|
|
'Mahfel-Mado'
Bursa'nın Setbaşı semti, şehrin en canlı ve hareketli bölgelerindendir. Gece-gündüz, insan ve araç trafiği bir hayli yoğunluk arzeder. İsmini bölgeyle paylaşan Setbaşı Köprüsü, yaklaşık 150-200 metre kuzeyinde kalan ve şu sıralar restorasyon geçiren Irgandı Köprüsü'yle birlikte, altından akan Gökdere'nin üzerine kurulmuş hem tarihî hem de mimarî açıdan en güzel Bursa köprülerden biridir. Setbaşı Köprüsü'nün, bütün güzelliğine rağmen, zaman zaman tekerrür eden trajik konumunu Bursalı'lar iyi bilir: Köprü, onlarca intihar vak'asına şâhitlik etmiştir! Kendini köprüden atanların akıbetleri, çoğu zaman ölümle neticelenmiş ve her intihar vak'ası, ertesi gün, yerel basının manşetlerine taşınmıştır.. Setbaşı Köprüsü, söz konusu makûs talihi bakımından her ne kadar -tabir caizse- 'intihar mekânı' gibi trajik bir konuma sahipse de, esasen, köprü ve çevresi, Bursa'nın en güzel tabiat manzaralarının izlenebileceği yerlerdendir: Gerek Gökdere boyunca âdeta fışkıran, gerekse karşıda duran Uludağ eteklerini kaplayan yeşil örtü, insanın gözünü boyayan türdeki nefasetini bu bölgede ziyadesiyle ele verir.. Köprü, şehrin sayılı 'merkez'lerindendir aynı zamanda. Şöyle bir yön tayini yapacak olursak: Setbaşı Köprüsü'nün kuzey-doğu ucunda Şehir Kütüphanesi, kuzey-batı ucunda Prestige Sinemaları; güney-doğu ucunda Mahfel çay bahçesi ve kahvehanesi, güney-batı ucunda ise Geye dondurmacısı bulunuyor. Hiç kuşkusuz, Mahfel çay bahçesi, özellikle yaz aylarında Bursa'nın en çok ilgi görüp, müşteri çeken sembol mekânlarının başında gelir. Zamanım müsaitse, yaz-kış, Bursa dışından gelen misafirlerime çay-kahve ikramında bulunmam gerektiğinde, özellikle orayı seçerim. Mahfel çay bahçesinin arkasında kalan kahvehanenin bulunduğu tarihî yapı, geçtiğimiz yıllarda çıka(rıla)n bir yangınla (Yeni Şafak'ta, bu acı olay dolayısıyla yazı da yazmıştım) kül olmuş ve uzunca bir zaman, o yanmış-yıkılmış hâliyle Bursalı'ların içini sızlatmayı sürdürmüştü. Neyse ki, otantik yapısının ve mimarî özelliklerinin genel hatları elden geldiğince aslına uygun olarak yeniden inşâ edildi de, Bursalı'lar, şehrin bu en eski kahvehanesine yeniden kavuştu. Kahvehanenin yeni işletmecisi Tahir Deveci, bu hoş mekân için gerek maddî imkânlarını, gerekse sosyal-kültürel hassasiyet ve sorumluluğunu seferber etmekten kaçınmadı ve dolayısıyla hemen her bakımdan baştan başa yenilendi Mahfel.. Bu arada, kahvehane binasının alt katında, "Sanat Galerisi" olarak kullanılan bir bölüm hizmete açıldı. Bununla da yetinmeyen Tahir Bey, zaman zaman çeşitli sosyal-kültürel faaliyetlerde, Mahfel'in bir odak noktası olarak nitelendirilmesini de sağladı. Tahir Bey, diğer taraftan, ünü Türkiye sınırlarını aşmış olan meşhur Mado dondurmalarının bayiliğini de alarak, burasını "Mahfel-Mado" kimliği altında Bursa'nın en gözde dinlenme mekânlarından biri hâline getirmeyi başardı. Tabii, bu arada, Mahfel-Mado, müşterileri için servis kalitesini arttırırken, ürün çeşitliliği ve zenginliğine de gitti; çay, kahve, içecek türleri, dondurma vs. yanında küçük çaplı yemek servisi de yapan bir tür restauranta dönüştü. Tahir Bey'in Mahfel-Mado'ya kazandırdığı bir başka yenilik ise, çay bahçesinin hemen alt tarafında, Gökdere kıyısında bulunan bölgeyi düzenleyerek, yıl içinde, "Hayal Bahçesi" adı altında Bursalı'ların hizmetine sokması oldu. Burada, yaz geceleri süresince, adına "Canlı performans" denilen -Demek ki 'cansız'ı da oluyor!- türde, dünün ve bugünün müzik parçalarını icra-i sanat eyledi bir grup.. Yaz ayları boyunca Mahfel-Mado, özellikle gençlerin akın ettiği bir yer olma özelliğini korudu. Sabah saatleri ve gece geç vakitler dışında, neredeyse oturacak yer bulmak imkânsız gibiydi. Bendeniz, arkadaşlarla birlikte oturduğumuz zamanlar dışında, gece geç vakitleri tercih edenlerdendim. Çay bahçesinde, saat 22.30-23.00'den sonra azalan yoğunluğu fırsat bilerek, hem günün yorgunluğunu hem de yaz gecelerinin kendine özgü tadını çıkarmaktan büyük bir keyif aldığımı söylemeliyim. Tahir Bey'in ifadesine göre, Mado dondurmaları (Maraş'ta) halis keçi sütünden imâl edilir ve imalât esnasında hiçbir katkı maddesi kullanılmazmış. Bu bakımdan, tam anlamıyla tabiî bir ürün olma özelliğini haizmiş. Gerçekten de nefis bir tadı var Mado dondurmalarının. Vallahi, yedikçe yiyeceği geliyor insanın! Yemek konusunda, "Yaşasın obezite!" diye slogan atan ve bunu bilfiil uygulamaktan kaçınmayan bendeniz, sınırsız bir iştahayla dondurma yemeği de, 'obezite'nin yeni bir sınıfına dahil etmekten büyük bir haz duydum. Zira, ömrümde şimdiye kadar hiç yapmadığım bir şeyi yaptım; bu harikulâde tat karşısında tümüyle savunmasız kalarak, bütün bir yaz boyunca, hilâfsız 20-25 kg. kadar Mado dondurması yedim! Mahfel-Mado'da oturmanın, dinlenmenin, sohbet etmenin, bir şeyler okumanın içinde bulunduğumuz şu sonbahar günleri ve gecelerinde kendine özgü apayrı bir tadı oluyor. Kahvehanede televizyon olmadığı için, gürültüsünden de eser yok, örneğin. Bahçede, mevsimin hüzünlü atmosferini yaşamak, artık yavaş yavaş dökülmeye başlayan sarı-kızıl yaprakların ordan oraya savruluşunu izlemek, esen rüzgâra mâruz kalmak, bazen yağan yağmurda hafiften ıslanmak ve dolayısıyla tabiatın değişen rengine/yüzüne şâhitlik etmek, nasıl söyleyeyim, bizim gibi insanların hislerini kabartıyor.. İşte, önümüz kış.. Yapılacak şey belli: Önce, cam kenarında uygun bir yer bulunacak.. "Mahfel-Mado"nun o meşhur sahlebi ağır ağır yudumlanırken, Gökdere'ye, Setbaşı Köprüsü'ne yağan yağmurun (veya karın) seyrine dalınacak ve bunun keyfine doyum olmayacak!. Ne güzeldir o ânı yaşamak! Benden söylemesi: Bursa'ya yolu düşen, "Mahfel-Mado"ya mutlaka uğramalı…
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |