T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Her şey kendiliğinden

Bir yakınım, önceki günkü gelişmeler sırasında, "Rahşan Ecevit de, kendilerinden 'birileri' diye söz ettiklerin de yazdıklarını okuyor galiba" diye takıldı bana. "Yok canım" dedim, "Ben onların aklından geçenleri okumaya çalışıyorum." Bir okur da, cep telefonuma, "Yazınız bugün olup bitenleri çok net anlatıyordu" mesajını düşünce, "Müneccim şeyi mi yedim?" diye kendimden kuşku duymaya başladım.

Şu anda Türkiye'de olup bitenleri 'Bilderberg' sözcüğü hep aklımızda olarak izlemekte yarar var. Ben kaçırdım, bir haber kanalında, "Yazarın biri gelişmeleri Bilderberg'le ilintilendirmiş, ne dersiniz?" diye bir soru yöneltilmiş biri –sonuncusu bu yılki olmak üzere– birden fazla, diğeri geçmişte bir kez Bilderberg'e katılan iki konuşmacıya... Bana nakleden dostum, Bilderbergçilerin ağzından, "Bilderberg dünyayı idare ediyor diyenler yanılıyor" türü bir genel cevap çıktığını bildirdi.

Türkiye'de Bilderberg'i en iyi bilebilecek durumda çok kişi yok; ancak bir kişinin bilgisi gelişmelerin kokusunu erken almasına yaradı. O kişi, 1975 yılında, İzmir/Çeşme'de yapılan Bilderberg toplantısına başbakan sıfatıyla dâvet edilmiş olan Bülent Ecevit... Bülent-Rahşan Ecevit çifti, medyanın tavrını iyi anladı, Bilderbergçilerin hazırlıklarını erken fark etti, Kemal Derviş'in 'Şah' çekmeye hazırlandığını görebildi ve kendi karşı-hamlesini kurdu...

Şimdi DSP'den ayrılanların esas amacı DSP'nin bütününü ele geçirmekti. Ecevitler üzerinde yoğunlaşan baskıların, "Ne haliniz varsa görün" tepkisine yol açamasını bekliyorlardı. Ecevitler, partiyi bırakmak yerine kendi istedikleri birini ön plana çıkartmayı yeğleyip meydan da okuyunca, Hüsamettin Özkan ve arkadaşları 'B planı'nı uygulamaya koydular... DSP'den ayrılıp kendi partilerini kurmak diye özetlenebilecek 'B planı', politikanın gerçek patronu durumundaki Mesut Yılmaz'ın elini güçlendirmiş oldu...

Ecevitler'in aldıkları ve alacakları tedbirler onları yerlerinden edecek gelişmeleri önleyemeyecektir. Para musluklarını, ekonomideki iniş-çıkışları karşı taraf kontrol ediyor, dış ilişkiler onların elinde; daha da önemlisi Türkiye'de medyanın çok büyük bir bölümü arkalarında... Ecevitler, yanlarının bir süre sonra muazzam boşaldığını göreceklerdir... "Yaşlı bir lider mi, genç bir kadro mu?" tercihi zorlanılacak bir tercih değil...

Emin olamadığım pek çok nokta bulunduğunu itiraf etmem gerekiyor. Hüsamettin Özkan ve arkadaşlarının, kısa süre içerisinde İsmail Cem ve Kemal Derviş'le buluşacaklarını tahmin etmek kolay; siz bu satırları okuduğunuzda o buluşma gerçekleşmiş bile olabilir... Bu gövde, doğal uzantısı olduğu Mesut Yılmaz ve ANAP'la da hemen buluşacak mı, yoksa önce kendi başına bir parti oluşturmayı mı tercih edecek? Henüz bilinmeyen ilk nokta bu... Eğer, gerçekten seçim bu yıl sonuna varmadan yapılacaksa, DSP'den ayrılanlarla ANAP'ın bir cephede biraraya gelmeleri gerekecektir... Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kendi hükümetleri mi, yoksa Devlet Bahçeli'nin kuracağı bir hükümete muhalif kalmak mı? Bu şıklardan hangisini tercih edecekleri de meçhulüm...

Bilderberg konusunu iyi bilmeyenler Türkiye'de yaşananları anlamakta zorlanıyorlardır. Onlara hak vermiyor değilim. Doğrusunu söylemem gerekirse, konuyu burada sıkça ele almama rağmen, bu işlerin nasıl kotarıldığını benim de aklım almıyor... Kamuoyu yoklamalarında yerlerde sürünen bir partinin liderini durduk yerde 'başbakan adayı' nasıl yapabiliyorlar? Ya da, şimdi ortaya çıkan kaostan kendi istedikleri türden bir hükümet çıkaracak biçimde nasıl yararlanabiliyorlar? Aklım duruyor...

Oysa, Bilderberg konusunu ısrarla izleyen Amerikalı meslektaşlar, "Dünyadaki gelişmeleri Bilderberg ve Üçlü Komisyon (Trilateral Commission) gibi örgütler ayarlıyor" tezinden vazgeçmiyorlar. Onlara göre, Bill Clinton küçük bir eyaletin valisiyken, 1991 yılında Baden Baden'de yapılan Bilderberg toplantısında aldığı onay sonucu önce Demokrat Parti'den aday olmayı, sonra da başkanlığa seçilmeyi başardı. Margaret Thatcher'ın da önü Bilderberg toplantısına katılıp beğenildikten sonra açıldı...

Thatcher'ı, Bilderberg'e, toplantı organizatörlerinden Denis Healey çağırmış... 1975 yılında. Etrafının dünya ünlüleriyle çevrildiğini gören genç kadının nutku tutulmuş olmalı ki, ilk gün hiç ağzını açmamış... Arada, Healey, Thacher'ın yanına gelerek, "Burada âdet görüş açıklamaktır, konuş" uyarısında bulunmuş... "Ertesi gün üç dakikalık bir nutuk çekti, herkesin ağzı iki karış açık kaldı" diye anlatıyor Healey; "O üç dakikalık nutuk sayesinde, David Rockefeller ve Henry Kissinger kadına âşık oldular. Amerika'ya götürüp herkese tanıştırdılar."

İki yıl sonra, İşçi Partisi hükümeti devrildi İngiltere'de, kısa süre önce Muhafazakar Parti'nin başına gelmeyi başaran genç bir kadın erkene alınan seçimden partisini başarıyla çıkartarak başbakan oluverdi. Kadının adını yazmama herhalde gerek yok...

1975 yılında Margaret Thacher'ı beğenen 'Rockefeller-Kissinger' ikilisi Kemal Derviş'in katıldığı bu yılın Bilderberg toplantısında da başköşeyi işgal ediyorlardı. Şimdilerde ön planda görünen hemen herkes, Bilderberg ile tanışmış insanlar...

Siz isterseniz yine her şey kendiliğinden oluyor bilin...


10 Temmuz 2002
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED