T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Derviş'li formüller

Türkiye siyasetinin geleceğinde "Derviş'in nerede duracağı" sorusunun çok belirleyici olacağı görüşü, pekçok kesimin ortak kanaati. Şöyle bir zemini var bu kanaatin: -Siyaset parçalanmış durumda. Artı, seçmenin partilere güveni derin biçimde sarsılmış bulunuyor. Bu şartlarda gidilecek bir seçimden güçlü bir parti ve güçlü bir hükümet çıkarmak mümkün değil. Seçimden en güçlü çıkması beklenen AKP'ye ise, etkin çevrelerde rezervli yaklaşılıyor. Sağda ve solda merkeze yakın siyaset yapan partilerin (ANAP, DYP, DSP ve CHP) bir kısmının oylarında yukarıya doğru bir kıpırdanma olsa bile, güçlü bir çekim merkezi oluşturmaları zor görünüyor. Ancak yeni bir aşı, kamuoyu yoklamalarında hâlâ yüzde 30-40 arasında değişen bir yekun oluşturan "Hiçbiri" eğilimindeki seçmen topluluğunu çekebilir ve güçlü iktidar alternatifi olabilir. İşte Derviş ismi, bu zemin üzerinde tedavüle giriyor ve bu ismin yer aldığı bir oluşumun çekim merkezi haline gelebileceği ifade ediliyor. Derviş ismi önce DSP'li, sonra ANAP'lı, CHP'li hatta DYP'li kombinezonlar içinde zikredildi. Hatta biz, fantezi çerçevesinde olsa bile "Derviş neden şu an en güçlü halk desteğine sahip AKP ile birlikte yürümesin? Böylece Derviş rahatça halk oyuna ulaşır, AKP de, kendisine yönelik dış rezerv ambargosundan kurtulur" görüşünü seslendirdik. Daha gerçekçi yaklaşımda ise, Derviş'in solda siyaset yapacağı öngörülebilir. Hoş, sağın solun nerede kaldığı, ANAP'ın, DYP'nin de kendilerini kolaylıkla DSP - CHP kadar solda olduğu söylenebilir, hatta Derviş'in çerçevesinin, uluslararası ilişkiler sebebiyle DSP-CHP solundan daha esnek nitelikler taşıdığı, bu yönüyle ANAP ve DYP'ye daha kolay monte olabileceği söylenebilir. Ancak her ihtimalin "ancak"ları bulunduğu da bir vakıa. Derviş'in bir siyasi oluşuma monte olmasında en belirgin engel, nereye monte olacağı husususudur. Her ne kadar kamuoyuna kendi ağzından "ikinci adam olabilirim" gibi bir açıklama yansıdıysa da, Derviş'in konumunun her partide sıkıntı oluşturacağı Türkiye siyasetinin bilinen gerçeğine daha uygundur. Onun için "yıpranmış ANAP ve Mesut Yılmaz'ın altına"a monte olması kadar, etkinliğini - belirleyiciliğini Rahşan Ecevit'ten çok daha vurgulu biçimde ortaya koyan Tansu Çiller'in egemenliği altına yerleşmesi de zordur. Derviş'in bizzat Ecevit'in eliyle DSP'de oluşturulacak bir yönetime, diyelim Özkan - Cem - Derviş üçlüsü halinde empoze edilmesi bir yoldu. Bu, yıpranan DSP'ye bir aşı olabilirdi. Derviş bunu kabul eder miydi bilinmez ama, böyle bir formülün DSP'yi en azından baraj üstüne çıkarma ihtimali mevcuttu. Bu DSP'li ihtimal, son "Özkan Operasyonu" ile devre dışı kaldı. Derviş için bir başka ihtimal, CHP ile, yani Baykal ile birlikte hareket etmesidir. Baykal, böyle bir birlikteliği bekliyor, kendisini ve partisini böyle bir açılıma hazır göstermeye çalışıyor. Eh, CHP'nin seçmen ilişkisinde bir canlanma da görülüyor. Derviş'le de elele tutuşursa, Ankara'da AKP'ye alternatif olarak etkin çevrelerin hesaplarına da uygun düştüğü söylentileri yayılan birinci parti olma hedefi neden gerçekleşmesin? Acaba? Sorular var: Paramparça olmuş solun bünyesinde böyle bir oy birikimi sağlanabilir mi? DSP'de, solun en ılımlısının nasıl bir kargaşa sergilediğini gözlemleyen Derviş, çok daha keskin dengelerin ve kavgaların içinden gelen CHP'de nasıl gelişmelerin olacağını değerlendirmez mi? Ve CHP'de hâlâ bir ölçüde kalmış bulunan "halktan yana sol duyarlılık" adına, Derviş'in patronluğunu yaptığı ekonomik politikalar bir sorun oluşturmaz mı? Yani Derviş - CHP ilişkisi sorunsuz bir ilişki olabilir mi? Bana göre bu ilişki de çok ciddi sorun potansiyeli taşıyor. En kestirme olarak CHP'nin Derviş'e göre oldukça dar çerçeve olacağı söylenebilir. Ve Derviş için son ihtimal... DSP'den kopanlarla birlikte yeni bir "siyasi yapı" oluşturmak... Bunun için Derviş - Özkan birlikteliğinin yetmediğinde, bu formülü seslendirenler bile kesin kanaat sahibi. Onun için ikiliyi Cem ismi ile besleme gereği duyuluyor: Cem - Özkan - Derviş. Ecevit'siz, DSP'siz bir üçlü... Bu üçlünün medyanın, iş dünyasının bir kesiminde heyecan uyandırdığı açık. İstifacıların DSP'den oy taşıyacağı, bunun yanında "Hiçbiri" tercihinin önemli ölçüde bu üçlünün arkasında toplanacağı ve diğer partilerden, ANAP'tan, DYP'den, hatta AKP'den akışlar olacağı heyecanla belirtiliyor... Kocaman bir "acaba" da bu formül için koymak gerekir. Bu "Acaba"nın arkasında o kadar çok insan durabilir ki, üçlü, yola çıktıklarında arkalarında çok az insanın durduğunu şaşkınlıkla görebilir. Siyaset piyasasında AKP dışında belirgin bir vakum bulunmasa, insanların önemli bir kısmı hâlâ "Hiçbiri" şıkkına oy verse bile, bu insanların neden bu üçlünün arkasında saf tutacağının inandırıcı bir gerekçesi bulunmuyor. En azından, bu üçlüyü "bulunmaz formül" olarak takdim edenlerin gerekçesi geniş insan topluluklarını ikna edici nitelikte değil. Özkan ve diğer DSP'li istifacıların ciddi bir sosyal tabanının bulunduğunu söylemek zor. Zaten DSP'nin seçim başarısı seçim sath-ı mailinin getirdiği bir sürpriz olmuştu. İktidar süresince de DSP grubu halkın yüzünü güldürecek bir başarıya imza atmış değil. İsmail Cem, evet, Dışişleri Bakanlığı süresince imajını koruyan bir isimdir. Ama bir parti başkanı olarak İsmail Cem, sürükleyici olabilecek midir? Ya da Altan Öymen'in CHP'deki performansından daha ötesini ortaya koyabilecek midir? Bu beklenmiyor. Zaten başarı "Üçlü kompozisyon"dan bekleniyor. Belki "Üçlü"nün de en başat ismi Derviş olacak... Özkan ve Cem DSP'yi çözecek, Derviş de bu hareketin varlığı topluma algılandığı hesaplanan yaldızı olacak. Acaba Derviş'e toplum, kimi iş çevrelerinde ve medya kulislerinde bakıldığı gibi mi bakıyor? Mesela şöyle bir soru: Acaba kamuoyu yoklamalarında "Hiçbiri" şıkkında yer alan insanlar uygulanan ekonomik politikanın mağdurları arasında değiller midir? Mesela sayıları milyon milyon artan işsizler, piyasa durgunluğu içinde kıvranan esnaf, ticaret erbabı, canına okunan tarım kesimi ve genel olarak 1 milyar lirayı aşan yoksulluk sınırından çoktan vazgeçmiş, 380 küsur milyon liralık açlık sınırının bile altında yaşayan geniş nüfus, Derviş'e kurtarıcı gözüyle mi bakıyor? Derviş isminden nasıl bir heyecan duyuyor? Benim gözlemim Derviş'in halk nezdinde çok da olumlu bir heyecan uyardırmadığı yönünde. Bu, içinde bulunacağı kompozisyonlarla üç aşağı beş yukarı değişebilir ama, mesela rahmetli Özal'ın yakaladığı heyecanı üretmesi mümkün değildir. Özal'ın sırrında da, onun, toplumun geniş kesimleriyle değerler planında buluşmasının önemli etkisinin bulunduğunu vurgulamak isterim. Yani "Soldan dört eğilim" hesabı, bir boş hayaldir. Özal, Türkiye'de yüzde 65'lerde olan sağ - muhafazakar zeminden yola çıkıp, oradan geniş biçimde beslenip, sol - liberal alana açılan, o dili üreten bir siyasetçiydi. Sol ise zaten sınırlı bir alan, zaten paramparça bir alan ve ne yazık ki soldan çıkıp sağ - muhafazakar camiaya yönelen bir dil de oluşturulabilmiş değil. Ecevit'in "inançlara saygılı laiklik" söylemi de, Baykal'ın "Anadolu solu" çıkışları da uygulama planında henüz olumlu ipuçları doğurmuş değil. O yüzden soldan bir çıkışın büyüme alanı oldukça sınırlı. Ve onun için Derviş'i siyasette zorluklar bekliyor.


11 Temmuz 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED