|
|
Sultan
Türkçemiz günden-güne "haşat" ediliyor, hazır yemek, giyim-kuşam ve müzik yoluyla binlerce kelime anadilimizin başköşesine gelip kuruldu. Rusca da tıpkı bizim gibi... Başkan Putin, anadillerine yerleşen yaklaşık onbine yakın yabancı kelimenin ayıklanması için gerekli emirleri verdi, dileyelim, öz kültürümüzü, dilimizi korumakla yükümlü olanlar parmaklarını oynatırlar da bu gel-git'ten, bu depremden güzelim Türkçemiz yara almadan kurtulur. Bir tarihte Moskova'ya gidiyordum (1965). O zamanlar genç ve uçarıyım. Fakat, temkinliyim. 80 yaşlarında, Türkçe bilen bir Rus uçakta benimle arkadaş oldu. O'nu biraz konuşturayım dedim ve şunları söyledim: "Rusça ne kadar zengin bir dil! Dostoyevski, Puşkin, Maksim Gorki gibi dünya çapında edebiyatçılar yetiştirdi." Yaşlı arkadaşım "Karın Deşen Jak" gibi kendisini kurcalayıp birşeyler öğrenme isteğimi anlamazlıktan gelip, "evet, dediğiniz doğru!" demekle yetindi. Bu yaşlı ahbabım, Komünizmin adeta gemi azıya aldığı dönemde, ser verip sır vermeme sisteminin yürürlükte olduğu yıllarda "ketum" davranmak zorundaydı. Bu türlü davranış "tedbir" sayılıyordu. Laf lafı açtı, ben de "Karın Deşen Jak" olacağım ya ve de gencim, dayanamayıp "Türkçe için ne düşünüyorsunuz?" dedim. O yaşlı-başlı gel-git dost ağladı: "Yeryüzünde konuşulan en mükemmel dil Türkçedir" dedi. Bunu bir yabancının söylemesi gerekmez. Doğrusu da budur ama, Aleksander adını taşıyan Rus asıllı bir Türkoloğun bu şekilde görüş beyan etmesi bence önemli! Gelelim son günlerdeki tartışmaya: Kırkpınar'da hanım ağa olur mu, olmaz mı? Ya! Birkaç gün önce kısaca bu konuya da temas etmiştim. Şimdi biraz genişleteyim: Pazartesi günü Süper-Spor'da 50 dakika güreş konuştuktan sonra çay-kahve içecek bir yeraradık. Sonunda TSY Derneği'ne gittik. Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal, Altuğ İstanbulluoğlu, Mehmet Kılıç, Önder Yakşi, Ata Karataş'la birlikteydik, son anda İbrahim Şişman da bize katıldı. Başkan Şansal, TV'deki konuşmasında "Gül Hatun"dan söz etti. Hoca Ahmet Yesevi'nin de hamisi olan Gül Hatun, tarihimizde çok önemli bir yerin sahibidir. Ben de o günkü çay sohbetinde özetle şunları söyledim: "-Cengiz Han, kendisini ziyaret eden İtalyanlara (Ben, Türk-Moğol Hanıyım) dedikten sonra gözü bir anda yanındaki eşine ilişir ve ekler: "-Evet, ben Türk-Moğol Hanıyım ama bu hatun da benim Han'ımdır." Türkçemizde Fransızca, Almanca, İngilizce, Rusça gibi dillerle olduğu gibi kadın-erkek ayırımı, der-di-das, feminin-meslülin yoktur. Sözün gelişi Osmanlı İmparatorlarına, hanımlarına, eşlerine ve kızlarına da "Sultan" denirdi. Sultan Murat, Kösem Sultan, Turan Sultan gibi. Türkçemiz, at üstünde şekil bulmuş, melodisi "mal seslerine" benzeyen eşsiz bir dildir. Hazır yemek, fas-fut ve müzikle hırpalamağa çalışılan dilimizi korumalıyız, yoksa bugünün gençleri yarın torunlarıyla anlaşamayacaklar. Türkçemizde kadın-erkek ayırımı olmadığına göre Kırkpınar'da Hanım Ağa da olabilir. TATİL
Uygarlıkta ileri ülkelerde öğrencilere çanta taşıtmak, onları dershanelere göndermek yok. Hatta ev ödevi de yok! İlkokuldan lise sona kadar çantasını alan okulda bırakıyor, böylece o ağırlığı taşımak zorunda kalarak iskeleti bozulmuş olmuyor, aynı zamanda öğretmenler, ev ödevi de vermiyorlar. Başkan Osman Şansal'ın 3 oğlu da deniz kenarında sefa sürme talihine sahip iken Merzifon'daki "Güreş Eğitim Merkezi"ne gönderildiler. İstanbul ve Türkiye Şampiyonalarında elde ettikleri derecelerle bu eğitim merkezine girmeğe deh ak kazanmış durumdalar. Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal, "Lokma bile çiğnemeden yutulmuyor, çalışıp kendilerini göstersinler, zirveye ulaşan takıma girer" derken ailenin 10 yaşındaki en küçük ferdi Furkan, babasına şu cevabı vermiş ki yalan da olsa pek hoşuma gitti, sizlere duyurmak istedim: "-Şu güreş dünyasında iki namlı kişi var, biri ben, diğeri de Ali Gümüş, göreceksiniz başaracağım." Haydi Furkan! Hedefini seçen yüzde elli seçtiği hedefe varmış demektir, bundan sonrası çalışmana bağlıdır. ZÜLKÜF
Kırkpınar'a geldi. Tokalaşmak istedim, geleneksel terbiyesiyle ayağa kalkmağa çalıştı, engel oldum. Kırkpınar'da 3 yıl Ağalık yaptı, desteden, başa kadar güreşti, Ordulu Mustafa'yı yetiştirdi, bugün artık kendi halinde anılarıyla başbaşa, bir devrin şimşek, araba oku gibi doğru pehlivanı. O'nu oğlu Koray, Kırkpınar'a getirir, "Zülküf, Sarayiçi'ne gelmezse ölür" diye yazmıştım, Koray, destan kahramanları gibi namlı babasını 641. kapışmalara getirdi ama, baba nerde, oğul nerde?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |