T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Çıkarcı Avrupa'ya karşı
ABD bizim için daha iyi

Avrupa'nın PKK terörüne kucak açtığı dönemde sadece Amerika Güneydoğu'daki operasyonlarımızı onayladı. Ayrıca, krizde de Arjantin'e 2 milyar dolar vermezken bize 36 milyar dolar verdiler. Avrupa bizi kullanmak istiyor ama AB'ye girersek, Avrupa ile ilişkileri dengeleriz.

Amerika bize nasıl bakıyor? Ciddiye alıyorlar mı, yoksa biz burada kendi kendimize gelin-güvey mi oluyoruz?

Türk-Amerikan ilişkileri ciddiye alınacak ve yadsınmayacak kadar önemlidir. 1950'lerde Kore savaşıyla birlikte biz onları onlar da bizi keşfetti. Amerika Türkiye'yi gerek politik, gerekse askeri kabiliyetleri nedeniyle dost olarak seçti. Türkiye Amerika'ya bu açıdan yani askeri ve ekonomik olarak muhtaçtır. Amerika da bize... Ortadoğu'daki petrol rezervlerinin kontrolünü başsız bırakmamak gibi mecburiyeti vardır bunu için de Türkiye gibi sözüne güvenilir bir ülke ile dostluk kurmalıdır. Bu noktada, Amerika-İsrail-Türkiye ekseni biraz da mecburiyetten doğuyor. Biz her ne kadar Filistin davasının da yanındaysak da böyle bir ilişki de var.

Dostluğa mecbur olduğumuzu söylüyorsunuz ama ticari olarak böyle bir potansiyel doğmuş gibi görünmüyor...

Evet ticari olarak Almanya ile olandan daha küçük bir potansiyelimiz var. 6 milyar dolar ithalatımız, 2 milyar dolar ihracatımız var. Ancak, önemsenen ticari hacim değil arkadaki siyasi potansiyel ve güçtür. Dikkat ederseniz Avrupa'nın PKK terörüne kuçak açtığı dönemde sadece Amerika ve Başkan Clinton, Türkiye'nin arkasında durarak "Türkiye kendini savunuyor" diyerek Güneydoğu'daki operasyonlarımızı onayladı. Çıkarcı Avrupa'ya karşı, Amerika daha sempatik bizim için...

Amerika da homojen değil. Birden fazla Amerika var ve bize dost olan Amerika hangisi. Pentagon mu, Beyaz Saray mı ya da Demokratlar mı, Cumhuriyetçiler mi?

Amerika'da politika bir bütündür Türkiye'deki gibi muhallebi değildir. Amerika'da böyle bir şey yok. Amerika dış çıkarlarını bir potansiyel olarak elinde tutar ve bu çıkarların hangi ülke ile kullanılacağını saptar ve bir karar verir. Sonra da bu kararı uygulamaya koyar. İçerdeki birtakım çekişmeleri su yüzüne çıkarmaz. Dolayısıyla bütün olarak askeri ve siyasi açıdan Amerika, Türkiye'nin arkasındadır. Ama tabiî, bazen Yunan ve Ermeni lobilerinin öne çıkması gibi bizi rahatsız eden şeyler olur. Bazı menfaatlerin gözü kör oluyor.

Türk-Amerikan ilişkilerinin çok yakın tanıklarından birisiniz. Washington'u'yı yönlendirdiği, güdümüne aldığı ve hatta bizim Amerika'nin sözünden çıkmadığımıza dair bir genel kabul var. Bu ne ölçüde doğru bir tanımlama?

Türkiye'yi kimse yönlendiremez. Türk halkı da bu konuda yanlış bilgilendiriliyor. Türkiye eğer Amerika'nın güdümünde olsaydı, Ecevit'e yol gösterilir, burada tek partili bir sistem kurdurulurdu... Şunu unutmayın, Amerika demokrasi dışında bir seçeneği istemez. Çünkü, sonunda orada kendi menfaatleri zedelendiğinde askeri çözümlere başvurmak zorunda kalabilir. Bunu da istemez. Baksanıza dünyanın dört bir yanında, menfaati olmayan yerlerde bile askeri var. Çünkü Amerika müttefiklerinin çıkarlarını da hesaba katıyor.

Türkiye üzerindeki Avrupa-ABD çatışmasının nedeni nedir? Çıkarlar nerede farklılaşıyor?

Tabiî ki çıkar farklılıkları var. Avrupa, Orta Asya üzerinde Türkiye'yi kullanmak ve oralarda söz sahibi olmak istiyor. Amerika'nın ise paylaşımcı ve ortak hareket etme yaklaşımı var. Avrupa dikte etmek istiyor Amerika ortaklık istiyor. Şunu da gördük ki, Avrupa'nın bizim başımıza gelenlere pek aldırdığı yok. Şubat krizinden sonra bu ülkenin kasalarına giren paraların yüzde 99'u Amerikan parasıdır. Amerikan halkından alınan paralardır. Amerika bu riski aldı, riskin içine atladı ve 36.8 milyar dolardan fazla para verdi bize. 2-2,5 milyar dolar verip yanıbaşındaki Arjantin'i kurtarmazken bize yardım etti.

Parayı verdi, vermesine de bunu yaparak bütün dış politika tercihlerimizi de satın almış olmadı mı? Krizden sonra dış politikamızın geleneksel direnç noktaları birer birer çözüldü...

Bu düşüncenize saygı duyarım. Ama, size bu yardım yapılmasa olacakları düşünmenizi de öneririm. Arjantin'de insanlar inekleri parçaladı. Hayatınız boyunca düzeltemeyeceğiniz iç savaş, kardeş kavgası ve hayatınız boyunca düzeltemeyeceğiniz bir uluslararası yenilgi yaşadıktan sonra hangi dış politika tercihini, ne yapacaksınız. Buna rağmen Türkiye'nin dış politika tercihlerinin satın alındığını da kabul etmiyorum. ABD zaten müttefiğimiz bizim. Ortak stratejik çıkarlarımız var.

Gelelim, Avrupa Birliği'ne... Peki, aramızda böyle bir yaklaşım varken yani Avrupa bizi kullanmak isterken AB üyeliği sakıncalı olmaz mı? Ya da bu üyelik nasıl olacak?

Hayır olmaz. Çünkü, bütün ön şartlara müştereken imza attıktan sonra artık bir ortaklığa geçiyoruz demektir. Ortak olduğumuz için bizim de sözümüz geçerli olacak. Alınacak her karara, hangi oranda katılırsak o kadar kãr ya da zararımız olacak.

Samimi olarak şunu da anlamamız lazım. Şu anda AB lobilerinin tümünün önünde görünen iş dünyası, AB'yi gerçekten istiyor mu?

Neredeyse sıfır hatayla, bazı bindirilmiş kıtalar hariç herkes AB üyeliğini istiyor. Partilerin de tamamına yakını istiyor. Belki MHP'nin bazı çekinceleri var. Bugün en güçlü parti Tayyip Erdoğan'dır, o da istiyor. Çünkü o da medeniyete yüzünü çevirmek istiyor. Hepsi istiyor. Peki kime takılıyoruz? Bir muhallebi var.

Muhallebiye askerin malzeme verdiğini söylesek yanlış mı olur?

Asker de istiyor bence. AB'ye girmezsek 5 sene sonra asker de çöker. Türkiye'nin bütün değerleri çöker. Hangi platformda kim isterse tartışırım, AB'ye girmezsek çöküşü istatistiksel ve matematiksel olarak ispatlarım. Bütün kalelerimiz tek tek çöker ve kaybederiz. Siz, 1900 dolar kişi başına milli gelirle daha ne kadar gidebilirsiniz... Bazı güçler, biz AB sürecinden geri kaldıkça iki mendil almış horon tepiyorlar. Bu işi referanduma çıkarıp karara bağlayalım bu iş bitsin. O zaman kimsenin suçlanmasına da gerek kalmaz. Kaynaklarımız heba oluyor. Bakın, bu ülkede bu kadar banka hortumlandı, bu kadar kaynak israf oldu...

Orada durun. Hortumlamalar içinde sizin de bulunduğunuz iş dünyasının kusuru. Birçoğu sizin de bağlı bulunduğunuz kuruluşların üyesi olan insanlar bankaların içini boşalttı. Siz uyarı görevinizi yaptınız mı?

Sizin gazeteniz de dahil, birçok yerde medyada her yerde bu bankaların bu gidişle batacağını söyledim. Herhangi bir menfaat odağında olmadığım için bunu rahatlıkla söyledim. Bazıları bunu gizlemek için para harcarken ben her yerde söyledim. Ama iş geldi çığırından da çıktı. Dünyanın en zengin 29. adamı olan birini anlaşılmayan sebeplerle batırmak istiyoruz. Bu durumda, hangi işadamı yatırım yapar, hangi yabancı sermaye gelir? Birçok banka operasyonu sonuna kadar doğruyken, Mehmet Emin Karamehmet haksızlığa uğradı.

Amerikalı politikacılar zaman zaman TABA'ya lobicilik için müracaat ederler mi? İşleri için yardım isterler mi?

Evet ediyorlar çünkü, Amerika sivil topluma çok önem veriyor. Bir Amerikan şirketinin Türkiye'deki yatırımı için 3 milyon 700 bin üyeli Amerikan Ticaret Odaları Başkanı bizi aradı ve yardım istedi. Bir gazoz fabrikasının yatırımını artıracaklar, 200 milyon dolarlık ilave yatırım yapacaklardı. Bunun için, yüzde 40 olan vergi oranının yüzde 15-20 gibi indirilmesini, kendilerinin de 6 bin olan işçilerini 10 bine çıkaracaklarını söylediler. Yardım istediler aracı olduk, Sayın Ecevit'le görüştük. Mesele halloldu ama sonra da ÖTV geldi, adamlar yüzde 1,5'luk yeni bir maliyetle karşılaştılar.



 
Zeynel Abidin Erdem Hobisi, yurt dışındaki eserleri Türkiye'ye getirtmek
Türk-Amerikan İş Adamları Derneği (TABA)'nin Başkanı olan Dr. Zeynel Abidin Erdem 1944'te Mardin'de doğdu. Adını taşıyan Erdem Holding'in bünyesinde cep telefonu ve aksesuarları satışı yapan Gen-Pa AŞ de bulunuyor. TABA dışında çok sayıda ulusal ve uluslararası kuruluşun başkan ve yöneticiliğini yapan Erdem, Sudan Cumhuriyeti'nin de Fahri Başkonsolosluğu'nu sürdürüyor. Erdem, kamuoyunda aktif kişiliğiyle tanınıyor. Asıl mesleği kimyagerlik, işletme doktorası yaptı, tenis ve golf oynuyor. Antika ve eski eserlerle de ilgilenen Erdem, yurt dışındaki eserlerimizi ülkeye kazandırmak gibi hobilere de sahip. Son olarak Sultan Abdülhamit'in mührünü satın alıp Kültür Bakanlığı'na bağışlayarak isminden söz ettirmişti. ABD eski Başkanı Clinton'u İstanbul'a getirten Erdem, "Başkan bana söz verdi, yine gelecek" diyor.
Özallar Mardin'de kiracımızdı
Özal'a minnet borcum var ama sadece benim değil bütün Türkiye'nin minnet mecburiyeti vardır. Türkiye'de bıraktığı eser büyüktür, Türk sermaye piyasası ile liberal ekonominin bütün unsurlarında onun izleri vardır. Özal'ı benden önce ailem, akrabalarım tanır. Özallar küçükken, babası memur olarak Mardin'e tayin olduğunda bizim evimizde kiracı olarak oturmuşlardı. Bizim aile olarak tanışıklığımız daha çok Korkut Bey'le olmuştu. Amcamın samimi dostuydu. Daha sonra kendisiyle tanıştım. 1985'in başından vefat ettiği güne kadar beraber olduk. Son Türki Cumhuriyetler gezisinde ben de vardım. Orada günde 18 saat çalışıyordu. Öleceğini anladım. Sabahları deli gibi çalışıyordu akşama doğru ensesi falan morarıyordu. Gezi sonrası, Hasan Celal Güzel'e, "Özal iki ay daha yaşarsa bilesiniz ki bu çok uzun bir süredir" dedim. Nitekim, o kadar yaşayamadı.

Clinton'un gelmesini sadece biz değil, bütün Türkiye istedi
Eski Amerika Başkanı Bill Clinton'u İstanbul'a getirtip konuşturdunuz... Nereden çıktı bu fikir?
Türkiye'nin ihtiyacı olan desteği İstanbul şehrinden bütün dünyaya ilan ettirmek istedik ve uzun çalışmalardan sonra bunu başardık. Geçen sene biz bunu ilan etmek üzereyken 11 Eylül hadisesi oldu ve durdurduk. O zaman uçak rezervasyonlarını bile yapmıştık. Gerçekten önemli bir iş yaptık. Bu harcamanın 200 mislini yapsa da Clinton'u getirtemeyecek ülkeler var. Tamam, Clinton paralı konuşmacı ama bunlar suya sabuna dokunmayan konuşmalar. Bizde yaptığı konuşma içerikli, dopdolu ve Türkiye'nin işine yarayacak sözlerle doluydu.
Mutluluğunuz gözlerinizden okunuyor...
Valla çok mutluyum. Halkımız da sevindi. 1800 kişilik bir anket yaptırdık 40-50 kişi hariç geri kalanı Clihton'un "İyi ki geliyor, gelmesi Türkiye için iyi olur" dedi. Yani onu bütün Türkiye istedi. Clinton çok seviliyor. Bana, "Ben Türkler'i seviyorum. Ama, Türkler'in beni onları sevdiğimden daha çok sevdiğini gördüm, çok mutlu oldum" dedi.
Dikkatimi çeken bir şey oldu. Clinton fotoğrafı içinde siyasi olarak sadece Mesut Yılmaz vardı. Bunu özellikle mi planladınız?
Bunu sorduğunuz iyi oldu. Biz bütün parti başkanlarını, bir mektup yazarak çağırdık. Çiller'e de Ecevit'e de Yılmaz'a da yazdık. Sayın Bahçeli'ye mektubu bizzat götürdüm. Sadece Yılmaz cevap verdi. Hatta konuşma için kendisi istekli oldu. Önümüzdeki toplantıda Sayın Çiller'i de Sayın Bahçeli'yi de görmek isterim. Clinton da gelecek, başka liderler de...
14 Temmuz 2002
Pazar
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED