|
|
Tahsil edilemeyen
prim ne kazandıracak?
1990 yılının başlarındaydı. Rahmetli Adnan Kahveci Maliye Bakanı. Kendisi ile çok eski bir dostluğumuz vardı. Hatta Anavatan Partisi kurulmadan önce, kendisiyle Günaydın Gazetesi Ekonomi Yönetmenliği yaparken birlikte çalışmıştık. Haftada üç gün beni ziyarete gelir, Türkiye'deki ve dünyadaki ekonomik gelişmeleri birlikte değerlendirirdik. O sıralar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi profesörlerinden eski dostum Esfender Korkmaz da bize katılarak görüşlerini aktarırdı. Daha sonra İktisat Fakültesi Dekanı da olan Prof. Dr. Esfender Korkmaz, Günaydın Gazetesi'nin o zamanki sahibi Haldun Simavi'ye şöyle demişti: "Can Aksın'a danışmanlık yapanlar, ya bakan oluyor (Adnan Kahveci), ya da dekan oluyor. (Esfender Korkmaz)" Benim için çok hoş olan bu anıları sizlerle paylaştıktan sonra gelelim sadede. 1990 yılı başlarında da yine bir "asgari ücret" tartışması vardı. Büyük bir kesim "insanlık açısından asgari ücretin yükseltilmesi gerekir" derken Maliye bakanı Adnan Kahveci buna karşı çıkıyor ve asgari ücretin yükseltilmesinin "gereksiz" olduğunu vurguluyordu. Kendisine "Şu garibanların eline üç beş kuruş fazla geçsin istemiyor musun?" diye sordum. "Zaten üç beş kuruş dana kazansınlar diye asgari ücreti yükseltmiyorum. Yüksek asgari ücretin bir anlamı yok ki" cevabını verdi. Sonra ekledi "Asgari ücreti 10 milyon yapalım. (O zaman 10 milyon çok önemli bir para idi.) Kim bu paraya asgari ücretli çalıştırır? İşçilerin "alamayacağı" asgari ücret bir işe yaramaz." Aynı durum bugün "SSK Primleri" için tartışılıyor. İşçisi, işvereni, esnafı hepsi, "Aman SSK primlerini 2002 yılı için sabit tutun. Yoksa hepimiz batacağız" feryatları hükümet kanadına iletiliyor ama oralardan "olumlu" bir tek cevap gelemiyor. Bu "yüksek primden" canı yanacak olanlar son olarak Başbakan Bülent Ecevit'e bir mektup gönderdiler. Türk- İş, Hak- İş, TİSK ve KESK tarafından gönderilen mektupta "1 Nisan 2002 tarihinden itibaren sigorta primine esas kazanç tavanın yaklaşık 1 milyar 700 milyon, tabanın ise 340 milyon liraya yükseleceği" bildirildi. Mektupta "SSK'nın ayakta kalabilmesi için daha yüksek oranlı prime değil, yeni sigortalara ihtiyaç var" denildi. Gerçekten de halen Türkiye'de 1.5 çalışan işçi, 1 emeklinin "finansal yükünü" karşılıyor. Buna "bağımlık oranı" deniyor. Aynı durum Avrupa ülkelerinde çok daha farklı. Oralarda "3 çalışan, hatta bazı ülkelerde 4 ve 5 çalışan, 1 emeklinin finansal ihtiyacını karşılıyor." Bizde ne yapılıyor? Yeni iş sahaları açılıp vergi ve prim oranları aşağıya çekilip "yeni sigortalı işçi" kazanılacağına, tam tersi yapılıp "sigorta primleri yükseltiliyor" ve sigortalı işçinin, kayıtdışına kaçmasına yol açılıyor. Eğer Başbakan Ecevit, daha önce esnafa ve işçiye kapattığı kulaklarını açar ve bu feryatları duymazsa 1 Nisan 2002 tarihinden itibaren sigorta primine esas kazanç tavanı yaklaşık 1 milyar 700 milyon lira olacak ve bu miktar üzerinden ödenecek toplam prim tutarı ise aylık 748 milyon liraya ulaşacak. Sigorta primine esas kazanç tabanı da yaklaşık 340 milyon lira ve bu miktar üzerinden ödenecek toplam prim tutarı da 150 milyon liraya yaklaşacak. Şimdi bu primlerin "ödenebileceğini" düşünebiliyor musunuz? Zaten kriz yüzünden "ağır sıkıntılar" içersinde yüzen işletmelerin, küçük esnafın, KOBİ'lerin iflasla karşı karşıya kalmaları söz konusu olacak. İşletmeler, ister tavanda, ister tabanda çalışan olsun, onları çağırarak "Gel kardeşim. Bu primi devlete vereceğime seninle paylaşayım. Hem sen çok kazan hem de ben batmamış olayım" diyerek, çalışanları "kayıtdışına" özendirecek. Düşünün, esas kazanç tabanı halen 210 milyon lira olan bir SSK'lı için 85- 90 milyon lira prim ödeniyor. Yeni uygulama hayata geçerse 1 Nisan'dan itibaren 150 milyon prim ödenecek. İşveren zaten net ücreti 200 milyon lira olan çalışana, "Sigortadan çık sana 100 milyon zam yapacağım" dese, 200 milyon liraya çalışan hangi insan bunu reddeder? Başbakan Ecevit'in uzun süredir "feryatlara, yakarışlara" kapalı olan kulağını açması ve "piyasaların gerçek işleyişine" önem vermesi gerekir. Yoksa yüksek SSK primleri yüzünden iflasa sürüklenen işletmelerden prim tahsili mümkün olmayacaktır. SSK Kurumu, "kağıt üstünde" yüksek primlere sahip gözükecek ama, kasasına o oranda prim girmeyecek. Daha çok prim kazanayım derken "cepteki primden" de olacak. Hükümetin bu "tatsız 1 Nisan şakasını" bir kenara koyup aklın ve mantığın dediğini yapması gerekir. Tahsil edilemeyecek primlerle SSK kurtulamaz. Hepinizin Kurban Bayramı'nı kutlar, mutluluklar dilerim.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |