T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Durumu böyle de okuyun...

Sanırım 'MHP'siz hükümet' gereğini adını koyarak, alenen gazete sütunlarında ortaya atan ilk kişi benim. Bunun bir 'özel MHP alerjisi' ile ilgisi yoktu. 2002 Aralık ayında yapılacak Kopenhag Zirvesi'nin Türkiye için 'tarihi önemi' ile ilgisi vardı. MHP, Türkiye'nin 'Avrupa yolu'nu Kopenhag Zirvesi'ne dek tıkama kararlılığı içinde. Bunu gizlemiyor. Bu durumda, Türkiye'nin Avrupa yolunun 'açık kalması' için, MHP'nin hükümette bulunmaması gerekiyor. 'Formül', bu kadar basit.

İçinde bulunduğumuz 'Ankara'daki siyasi kaos', bu 'basit formül'ü hayata geçirmek için uygulanan yöntemlerin ve bu 'iş'te rol alan 'aktörler'in bolluğundan ve 'manevra stilleri'nden kaynaklanıyor.

Ancak, daha önce de vurguladığımız gibi 'esas'ı kaçırmamak gerekiyor. Önemli olan, Türkiye'nin Kopenhag Zirvesi'ne dek 'AB istikameti'nde yol almasıdır. Zira, Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye'nin 'MHP'li hükümet'in koyduğu 'takoz' yüzünden, 'AB perspektifinden mahrum kalması ihtimali' ciddi olarak gündemdedir. Bu ise, Türkiye'nin geleceğine, tasavvur etmek dahi istemediğimiz olumsuz yükler getirecektir. Türkiye'yi 'ekonomik çöküntü'ye, aşılması pek zor bir 'siyasi kriz'e ve 'toplumsal çalkantılar'a ve bir ihtimal 'otokratik' bir rejime sürükleyecek bir 'potansiyel'i ifade etmektedir.

'Kısır entelektüel eksersizler'i bir yana bırakıp, işin 'vahameti'ni görmek gerekiyor ve gördüğünüz anda ise MHP'yi önümüzdeki dönemde hükümette görmemeniz gerekiyor.

'Bülent Ecevit sorunu' tam bu noktada devreye giriyor. Ecevit, -sağlığının nasıl seyredeceği bir yana- 'MHP'li hükümetin devamında ısrar ettiği' için, Türkiye'nin selameti açısından iktidarının sona erdirilmesinde isabet bulunan bir şahsiyet haline gelmiştir.

Nitekim, son gelişmeler üzerine 'iktidar mücadelesi'ne –iflah olması tıbben imkansız hastalığına rağmen- olanca enerjisiyle girmiş ve Türkiye'yi nasıl bir yöne sürükleyeceğine dair çok önemli 'gösterge' sayılan iki adım atmıştır:

1. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile 'ittifakı'nı perçinlemiştir. DSP'nin aritmetik olarak MHP'nin bir hayli altına düşmesine rağmen, hükümetin Bülent Ecevit hükümeti olarak devamını MHP benimsemiştir ve Bülent Ecevit, gelinen noktadan itibaren MHP'ye rehinedir. Bu hükümetten, Kopenhag'a doğru Türkiye için anlamlı bir rol olmanın imkanı kalmamıştır.

2. Hüsamettin Özkan'dan boşalan Başbakan Yardımcılığı'na AB'den Kıbrıs'a ve özelleştirme konularına uzanan yelpazede 'en bağnaz' sayılabilecek Şükrü Sina Gürel'i getirmiştir.

Bu, Türkiye'nin AB hedefine, Kıbrıs'ta siyasi çözüm girişimlerine ve bu arada dış dünyada 'itibar profili' olumlu olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e ve Türkiye'de 'ekonominin batmadan kontrolünün emniyet sübapı' haline gelmiş olan Kemal Derviş'e 'nanik' demekten öteye bir anlam taşımıyor.

Bülent Ecevit, 'harakiri'yi Hüsamettin Özkan'a kapıyı göstermekle değil; kapıyı gösterdikten sonraki 'tercihleri' ile yapmıştır.

Yani, bu hükümetin bir an önce postalanması, adeta bir 'ulusal görev' haline gelmiştir.

Ama, Bülent Ecevit ile MHP, 'saflarını sıklaştırarak' direniyorlar. Bu arada, aralarındaki sözde 'fark' şu: MHP, TBMM'nin 1 Eylül'de toplanarak 3 Kasım 2002'de 'erken seçim'e gidilmesini istiyor; Ecevit ve DSP ise erken seçim istemiyor ve seçimlerin Nisan 2004'te yapılmasını istiyor! Ne kadar 'gerçekçi'... Aslında, MHP'nin 3 Kasım 2002'de erken seçim yapılması gibi bir derdi yok. O, 'Türkiye'nin AB hedefi'ni gömme hesabı yapıyor. Yani, DSP ile MHP arasında, seçim tarihleri konusunda ciddi bir ihtilaf söz konusu değil.

Yani, Bülent Ecevit hükümetiyle;

1. Türkiye AB yolunu açamaz;
2. Türkiye'deki 'temsil yenilenmesi'ni zorunlu kılan erken seçim yapılamaz.

Dolayısıyla;

1. Bülent Ecevit hükümeti yıkılmalıdır;
2. Erken seçimi tarihini belirlemek için TBMM toplantıya çağrılmalıdır.

Şu anda Ankara'da cereyan eden ve başta İstanbul, tüm Türkiye'nin ve hatta dış dünyanın büyük bir dikkatle izlediği başdöndürücü 'temas trafiği' de zaten birbiriyle irtibatlı bu iki konunun nasıl ele alınacağı üzerinde cereyan ediyor ve bu trafiğin merkezinde, İsmail Cem ve tek başına ayrı bir hükümet haline gelmiş gibi gözüken Kemal Derviş var.

İsmail Cem ve özellikle Kemal Derviş kadar, 'anahtar' konuma tırmanan iki siyasi partiyi de dikkatle izlemeli. Biri, ANAP; diğeri DYP.

ANAP; çünkü, o çekildiği halde hükümet çöker. DYP; çünkü, ANAP'ın boşalttığı koalisyon ortaklığını durumdan yararlanıp, onun doldurmaması gerekiyor.

Trafiğin dünkü bölümünde en anlamlı çıkışlardan biri Saadet Partisi'nden geldi. aa haberinden aynen izleyelim: "SP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, ANAP'ın MHP'li bir hükümette ısrar etmemesi ve bu hükümetten çekilmesi gerektiğini belirterek, MHP dışında kurulacak bir seçim hükümetine dışardan destek verebileceklerini söyledi.

Hükümet konusunda ANAP'ın tavrını beklediklerini kaydeden Bekaroğlu, eğer ANAP önemli bir tavır ortaya koymazsa hükümetin düşürülmesi için gensoru önergesi vereceklerini bildirdi.

Siyasi belirsizliğin ekonomiyi giderek daha fazla etkileyeceğini savunan Bekaroğlu, siyasilerin bir an önce bu belirsizliğe el koyması gerektiğini ifade etti.

"MHP ile demokratikleşmenin mümkün olmayacağını" daha önce de belirttiklerini kaydeden Bekaroğlu, "MHP'nin 3 yıldır böyle davrandığını ve en son da Kopenhag'ı sabote edecek bir seçim tarihi belirlediğini" öne sürdü.

Siyasi partiler yasasında değişiklik yapılmadan gidilecek bir seçimin hiçbir anlamı olmayacağını, bunun, bugünkü tartışmaların seçimsonrasına ertelenmesi anlamına geleceğini söyleyen Bekaroğlu, TBMM'nin1 Ağustos'ta toplanarak seçim yasalarında değişiklik yaptıktan sonra seçime gitmesi gerektiğini kaydetti.

AB ile ilgili yasaların çıkarılması gerektiğini de hatırlatan Bekaroğlu, TBMM'nin, 2 haftalık bir çalışma ile bütün bunları gerçekleştirebileceğini vurguladı.

Bekaroğlu, "Mesut Yılmaz, (Bizim için önemli olan demokratikleşme) diyorsa, (Kopenhag, Türkiye için önemli bir kilometretaşı) diyorsa MHP'li hükümetten çekilmelidir. O zaman hükümet düşer veMHP dışında bir seçim hükümeti rahat bir şekilde kurulabilir. Bu hükümeti kimin kuracağı önemli değildir. ANAP olsun, DSP veya DSP'den ayrılanların kuracağı parti olsun, DYP olsun. Yine biz dışardan destekleriz, en azından güvenoyu almasını sağlayabiliriz."

Ak Parti de 'denklem'in içinde. TBMM'nin bir an önce toplantıya çağrılmasını ve gerekli yasaların çıkarılmasını ve '6 Ekim'de erken seçime gidilmesini savunuyor. Mesut Yılmaz'ın kafasındaki tarih ise, 29 Eylül. Bunlar, önemli farklar sayılmaz.

Demek oluyor ki, 'Ankara trafiği'nin gidiş yönü, 'MHP'siz hükümet uzlaşması'na müsait. Sorun, dünkü yazımızda altını çizdiğimiz 'iki tercih'ten hangisinin kabul edileceğinde ve Bülent Ecevit hükümetinin yerini nasıl bir hükümetin almasında düğümleniyor. Yani, 'gerekli yasaları çıkartmak' suretiyle Kopenhag'ı güvenceye aldıktan sonra 2003 ilkbaharında mı seçime gitmek ve bunu sağlayacak bir hükümeti oluşturmak; veya Kopenhag'ı önemseyen bir hükümetle, Eylül sonu ya da Ekim başı seçime giderek; seçim sonucundan güvenli biçimde mi Kopenhag'ı güvenceye almak...

'AB dinamiği' ve bu dinamikten etkilenen 'İstanbul merkezli piyasalar', Ecevit hükümetinin ipini çekti. Durumu böyle görmek gerekiyor.

Bundan sonra, izleyeceğimiz, Ecevit'in MHP'li hükümetinin oynadığı uzatmalardır...


11 Temmuz 2002
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED