T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Planlı bir yolsuzluk

Yolsuzluklar, ülkenin geleceğini de karartıyor. Bunun en belirgin örneği, Türkiye'nin enerjide yaşadıkları.

Yap-İşlet-Devret formülüyle gerçekleştirilmesi düşünülen 29 üretim tesisi ile, 15 dağıtım ve 8 üretim santralinin işletme hakkının bazı firmalara devri, yıllardır ülkemizde tartışma konusu oldu.

Yap-İşlet modeli

Bir yandan, enerjide, tam rekabetçi bir piyasa amaçlanırken, bir yandan da, üretim ve dağıtımda imtiyazlar yaratılması, Hazine'nin uzun vadeli bir külfet altına sokulması, anlaşılır gibi değil.

29 projeyi kapsayan Yap-İşlet-Devret modelinde, üretilen enerji, santral sahibine bir imtiyaz sağlamıyor, buna mukabil, elektriğin, TEAŞ tarafından belli bir fiyattan, 20 yıl süreyle satın alınacağının taahhüt edilmesi, rekabeti bozan ve enerjiyi pahalaştıran bir unsur olarak görülüyordu.

Bu noktada İMF, Hazine garantisine karşı çıkıyordu. Yap-İşlet-Devret sözleşmesine göre, TEAŞ söz verdiği fiyattan elektriği almazsa, Hazine, elektrik alınmış gibi 20 yıl boyunca parayı ödeyecekti. Yap-İşlet-Devret modeline göre inşa edilecek 29 üretim santrali, Hazine'nin garanti vermemesi yüzünden sürüncemede kaldı.

* * *

8 üretim ve 15 dağıtım santralinin işletme hakkının devrinde ise, sorun daha da büyük. Zira İMF'nin şartlarından biri de, üretim ve dağıtım santrallerinin işletme haklarının devri sözleşmelerinin iptâl edilmesi.

Elektrik dağıtımı 15 ayrı bölgede, imtiyaz yaratacak şekilde, özel firmalara devrediliyor. Tek bir bölgede, tek bir firma, önceden belirlenen fiyattan elektriği satabilecek. Bu ilke, Elektrik Yasası'na konulan bir hükümle yumuşatıldı. Ama imtiyaz ortadan kalkmadı.

Üretim ve dağıtım santrallerini devralan firmalar, ilk başta belirli bir kira (hava parası) ödüyor devlete. Ödenilen bu paranın da, Hazine teminatı ile garantiye alınması, sözleşmenin bir hükmü. Eğer TEDAŞ, dağıtımı o firmaya yaptırmaktan vazgeçerse veyahut 8 santralin ürettiği elektriği belirlenen fiyattan 30 yıl süreyle almazsa, Hazine teminatı nakde çevrilerek, firma uğrayacağı zararı karşılayacak.

Görüldüğü gibi, her şey firmaların lehine düşünülmüş. Kaybeden taraf hep devlet, dolayısıyla millet.

Süre

Elektrik Yasası çıkarılırken, elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin devrinden kurtulabilmek için geçici 4'üncü madde ile, kanuna bir hüküm konulmuştu.

31 Ekim 2002'ye kadar devir işlemleri tamamlanmalıydı. Aksi takdirde, sözleşmeler geçersiz sayılacaktı.

Yasanın 8'inci maddesi ise, Yap-İşlet-Devret modeliyle inşa edilen 29 santralin 2002 sonuna kadar devreye girmesini öngörüyordu. Santraller faaliyete geçmezse, sözleşmeler feshedilecekti.

* * *

İşte, geçenlerde Anayasa Mahkemesi bu iki maddeyi iptâl etti. "Bir kanunla, taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümleri ortadan kaldırılamaz" dedi.

Yasa maddeleri iptâl edildiği için, devlet ile özel firma arasındaki ilişkileri, gene sözleşme hükümleri belirleyecek. Sözleşmeye göre, Hazine'nin, özel firmalara teminat verme taahhüdü mevcut. Hazine teminatı verilmediği için, firmalar kendi taahhütlerini yerine getiremiyorlar ve projeler hayatiyet kazanamıyor.

Özetle

Yukarıda anlattıklarımı toparlamak gerekirse:

1) Hükûmet Elektrik Piyasası Kanunu'nun geçici 4'üncü ve 8'inci maddeleri ile, evvelce firmalarla imzalanan sözleşmelerin hükümlerini geçersiz kılmak istedi. "31 Ekim'e kadar işletme hakkı devredilmeyen tesisler varlık satışı yoluyla özelleştirilir" dedi. Ayrıca 29 Yap-İşlet-Devret projesinin 2002 sonuna kadar tamamlanması şartını koştu.

2) Anayasa Mahkemesi, kanunun geçici 4'üncü ve 8'inci maddelerini iptâl etti.

3) Bu arada hükûmet, İMF'ye verdiği niyet mektubunda, elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin devri sözleşmelerini feshedeceğini belirtmişti. Bu sözü verirken, Elektrik Kanunu'ndaki süre şartının yerine getirilemeyeceğini ve sözleşmelerin kolayca feshedilebileceğini düşünüyordu.

* * *

Gazetelerde, Anayasa Mahkemesi'nin iki maddeyi iptâl ettiği çıktı ama, bu iptâlin sonuçları tartışılmadığı gibi, devletin uğradığı zararın üzerinde de durulmadı.

Acaba, Bakanlar Kurulu, İMF'ye verdiği niyet mektubu yüzünden işletme hakkı devir sözleşmelerini iptâl edecek mi?

İptâl ederse, bu sözleşmenin tarafı olan özel firmalar tahkime gidip, devletin on milyonlarca dolarını tazminat olarak almayacak mı?

Burada sözü tahkime getirmek isterim.

Tahkim

13.8.1999'da Anayasa değiştirilerek "Kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde, bunlardan doğan uyuşmazlıkların, milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi" kabul edildi.

O sırada, biz, tahkim hakkının ancak yabancılık unusuru taşıyan ve belli bir büyüklükte olan projelere tanınmasını savunduk. İtirazımız kabul görmedi. Tamamı yerli olan firmalara da bu hak verildi.

Daha sonra Anayasa'ya uyum sağlamak üzere, Danıştay Kanunu değiştirildi. 18.12.1999'da gerçekleşen bu yasa değişikliğinin içine, tahkimin geriye doğru işletilmesi, eski projelere de uygulanması imkânı konulacaktı. Meclis itiraz etti. Önceden imzalanan enerji projelerine, tahkim hakkı tanınmadı.

Cumhurbaşkanı Demirel, müdahale etti. Türkiye'nin elektriksiz kalacağı belirtildi; tahkim olmazsa, kredi bulunamayacağı ileri sürüldü.

Bir kere red'edildiği için, aynı madde 1 yıl süreyle Meclis'e gelemezdi. Bu yüzden, eski projeleri tahkimden yararlandıran düzenlemeler, 21 Ocak 2000'de kabul edilen Tahkim Kanunu'nun geçici 1'inci maddesine ilâve edildi: "İmtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerine göre başlatılmış projeler, görevli şirketin bir ay içinde başvurması üzerine, tahkimden yararlandırılır."

Uzun vadeli bir plan

İnsan ister istemez uzun vadeli bir yolsuzluk planının varlığını düşünüyor. Rekabetçi bir Elektrik Kanunu'nun çıkacağını bile bile, bazı firmalara elektrik sahasında 30 yıllık imtiyazlar dağıtıyorsunuz. Yap-İşlet-Devret modeliyle inşa edilen santrallerden, 20 yıl süreyle, piyasa şartlarından daha pahalı elektrik alma taahhüdüne giriyor ve Hazine'yi 20 yıl için ağır bir külfetin altına sokuyorsunuz. .

Bu sözleşmeler Bakanlar Kurulu'nda görüşülüyor. Hükûmet imtiyaz tahsislerini yapıyor. Danıştay sözleşmeleri inceleyip onaylıyor. Enerji satış alımları ve devir sözleşmeleri TEAŞ ve TEDAŞ tarafından imzalanıyor.

Kısacası, öyle bir günlük işlem değil. Uzun uzun müzakere ediliyor. Meclis dahil çeşitli kurumlarda tartışılıyor.

Sonra da devlet İMF'ye "ben bu sözleşmeleri iptâl edeceğim" sözünü veriyor.

Firma memnun. Çünkü zaten faizler düşmüş. Nakit akışını kısa vadeli değerlendirip, yüksek faiz elde edecek dönem geride kalmış. Üstelik, 6 yılda kayıp kaçak oranlarını % 8'e düşüreceklerini, düşüremedikleri takdirde elektriği satmış gibi parayı TEDAŞ'a ödeyeceklerini taahhüt etmiş firmalar. Kısaca, santrallerin devir işi, kârsız, hatta çok zararlı hale gelmiş.

Öte yandan sözleşme iptâli ile, zarar etmesi muhtemel olan firmalar, devletten milyonlarca dolar tazminat koparabilir durumda.

* * *

Bütün bu gelişmelere bakınca, önceden planlanmış bir yolsuzluk vakasıyla karşı karşıya olduğumuz düşüncesine kapılıyorum.

Enerjiden sorumlu yetkililer, sözleşmeleri imzalamak için nasıl da özel bir gayretin içindeydi! Ya Demirel'in tahkimin geriye işletilmesi için Ecevit'e baskı yapması...

Bu işten firmalar çok kârlı çıkıyor. Çünkü sözleşmeden doğan hakları çiğnenmiş olacak ve devletten tazminat talep edecekler. Peki madem yanlıştı, devlet neden bu hakları özel firmalara verdi? Acaba ne zaman sorumlular hesap verecek?


21 Şubat 2002
Perşembe
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED