|
|
"Yaptım oldu" kararları
DEHAP oyları ve senaryolar
Türkiye, bir hafta boyunca, seçimler iptal edilecek mi, edilmeyecek mi konusunu tartıştı. Sonunda, Yüksek Seçim Kurulu verdiği bir kararla, tartışmayı bir manada bitirdi. 3 Kasım seçimleri iptal edilmiyor. Bu konunun önemli olan yönü, bu konuda kararın verilmesi değildir. Önemli olan, karar öncesi üretilen senaryolardır. Bir ülkede oturmuş bir hukuk sistemi varsa, bir olayda, mahkemelerin verebileceği kararlar bellidir. Ancak, hukuk sistemi oturmamışsa, her davada bir çok senaryolar üretilir. Hukuk sistemimizin oluşmasında, yanlış bir bakış açımız vardır. Yanlış uygulamaları, kanunlarla düzeltmek yerine, kanunları yanlış uygulamalara göre yapmak hastalığı. Büyük bir hukuk hocamıza bir konuda fikrini sorduğumuz zaman, "ezbere" cevap vermezdi. "Kanun benden iyi bilir" diyerek açar ilgili maddeyi okurdu. Sonra, bakalım kitaplar ne demiş diyerek, o konuyla ilgili sayfaları okur, ondan sonra yorumunu yapardı. Sonunda ancak: -Benim bu yorumum, kanunlar tam uygulandığı hallerde geçerlidir. Türkiye'de bir de "yaptım oldu" maddesi vardır. O madde uygulanırsa ben bir şey diyemem. Yaptım oldu hukuku
"Türkiye'de, yaptım oldu hukuku vardır" dediğimiz zaman, kastettiğimiz mana şudur: Bir kanunu uygulayanlar, keyfi bir takım kararlar alırlar. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bunu düzeltmeye gücünüz yetmez. Bu karardan bir süre sonra, ayni keyfi karar tekrarlanır. Buna da itiraz ederseniz, "emsal var" diye, birinci defa aldıkları keyfi kararı gösterirler. Artık bu kötü misal, emsal olmuştur. Misaller
Bu olgunun bir çok misallerini vermek mümkündür. 1977 yılında, TBMM'de yapılan "Danışma Kurulu" toplantısına, Milli Selamet Partisi katılmamıştır. Bu parti, danışma kurulu ancak ittifakla toplanabilir diyerek toplantının yapılmasına itiraz etmiştir. Bu itiraz tartışılırken, başka bir konuda, CHP toplantıyı sabote etmek istemiş ve ayni tezi savunmuştur. Önce iktidarda iken, 11'ler hareketiyle kurulan Ecevit Hükümetine karşı Adalet Partisi de bu silahı kullanmak istemiş ve bazı meseleleri bloke etmiştir. Oysa içtüzükte, danışma kurulunun "ittifakla toplanacağına" dair herhangi bir hüküm yoktur. Bu kurulda karar alınmadığı için, toplantının sadece katılanlarla toplanması esastır. Buna rağmen, TBMM danışma kurulu toplantılarının yapılamaması sebebiyle uzun süre çalışamamıştır. Bu buhranın içinden ancak, içtüzükte mevcut bir hükmü, daha açık ifade etmek suretiyle değiştirmiştir. (*) Vadeli çek uygulaması
Buna benzer yüzlerce misal vermek mümkündür. Dünyanın hiçbir ülkesinde, "vadeli çek" yoktur. Zira vade varsa o kağıt çek değildir. Çek kanununu hazırlayan Hukuk Profesörüne bu durum sorulduğu zaman verdiği cevap çok çarpıcıdır: "Ne yapalım; uygulama böyle. Biz uygulamayı legal hale getirdik." demiştir. Fakat ayni hoca, imtihanlarda, çekte vade olacağını söyleyen talebeye diploma vermez. Anayasamızda olduğu gibi, milletvekillerinin istifasının salt çoğunlukla kabul edilebilmesinin hiçbir hukuki temeli yoktur. Bunun içindir ki, halkımızın dilinde, "yaptım oldu kanununa göre" deyimi yerleşmiştir. İşte bunun içindir ki, DEHAP yöneticilerinin mahkumiyeti sonunda, neler olabileceğine dair senaryolar ortaya atılmıştır. Bu senaryoların sahipleri, haksız değildir. Senaryoların çoğu boşa çıkmışsa "yaptım oldu", metodunun uygulanmamasındandır. Bu metot ta uygulanabilirdi. AL SANA BİR KAYA.... AH... ŞU YÜZDE BİR... Başsavcı Vural Savaş, Refah Partisi'nin kapatılması için dava açmıştı. Genel Başkan Necmettin Erbakan, hukukçu milletvekillerini çağırıp, fikirlerini alıyordu. Adana Milletvekili Cevdet Akçalı'yı da çağırıp düşüncelerini sordu. Cevdet Akçalı, davadaki iddiaları ve delilleri biliyordu. Bu sebeple, hukuki durum hakkında düşüncelerini teker teker aktardı: -Hocam, eğer davanın seyri hukuk çerçevesinde cereyan ederse, bu dava yüzde doksan dokuz reddedilir. Erbakan da bu mütalaadan çok memnun olmuş ve biraz ferahlamıştı. Ancak Akçalı, konuşmasına devam etti: -Ama hocam, size geçmiş olan bir olayı da anlatayım. Biliyorsunuz, Şükrü Kaya, Atatürk zamanında içişleri bakanıydı. Atatürk öldükten sonra, Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymak istemişti. Bu sebepten İsmet İnönü, Şükrü Kaya'ya sempati ile bakmıyordu ve 1942 seçimlerinde, CHP milletvekilleri aday listesinden onun ismini çizmişti. CHP Genel Sekreteri Recep Peker, Şükrü Kaya'nın yakın arkadaşıydı. İsmet Paşa'ya yalvarırcasına rica etti ve listeye tekrar Şükrü Kaya ilave edildi. Vakit gece yarısı, saat bir civarında idi. Recep Peker haberi müjdelemek için, Şükrü Kaya'nın İstanbul'daki evine telefon açtı. Telefona Şükrü Kaya'nın oğlu çıktı. Recep Peker: -Baban uyuyorsa şimdi uyandırma, fakat uyanınca kendisine müjdele. Onun Milletvekili adaylığı işini yüzde doksan dokuz hallettim. Telefon kapanınca zil sesine uyanan Şükrü Kaya, oğluna sordu: -Oğlum telefon kimdi? Oğul Aydın sevinçle haber verdi: -Baba... Recep Peker amca telefon etti. Sana müjdelememi söyledi. Senin adaylık işini yüzde doksan dokuz halletmiş. Bu haber üzerine Şükrü Kaya, yatakta doğrularak bir iki dakika durdu. Sonra oğluna seslendi: -Oğlum Aydın... O yüzde bir ihtimal var ya, işte insanın anasını o beller, deyip yattı ve yorganı başına çekti. Ertesi gün, CHP milletvekili adayları ilan edildi. İçinde Şükrü Kaya yoktu... ...NEREYE DAYARSAN DAYA
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |