|
|
Herkes önüne
Anayasa'yı açsın
Önce Yeni Şafak'ta yer alan orta halli bir haberdi. Arkasından Tercüman'ın manşeti geldi.... Ben dosyayı ilginç ve bir o kadar da önemli bulduğum için üzerine üç yazı yazdım. Ama bakıyorum, Tercüman da dahil olmak üzere kimsenin işin peşini kovaladığı yok. Ama ben kararlıyım, bu işin peşini bırakmayacağım! Neden söz ettiğim mutlaka anlaşılmıştır; tabii ki "2B"yle ilgili Anayasa değişikliğine ilişkin kanunu Cumhurbaşkanı'nın "Meclis'e geri göndermesi"nin (yani kısaca "veto") Anayasa'ya uygun olup olmadığına dair tartışmadan söz ediyorum. Sizin ne düşündüğünüzü bilemem; ama ben, bu ülkenin bir vatandaşı olarak Anayasa'nın ciddiye alınması gerektiğini savunuyor ve 175. maddeyi önüme koyup anlamaya çalışıyorum. Bana sorarsanız, "Anayasa" denilen temel yasanın aslında herkes tarafından ciddiye alınması, bu "kitap"ın okunması ve yorumlanması işinin sadece bu işin uzmanlarına bırakılmaması gerektiğini, söylerim. Anayasa metinleri zaten sadece bu nedenden dolayı, işin ta başından beri açık seçik bir dille kaleme alınmaya çalışılmadı mı? Bundan amaç, bir ülkenin "Anayasa"sının o ülkedeki her okuryazar vatandaş tarafından okunabilmesini ve dolayısıyla anlaşılabilmesinin yolunun açılması değil miydi? O halde ne duruyoruz; hem de "Anayasal vatandaşlık" kavramının pek çok cenahta göklere çıkarıldığı bir dönemde Anayasa'nın 175. maddesini önümüze niçin açmıyoruz? Önümüzde duran Anayasa hükümleri vatandaşlar tarafından okunup anlaşılsın diye kaleme alınmadı mı? Ve hatta bu Anayasa, "Başlangıç" bölümünün sonunda belirtildiği gibi "demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi" olunmadı mı? Bu "evlatlar" tabii ki, 175. maddeyi de önlerine açıp, ne ifade ettiğini anlamak durumunda ve zorundalar. Eğer bu maddeler laf olsun diye kaleme alınmadıysa... Anayasa hukuku hocacı Prof. Mustafa Erdoğan, geçen gün telefonla yaptığımız görüşmede bana bu çerçevede Mecelle'nin bir hükmünü aktardı. Bir sözü anlamsız bırakamazsınız, ona kayıtsız kalamazsınız mealindeki bu hüküm şöyleymiş: "Kelamın imali, ihmalinden evlâdır." Amerika'da yaşayan bir okurum, bana ulaştırdığı postada, 175. maddeyi (ve özellikle 5. fıkrasını) Cumhurbaşkanı'nın tercihi yönünde yorumlayanlara, bu takdirde maddede sözü edilen "2/3 çoğunluğun" Anayasa'da ne işe yaradığının açıklamasını soruyordu ki, bana göre yerden göğe kadar haklıydı. Ve ben bir müddettir bu işe "kafayı takmış" durumdayken, Prof. Erdoğan'ın 1987'de savunduğu doktora tezini karıştırmaya başladım. Tez konusu da konumuza çok uygun doğrusu. İşte size, Erdoğan'ın doktora tezinde yer alan ve konumuzu doğrudan ilgilendiren paragraf: "Nitekim, 175. maddenin beşinci fıkrası, Meclis'ten üçte iki çoğunlukla (Erdoğan burada "günün şartları" icabı "300 milletvekilinin oyuyla" diyor; siz bunu güncelleştirin.) geçmiş olan bir değişikliğin –ister doğrudan doğruya, isterse cumhurbaşkanının iadesi üzerine olsun- halk oylamasına sunulmasını cumhurbaşkanının takdirine bırakmıştır. Arkasında oldukça güçlü bir Meclis çoğunluğu bulunan böyle bir Anayasa değişikliğinin otomatik referanduma bağlanmamış olması anlaşılabilir bir dirimdir. Yine aynı fıkra hükmüne göre, cumhurbaşkanının bu durumda değişikliğe ilişkin kanunu Meclise geri gönderme yetkisi yoktur; eğer gerekli görürse değişiklik metnini halk oylamasına sunacak, aksi halde yürürlüğe girmek üzere Resmi Gazete'de yayımlayacaktır. Bu iki durumu cumhurbaşkanı açısından şöyle formüle edebiliriz: yasama organından geçip kendisine gelen Anayasa değişikliği metni üçte ikiden düşük (fakat beşte üçten büyük) bir Meclis çoğunluğuyla geçmişse, bunu geri gönderebilir. Aksi halde halk oylamasına sunmak zorundadır. Eğer değişikliğe ilişkin kanun Meclis'ten üçte iki çoğunlukla (veya daha fazlasıyla) geçmişse, bu ister geri gönderme üzerine olsun, isterse doğrudan doğruya ilk görüşmede böyle olsun, bunu geri gönderemez, ya yürürlüğe girmek ya da halk yoklamasına sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlamak zorundadır." Ohhh be! Nihayet, bizi okuduğumuzu anlayıp anlamadığımız konusunda neredeyse tereddüte düşme noktasına getiren bir tartışmada bir anayasa hukukçusunun elinden çıkan ve bizi ferahlatan bir metinle karşılaşmış bulunuyoruz! İşte şimdi işin rengi tamamen değişmiş durumda... Artık anayasa hukuku "amatörü" olan ben değil, bu konuda bir "otorite" olan Mustafa Erdoğan konuşuyor... Ve ben Erdoğan'a telefonda, latife olsun diye ne dedim biliyor musunuz? Şöyle: "Bu konuda Tercüman'daki köşenizde de mutlaka yazmalısınız. Biliyorsunuz bizim toplumda 'otoriteler'in sözü daha bir başka dinlenir!"
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |