T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yeni medya düzeni

DSP'nin etkili ismi Rahşan Ecevit'in hükümetteki ortakları hakkında ne düşündüğü daha önceki ifadelerinden de çıkarılabilir; ancak "Yapabilecekleri fazla bir şey yok, idam cezasını kaldıracak anayasa ve yasa değişiklikleri Meclis'e geldiğinde MHP boyun eğecektir" anlamına gelen sözleri size de çok önemli gelmiyor mu? Özellikle konunun Meclis'e ulaştığı şu günlerde? Bana geliyor. Fakat, Türk kamuoyu, Rahşan Ecevit'in bu ve başka önemli görüşlerini, bugüne kadar hiç rastlanmamış ağırlıkta bir sansür uygulandığı için, öğrenme imkânından mahrum...

'Sansür' sözcüğünü bu olayda tam yerinde kullanmadığımı ben de biliyorum. Yayınlanmasında yasal bir engel yok bu sözlerin; bu bakımdan resmi bir birimin engeliyle karşı karşıya değiliz. Gazete patronları, hatta yöneticileri de, söylenenlerden haberleri olmadığı için, sözleri öğrenmemizin önündeki engel değiller... Rahşan Hanım ve DSP genel sekreteri Tayfun İçli'nin, "Bu anlatılanları yazmayın" ricasında bulundukları DSP muhabirleri, "Hep beraber yazmayalım, hatta görüşmenin bu bölümünü yöneticilerimize bile anlatmayalım, yazan çıkarsa yalanlayalım" diye yemin ettiler ve yeminlerine şu ana kadar sâdık kaldılar... Bunun sonucunda, Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Özkan hakkında Ecevitler'in ne düşündüğünü kamuoyu öğrenemedi...

Kim ne derse desin, bu olay, Türk basınında yepyeni bir dönemin başlangıcıdır...

Genç muhabirleri anlamaya çabaladığımda onları bütünüyle 'haksız' bulamıyorum. Gelenekler, 'yazılmaması kaydıyla' kendilerine aktarılan görüş ve bilgileri dahi âmirleriyle paylaşmalarını gerektiriyor. Rahşan Ecevit'le görüştükten sonra, serbest bölümü yazıp teslim ederken, haber müdürleri veya temsilcilerine, "Yazılmaması kaydıyla söyledikleri de vardı" deyip duyduklarını aktarmaları gerekirdi. Ama hangi âmirlere?

Türkiye'de 'yeni bir medya düzeni' var. Bu düzen basın özgürlüğünün 'halkın haber alma hakkı' olarak görüldüğü dönemlerden çok farklı değerler üzerine oturuyor. Medyanın büyük bir bölümü bir tek patronun elinde; bir bölümü de aynı patronun etkisi altında. Gerçek anlamda bağımsız denilebilecek gazete yok gibi. Medyaya egemen patron, "Ben hiçbir yazarıma karışmam, tâlimat vermem" diyor, herhalde yalan söyleyecek değil; ancak gazetelerde de herkes her aklına geleni yazamıyor. Bunu da, "Köşeler babalarımızın malı mı?" tartışmasından biliyoruz. Yazarlar köşelerinin kimin malı olduğunun farkındalar. Bazı kalemi keskin yazarların bugünkü durumlarına bir bakın: Bankalar hakkında yazamıyorlar... Enerji konusuna giremiyorlar... İktidar partilerini gücendirmeyi düşünemiyorlar bile... İyi ki Tayyip Erdoğan ve Melih Gökçek var; onlar da olmasa kalemlerinin ucu küt kalacak...

Muhabirler, gazetelerinin en tepesine baktıklarında, 'yeni medya düzeni' ile ilgili bu acıtıcı gerçeği görüyorlar... Görülmeyecek durumda değil ki!

'Yeni medya düzeni' adının yakıştığı bu gelişmenin Ankara'ya düşen gölgesi de önemli. Bülent Ecevit'in başbakan olmasıyla 'yeni' bir ilişki tarzı oluştu. "Yeni" deyişim, uzun bir aradan sonra hortlamasından; yoksa Ecevit'in geçmiş iktidarlarında da uygulanan bir 'tarz' bu... Bülent Bey, kameralar önüne çıktığında, önceden daktilo ettiği metni aynen okuyarak konuşuyor ya, bu tarzı 'özel açıklamaları' için de koruyor... Sizin, 'özel demeç' diye okuduğunuz, hatta köşe yazılarında karşınıza çıkan açıklamalar, Bülent Ecevit'in daktilosunda yazılıyor... Üzerinde temsilci adı veya köşe yazarı adı bulunsa bile, o açıklamalar, virgülüne kadar Bülent Bey tarafından yazıldığı biçimiyle gazete sayfalarına geçiyor...

"Virgülüne kadar" deyişim tesadüfi değil. 1980 öncesinde, Ankara gazetecilerinin neredeyse hepsinin anlatabileceği bir "Bülent Ecevit'in noktalı virgülü" hikâyesi vardır. Her hafta buluştuğu bir grup gazeteciyle ilişkilerini, aleyhinde yayın yapmamaları yanında, ağzından yazacaklarını yayın öncesi kendisine göstermeleri şartıyla sürdürürdü Bülent Bey; bu şartlara uymayan veya ihmalkâr davrananlar çağrılı listesinden adlarının çıkarıldığı sürpriziyle karşılaşırlardı. Şarta uyanlar ise, Bülent Bey'in virgül veya imzalı virgüllerinde yapılan tashih hatasına bile tahammülü olmadığını bilirler...

Bülent Ecevit, bugün de, sadece belli temsilci ve yazarlarla görüşüyor, onların kendi ağzından aktaracakları haber ve yorumları oturup daktilosunda yazıyor. Bu sebeple de, başbakanla ilgili 'gerçekler' gazetelerde yer bulamıyor; bulanlar da Ecevit'in dışarıya vermek istediği kendi 'gerçekleri'...

14 DSP muhabirinin 'yazılmaması kaydı' konulan sözleri gizleme konusunda sarf ettikleri çabalara bakarak söylenebilecek olan şu: Patron-yayın yönetmeni ekseninde gazetelerin tepe noktasında oluşan anlayış ve yazarların başbakanla bağlantısına ek olarak, muhabirler de 'yeni medya düzeni' içerisinde 'kendi özel dengeleri'ni kurmuşlar...

Herkesi etkisi altına alan bir düzen bu. Düşünün: Star Grubu'nun başındaki Cem Uzan bile, sesini başka türlü duyuramadığı için, Çarşamba akşamı, Liverpool-Galatasaray maçı arasında Star kanalına çıkıp 'kendi gerçeklerini' anlatacak.

İşin hüzün veren yanı, halkın haber alma hakkını engelleyen bu 'yeni medya düzeni' olgusu mimarının eski bir gazeteci olması...


19 Şubat 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED