı heyecanı, aynı kararlılığı sürdürüyor. Bu konuda son günlerde okuduğum gazetelerden iki haber dikkatimi çekti.

Birincisi yeniden görülmeye başlanan DEP eski milletvekillerinin davası ile ilgili, diğeri ise kimsenin okuduğunu bile sanmadığım küçük bir haber.

Ülkemizde işkencenin kökünün kazındığı söylentilerini acı bir şekilde yalanlayan işkence tekniklerinin geliştiğine ilişkin çarpıcı bir açıklama...

AB üyeliği yolunda iki aldatmaca...

Birincisi alenen, bu davayı yakından izleyen Avrupa Birliği organlarının ve kamuoyunun gözlerinin içine bakarak sürdürülüyor.

Pişkince ve "Türkiye'de yargı bağımsızdır" tekerlemesi eşliğinde...

Bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi DEP davasını, mahkeme heyetinde askeri hakimin bulunduğu, suçun niteliğinin son duruşmada değiştirilmesi ve buna rağmen DEP milletvekillerine savunma hakkının tanınmaması nedeniyle bozmuştu.

Bir anlamda verilen mahkumiyetlerin geçersiz olduğunu belirtmişti. Bu durumda yargılama yenilenmeliydi. Böylece, yargı bürokrasisi, Türkiye AİHM'nin kararlarını tanımak zorunda olduğu için, istemese de yargılamanın yenilenmesi talebini kabul etmek zorunda kaldı.

Bu durumda sanıkların tutuksuz yargılanması gerekirdi. Avrupa hukuku ve genel hukuk ilkeleri böyle söylüyordu. Buna rağmen, sekizinci duruşmaya gelindiği ve aradan aylar geçtiği halde Ankara DGM DEP milletvekillerinin tutuksuz yargılanmalarına ilişkin bir karar vermedi. Kendi iradesiyle vermeye de niyetli gözükmüyor.

DEP milletvekilleri, bu usülsüz ve Avrupa normlarına aykırı yargılama nedeniyle neredeyse 10 yıldır cezaevinde tutuluyor.

Kopenhag Kriterlerini kabul etmiş bir Türkiye'nin DEP milletvekillerini çoktan salıvermesi ve durşmaları tutuksuz yapması gerekirdi.

Oysa mahkeme, daha doğrusu mahkemeleri, özellikle de DGM'leri etkisi altında tutan devlet gücü intikamcı bir yaklaşım sergiliyor.

Avrupa kriterlerini de, son çıkarılan Uyum Yasalarını da dikkate almıyor.

Adeta, DEP milletvekillerinin cezalarını tamamlaması yönünde alınmış gizli bir kararın uygulayıcısı gibi davranıyor ve yeniden başlayan yargı sürecini uzattıkça uzatıyor...

Oysa Uyum Yasaları'nın uygulanması açısından bu dava çok önemli bir rol oynuyor.

Anayasa ve yasa değişikliğinin Türkiye'de pek bir şey ifade etmediğini, uygulamanın önemli olduğunu Avrupalılar çok iyi biliyor.

Kuşkusuz bunu Türkiye'de de iyi bilenler var.

Sözgelimi Türkiye'nin Avrupa Mahkemesi'ndeki yargıcı Büyükelçi Rıza Türmen de bunlardan biri.

Sabah gazetesinde yayınlanan ilginç açıklamasında, "Ben davaya bakan yargıç olsam daha ayrı bir dikkat gösterirdim" diyor.

Mahkeme'nin tahliye taleplerini sürekli reddedişi ile ilgili olarak da şunları söylüyor:

"AİHM, mahkemelerin tahliye taleplerini reddetmesi durumunda bunun sebeplerini bilmek istiyor. Sanıkların kaçma ve delilleri karartma gibi bir durum sözkonusuysa ve tutukluluk buna dayanarak devam ediyorsa, bunların ayrıntılı bir şekilde mahkeme kararlarında yer alması gerekiyor."

Bu durumda, savunma hakkı konusunda tartışmalar ve kuşkular devam ediyor demektir.

Bu nedenle Türmen'e göre, DEP milletvekillerinin yeniden AİHM'ne başvurmaları söz konusu olabilecek. 'Derin' yargı bürokrasisinin kin kokan inadı nedeniyle Türkiye muhtemelen bir kez daha mahkum olacak. Bu arada DEP'liler boşyere hapiste yatmaya devam edecekler. Aldatmaca sürecek. İkinci konu 'İşkence yöntemleri gelişiyor' başlığını taşıyan bir haberle ilgili. Başlığın da belirttiği gibi, işkence olayları belki azalıyor ama bunun nedeni görevlilerin işkenceden vazgeçip insan hakları yolunu seçmelerinden kaynaklanmıyor.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'nın yaptığı açıklamalara bakılırsa, -ki Fincancı bu konuda Türkiye'deki birkaç bağımsız uzmandan biridir- işkence yöntemleri çok gelişmektedir ve doktorlar, uzmanlar işkence tanısı koymakta zaman zaman zorluk çekmektedirler.

Demek ki devlet, bir takım personelini daha teknik işkence yapsınlar diye bir yerlere eğitime göndermekte ya da bazı karanlık köşelerde eğitim vermektedir.

Yargıtay'da düzenlenen bir toplantıda konuşan Prof. Dr. Fincancı, görünürde fiziki iz bırakmayan işkence yöntemleri bulunduğunu söyleyerek, ''Ancak işkencenin insan ruhunda yarattığı tahribat yıllarca iyileşmiyor, hatta hiç gitmiyor. Burada biz doktorlara önemli görev düşüyor. Doktorlar dahi dikkatli muayene yapmalıdır'' diye konuşmuş.

Görüyor musunuz aldatmacanın vehametini?

Netice olarak, "yargı bağımsızdır" diyenlerle, Türkiye'de işkence azalıyor diyenlerin iki defa düşünmeleri gerekiyor.

Şünkü bu lafları artıkl kimse ciddiye almıyor...


6 Ekim 2003
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED