|
|
Cin şişeden çıktı
DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı, en doğru açıklamayı yaptı: "Biz, bir takım şüphelerimizi dile getiriyorduk. İstifalar ve diğer gelişmeler ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi" dedi.
Saray darbesi
Belli ki, ilk günden itibaren, Hüsamettin Özkan'a güvenen, onu, gölgesi gibi yanında muhafaza eden Bülent Ecevit aleyhine bir saray darbesinin temelleri atılmıştı. Bir başka ifadeyle, Ecevit'in, yıllardır altı oyuluyordu. DSP'nin sandalye sayısının 100'ün altına düşmesi ve kanamanın sürmesi, Özkan'ın Ecevit'in kendisine verdiği yetki ve imkânı, uzun süredir, etrafında bir güç hâlesi oluşturmak için kullandığını ortaya çıkardı. Özkan'ın, hem bakanlara, hem milletvekillerine , hem bürokrasiye hâkim olduğu, bir örümcek gibi bu hâkimiyetinin ağlarını sessiz ve derinden ördüğü anlaşıldı. Ecevit, saray darbesinin işaretlerini, hastalığının ilk günlerinden itibaren, teyid etme fırsatını buldu. Özkan, Derviş, İsmail Cem, Mesut Yılmaz, Kartel medyası, büyük sermaye çevreleri, Ecevitsiz ve MHP'siz bir oluşum peşindeydi. Ecevit, Özkan'ı istifaya davet etmekle, "harakiri yapma pahasına" DSP'yi teslim etmedi. DSP lideri, Hüsamettin Özkan'dan boşalan koltuğu, İsmail Cem'e vermemek suretiyle de, partisini küçültmeyi göze alarak "uyumu"(!) (itaati) tercih ettiğini belli etmiş oldu.
9'lar hareketi
Bu arada, her zaman DSP içinde muhalif ve ilkeli bir tavır sergileyen 9'lar (Emin Karaa, Ali Arabacı, Uluç Gürkan, Ertuğrul Kumcuoğlu, Cengiz Güleç, Fırak Dayanıklı, Ahmet Arkan, Sadık Kırbaş, Tahir Köse) bir basın toplantısı düzenlediler. 9'ları oluşturan milletvekillerinin kimlikleri, Özkan ve arkadaşlarından çok farklı. Aralarından biri olan Tahir Köse, "En çok ağlayan ve en fazla alkışlayanların, partiden peşpeşe istifa ettiklerine" dikkat çekti. Evet, bu teşhis çok doğru. Ecevit'in son icraatından bir örnek vermek gerekirse, 9'lar, RTÜK'ü desteklememiş, gazeteci kökenli olduğu için özellikle Uluç Gürkan, Meclis kürsüsünden uyarıcı konuşmalar yapmıştı. Oysa o anda, Hüsamettin Özkan, Ecevit'i de ikna ederek Meclis'e getirmiş ve ondan beklenilen (milletvekillerine firesiz oy attırma) görevini de ifa etmişti. Büyük sermaye, basın içi ve dışı menfaat odakları, kendilerini temsil edecek bir yeni siyasi oluşum peşinde. Özkan DSP'yi söktü. İsmail Cem ve Kemal Derviş halktan oy getirecek; ikna edilebilirse Saadettin Tantan dürüstlük imajı için kullanılacak; Mehmet Ağar, derin devletin uzantısı olarak bu oluşumda yer alacak. Siyasi ittifak yasağı kalkarsa, Anavatan Partisi de Hüsamettin Özkan ekibiyle işbirliği yapıp baraj altına düşmekten kurtulacak.
AB şemsiyesi
28 Şubat'ta, çıkar hesaplarını irtica yaygarası ile örtmüşlerdi. Şimdi de Avrupa Birliği şemsiyesi altına gizliyorlar. Dönüp Mesut Yılmaz'a sormaz mısınız, bu kadar AB'ciydiniz de, neden yumurta küfesi kapıya gelinceye kadar parmak oynatmadınız? 312'nci madde değişikliğinde ayak sürüyen kimdi? Niçin Terörle Mücadele Yasası'nda arzu edilen tadilat gerçekleşmedi? Siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılsın, odağın tarifi Anayasa'nın içine girsin denildiğinde, sırf Fazilet Partisi kapatılsın diye buna karşı çıkanlardan biri de Anavatan Partisi değil miydi? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, partileri kapanan kişilerin hüküm giymeden siyasi yasak kapsamına alınmasını, "Adil yargılama" açısından, hukukun üstünlüğüne aykırı görüyor. Acaba Yılmaz, bu konuda RTÜK çıksın diye sergilediği gayretin onda birini gösterdi mi? Yoksa tam tersine bir çaba içine mi girdi?
Aslında Ecevit'in de, "menfaat çevrelerinden" yakınmaya hakkı yok. Koç Üniversitesi'ni Danıştay engelinden kurtarmaktan, enerjide imtiyaz sözleşmelerine ve nihayet RTÜK'e kadar, hiçbir icraatında egemenlerin ayağına basmadı; aksine hep onlara hizmet etti. Onları kayırdı. Banka batıranlara para buldu da, ekonomik anlamı olmayan köy-kent haricinde, fakir fukara, memur ve işçi için hiçbir imkân yaratamadı. Çünkü, bir kaç kere de yazdık. O, artık, eski Karaoğlan değildi; Hüsamettin Özkan'ın güdümündeydi; tesiri altındaydı; yanlış bilgilendiriliyordu. Düşünebiliyor musunuz, Başbakan müsteşarı bile Özkan'ın adamı çıktı. Bülent Ecevit sessiz ve derinden nasıl da teslim alınmış! Kuşatılmış!
Atatürk ve İnönü
Son siyasi olayları İlhan Kesici'yle konuştum. İsmet Paşa'nın da Atatürk'e karşı bir saray darbesine teşebbüs ettiğini, Atatürk'ün bunu önleyecek tedbirleri akıllıca aldığını hatırlattı. İsmet Paşa, artık Atatürk'ün iyice hasta olduğunu görünce, ondan kurtulmaya hazırlanıyor. Zaten Atatürk siyaseti de, bürokrasiyi de, ona teslim etmiş. İsmet Paşa da, ağlarını bir örümcek sessizliği ile örmüş. Artık "Şah" demek istiyor. "Efendim, memleket içki sofrasından yönetilir mi?" sözleri o son döneme ait. Yıllardır sesi çıkmamış; derin bir saygı içinde kesin itaat göstermiş. Atatürk yatağa düşüp, çalışma kabiliyeti dumura uğrayınca, fırsattan istifade etmek istiyor. Atatürk bunun farkına varıyor. Önce, ufak ufak, hissettirmeden bürokrasiye gene kendi güvendiği isimleri atıyor. İçkiye ara verip, daha çok ortalarda görünüyor. Saray darbesinin önü, İnönü'nün 1 ay istırahatını açıklayan ajans bülteniyle kesiliyor.
Türk Dili Encümeni Kurultayı'na hareket etmek üzere Ankara garından ayrılırken, Gazi'yi geçirmeye gelenler arasında İnönü de var. Atatürk'ün bir ayağı tren merdiveninde, bir eliyle, merdiven kenarındaki desteğe tutunmuş vaziyette, diğer eliyle İsmet Paşa'yı trenin içine çekiyor. Onu, özel kompartımanına alıyor. Tren, Eskişehir'e geldiğinde, Salih Bozok ve Nuri Conker gibi, Atatürk'ün çocukluk arkadaşlarının veyahut "silâhşörlerinin" radyoya ulaştırdıkları haber okunuyor: "İsmet Paşa Hazretleri sağlığı münasebetiyle 1 aylığına başvekâletten izinlidir." O sırada Paşa, Ankara-İstanbul treninde enterne edilmiş vaziyette. İsmet Paşa, Atatürk'ün zamanında tedbir alması sayesinde, "ava giderken, avlanıyor." Atatürk önce onu bir ay izinli gösteriyor. Gelişmeleri tartıyor. Sonra da, istifasını elinden alıyor. İnönü'nün yerine, Celâl Bayar başvekil oluyor. İlhan Kesici, Atatürk-İsmet Paşa örneğini verdikten sonra, bir başka saray darbesinin, Ecevit tarafından İnönü'ye yapıldığını hatırlatıyor.
Gölgenin dirilişi
Demek aynı çizgi sürüyor. Bu defa da Ecevit, "Brütüs"ün kurbanı oluyor. Daha doğrusu Brütüs'ün kendisini vurmasına izin vermeden harakiri yapıyor. İlhan Kesici, bir başka doğru tesbitte daha bulundu: "Bir insan, benim karşımda, gereğinden fazla saygılı, gereğinden fazla bağlı ve itaatkârsa, kafamda ilk soru işareti doğar." O bir "gölgeydi", başbakanın gölgesiydi. Günün birinde kendisi başbakan olmak istedi. Cin şişeden çıktı; bakalım iktidar koltuğuna oturabilecek mi?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |