|
|
Siyasetin bürokratlaşması
Herkes siyaset alanının daraldığını, marjinalleştiğini ve sistemin giderek temsili kurumlardan uzaklaştığını görüyor. Daralan siyasetin boşalttığı alanı genel olarak bürokrasi ve devlet kurumları doldurduğundan sistem hızla otoriterleşiyor. Burada ciddi bir çelişki var; bir yandan vatandaşlar sistemin serbestleşmesini talep ederlerken diğer yandan sistem iyice içine kapanıyor ve otoriterleşiyor! Bu durumu en iyi ortaya koyacak gösterge meşruluk ile vatandaşların sistem karşısındaki duruşunda gözlenebilir. Siyaset alanının kutsallıktan arındırılması ve dünyevi, sıradan ve basit bir toplumsal faaliyet alanı olarak kabul edilmesi bu alandaki gelişmenin en iyi ölçütlerinden biridir. Hepimiz biliyoruz ki tarihsel süreçte pekçok toplumsal faaliyet alanı din gibi kutsal kabul ediliyor ve bundan dolayı da din adamların denetimi alanında yer alıyordu. Siyasetin bir "maslahat" alanı olarak görülmesi ve dünyevi, toplumsal ihtiyaçlara cevaplandırmak için insanların kendi iradeleriyle etkin olabilecekleri bir alan olarak değerlendirilmesi önemli bir gelişmeyi ifade etmiştir. Bu söylediklerim siyaset denilen faaliyetin dinden arındırılması, dinin hiçbir etkisinde olmaması ve dinden tamamen bağımsız olması anlamına gelmez. Elbette siyasi eylemler değer bağımlı davranışlardır. Ama siyasetin kendisi kutsal alanı temsil etmez. Siyasetle ilgilenen insan dinin bir kutsal emrini yerine getirmiş olmaz, siyaset yapma diye bir kutsal emirle kendini sorumlu saymaz. Ancak eğer siyaset yapıyorsa inandığı kutsal değerlerden elbette etkilenir ve ahlaki ilkelere uyarak bunu yapmaya çalışır. Dünyevi bir faaliyet olarak siyaset... Siyasal gelişmenin demokrasi yolunda ilerlemesi insanların siyasetle ilgilenmeleri, siyasal sürece katılmaları ve siyasal karar sürecine kendilerinin katılmalarının bir zorunluluk olduğuna inanmalarıyla mümkün olur. Şayet toplum bireyleri siyasete katılma ihtiyacı duymazlarsa, yani siyaseti kendi istekleri doğrultusunda etkileyeceklerine, kendi amaçlarını gerçekleştireceklerine kani değillerse demokrasiyi işletmeleri imkansızdır. Toplum bireyleri siyasetle ilgilenme ihtiyacı duymaktadırlar. Çünkü siyasetin alacağı kararların kendi geleceklerini, kendi hayatlarını olumlu veya olumsuz etkileyeceklerine inanırlar. Bunun için mümkün olduğu kadar siyasetle yakın durur ve süreç içinde alınacak kararları etkilemeye, hatta belirlemeye, iktidarı elde etmeye yönelirler. İşte bu ihtiyaç ve saik vatandaşların siyasete etkin katılımını ve siyasi hayatta aktif olmalarını temin eder. Bunun için vatandaşların seçim ve diğer yollarla etkin katılımı demokrasinin en önemli özelliği sayılmaktadır. Demokratikleşme kavramıyla anlatılmak istenen de bundan başka bir şey değil. Bu noktadan siyaset alanındaki gelişmelere bakıldığında Türkiye'nin memnuniyet verici bir tablo çizmediği kesin. Tam bu noktada ciddi bir buhran var. Vatandaşlar seçimlerden sandığa gidiyor yüksek katılım gösteriyorlarsa da bu bizim anlatmak istediğimiz bir katılım değildir, zira bununla sadece yasal bir ödevi yerine getirmiş oluyorlar. Vatandaşlar yabancılaşıyor... Vatandaşlarda giderek şöyle bir duygu hakim duruma geçiyor: -Biz ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim siyasi karar süreçlerini, karar mekanizmalarını asla etkileyebilmemiz mümkün değildir. Sistem toplum taleplerine iyice kulağını kapatıyor ve bildiğini okuyor. Öyle ise siyaset yapmanın ne anlamı var? İşte bu duyguyu ben sistemin geleceği adına çok tehlikeli buluyorum. Nasıl ki eskiden siyaset kutsal bir alan kabul edilerek toplumun geniş kesimlerinden ayrı ve belli kesimin tekelinde işleyen bir mekanizma idiyse bugün de aynı duruma geri dönüyoruz. Bugün de siyaset toplumdan izole olmuş belli kesimlerin tekelinde bir faaliyet alanına dönüşmektedir. Vatandaşlar etkileyemedikleri, taleplerini ulaştıramadıkları ve kendi beklentileri doğrultusunda karar aldıramadıkları siyasetten giderek kopmakta, uzaklaşmakta ve yabancılaşmaktadırlar. Siyaseti kutsallaştıran anlayış ile siyaseti otoriterleştiren, bürokratlaştıran veya askerileştiren anlayış arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisinde de toplumun siyasetin dışında tutulması ve iktidarın belli kesimlerin elinde olması amaçlanmaktadır. Halkı her bakımdan öne geçiren demokrasiye rağmen bunun olması şaşırtıcı bir gerçek. Asıl kriz işte buradadır; bunu IMF'den gelecek milyar dolarlarla aşmanız imkanı yok.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |