T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Mert ile Alkan

Nuray Mert'in "Kurban milliyetçiliği" başlıklı yazısını okudum.( Radikal, 12 Şubat 2002) Anlatımında, takıldığım noktalar oldu. Meselâ, "uluorta yerde kurban kesme", "dinin mevzubahis olduğu her konu" ifadelerini özensiz buldum. "Kurban derisi üzerindeki denetim iddiasının yarısını hangi ekonomik faaliyet üzerinde uygulanabiliyor veya savunulabiliyor?" cümlesindeki bozukluğun acelecilikten kaynaklandığını düşündüm. Nuray Mert acele etmese ya da cümlesini dönüp yeniden okuma fırsatı bulsa, bu cümleyi şöyle kurardı: "Kurban derisi üzerindeki denetim iddiasının yarısını hangi ekonomik faaliyet üzerinde uygulayabiliyor veya savunabiliyoruz?" Birazcık daha zamanı olsa, belki de bu cümleyi şu kılığa sokardı: "Hangi ekonomik faaliyet üzerinde, kurban derisi üzerindeki denetim iddiasının yarısı uygulanabiliyor veya savunulabiliyor?"

Başka bir cümlede "dinler tüm insanlığı referans olarak aldığı için" ifadesini yadırgadım. Nuray Mert'in "referans" kelimesini "hedef" veya "muhatap" anlamında kullanmasının yerinde olup olmadığını düşündüm. Bu kullanış, bana pek de uygun görünmedi.

Bu kusurlarına karşın, yazıda anlatılanları ve savunulan görüşleri doğru bulduğumu, paylaştığımı söyleyebilirim.

Ertesi gün, aynı gazetede Türker Alkan "Elbette herkes konuşacak!" diyerek Nuray Mert'e karşı çıktı. Alkan, Mert'in yazısında "bazı noktaları anlamakta güçlük çektiği"ni "itiraf ed"erek başlamış, "Nuray hanımın neyi eleştirdiğini anlayabilmiş değilim." cümlesiyle bitirmiş. Gerçekten de Türker Alkan, Nuray Mert'in yazısının başlığına da yansıttığı (Kurban milliyetçiliği) sorunu anlama çabası bile göstermiyor. Dolayısıyla, "ilgiyle okudu"ğunu söylediği yazıyı "anlamakta güçlük çektiği"ne ben inanmadım, inanamadım. Doğrusu, Türker Alkan'ın yaptığı, "anlamamakta güçlük çekmemek"ten ibarettir. Durum bu olunca, Alkan, söyleye söyleye cılkını çıkardığı "siyasal İslâm", "dinin ideolojiye indirgenmesi" gibi tekerlemeleri önüne katıp kalem oynatıyor, bu arada Nuray Mert'in aklından bile geçirmediği görüşleri ona yamamaktan çekinmiyor. Örneğin, Türker Alkan'ın yazısına bakan biri, Nuray Hanım'ın hac ve kurban gibi dinî konularda ilâhiyatçılara ya da Diyanet'e bile söz hakkı vermediği sonucunu çıkarabilir.

Türker Alkan güncel olgulara da, tarihsel gerçekliklere de, öyle anlaşılıyor ki, çok dalgın bakıyor. Örneğin, şu cümleleri yazabilmiş: "Kimse 'Hacca gitmeyin' demiyor, hacca gidenleri eleştirmiyor ki." Gerçekten öyle mi? Sözgelimi Ateş Hattı'nda hac aleyhinde konuşan zevâtı 'kimse'den saymayacak mıyız?

"Bu ülke dövize en muhtaç olduğu dönemlerde bile hacca gidişi kısıtlamadı." diyen Türker Hoca, 1947'ye kadar bu ülkede hacca gidişin, bırakın kısıtlanmasını "fiilen yasak" olduğunu nasıl unutur? "Osmanlı'da hacca gitmek için resmi izin gerek"tiğini ve "bu iznin çoğu kez ancak rüşvetle alın"dığını bilen ve yazan Türker Alkan, 1923-1950 arasındaki uygulamaları neden bilmez ya da öğrenmez? Kendisine bir kaynak önerebilirim: Sosyo-kültürel yönleriyle Türkiye'de hac olayı, Doç.Dr. Mehmet Bayyiğit, TDV Yayınları, Ankara, 1998.

Türker Alkan, o dönemin uygulamalarını anlamak ya da savunmak için özel koşullardan, devrim sürecinden filan söz edebilir. Doğrusu, bu dönemin de özel koşulları var ve Müslümanların hac ibadeti hem bu ülke yönetimince, hem de Suudi Arabistan yönetimince çeşitli bakımlardan 'kısıtlanmış' durumdadır. Bu kısıtlamalar, seyahat özgürlüğünü de, ibadet hakkını da zedeleyici niteliktedir.

Egemen kurumların keyfî ve zorbaca uygulamalarına karşı özgürlükleri savunmak gerekir. Özgürlüğün başıboşluk ve kargaşa doğuracağını öne sürenler, saçmasapan haksızlıkların sürüp gitmesine bilerek bilmeyerek katkıda bulunuyorlar.


19 Şubat 2002
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED