T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Nankör kedi" dediler ekonomiyi yediler

Bugün 19 Şubat 2001. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit'in MGK toplantısında yaptıkları tartışmanın Türkiye ekonomisini "içinden çıkılmaz" duruma getirdiği ve "tarihin en ağır bunalımına" sürüklediği o uğursuz günün yıldönümü.

Cumhurbaşkanı "yolsuzlukların üzerine gidilmesini" istemiş, tartışma buradan çıkmıştı. O sırada Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın "Sizi bu makamlara biz getirdik nankör kedilik etmeyin. Bu yetkiler nerede yazıyor/" şeklindeki sözleri üzerine "Burada yazıyor" denilerek Anayasa kitapçığının masalar üzerine "fırlatıldığı" günden bugüne tam bir yıl oldu.

O gün ekonomimiz "IMF'nin çıpalı kur programına" teslim edilmiş, o program yoluyla "esenliğe çıkacağımız" sanılıyordu. Cumhurbaşkanı "Soygunların üzerine gitmekte niçin tereddüt ediyorsunuz?" diye sordu. Ecevit bu soruyu "kendisine hakaret" olarak aldı. Yardımcısı "Nankör kedi" deyimini kullandı. Bir anda ortalık karıştı. MGK'da olanları Başbakan Bülent Ecevit, canlı yayında halkın karşısına çıkarak "titrek" bir sesle "Cumhurbaşkanı bana hakaret etti" diyerek kamuoyuna "şikayet" etti. Hükümetin istifa edeceği söylentileri yayıldı.

Dolara hücum başladı. Döviz talebi bir anda 5.2 milyar doları buldu. Bu rakam yarım saat sonra 7.6 milyar dolara yükseldi.

Bütün ülkede "panik" başladı. O sırada Türkiye'de bulunan, IMF'nin o zamanki Başkan Yardımcısı Stanley Fischer ve bizim ekonomi bürokratları "dövize hücumu" durdurabilmek için "faiz şoku" uygulanmasına karar verdiler.

20 Şubat 2001 sabahı herkes döviz almak için sıraya girdi ama Merkez Bankası da "döviz satmamak" için önlem almıştı. Bu önlem faizlerin binler oranına yükselmesine, hatta bazı özel bankalarda gecelik Yüzde 7.500'e kadar çıkmasına neden oldu.

Kamu bankaları günlük nakit ihtiyaçlarını piyasadan karşılamaya kalkıştılar. Bu kez para piyasaları tam anlamıyla "kilitlendi". Kamu bankaları yükümlülüklerini yerine getiremeyince özel bankalar daha da "berbat" duruma düştüler.

Artık "çıpalı kur sistemi" iflas etmiş, o sıralarda "IMF'nin yeni gözdesi" olan ve Türkiye'ye Kasım Krizi sırasında teklif edilip, hükümetin "Biz çıpalı kuru başarırız" dediği için reddettiği "dalgalı döviz kuru" uygulaması ister istemez kabul edildi.

Bir devalüasyon "kaçınılmaz" hale geldi. Ekonomide 19 Şubat Depremi olmuş, bu depremin artçı şokları bir biri ardı sıra ekonomiyi sarsmaya başlamıştı. O sarsıntılar hala bugünlere kadar devam ediyor.

Gerçi başta Kemal Derviş olmak üzere bazı "iyi niyetli" kişiler "Krizi aştık. Artık düzlüğe çıkıyoruz" gibi "olumlu" sözler söyleseler de, bir yılın sonuna baktığımızda karşımıza gerçekten "korkunç bir bilanço" çıkıyor. Ekonomi bu bir yılda yüzde –8.5 küçülerek halkımızın yüzde 60 fakirleşmesine neden olmuş. İşsizlik "had safhaya" varmış. Halkımızdaki "umutsuzluk" devam ediyor. Halkımız "zamların ve vergilerin" altında inim inim inliyor. Hükümettekiler "daha nelere zam yapabilir, nelerin vergisini artırabiliriz" hesabını yapıyorlar.

Bir yılın sonunda, ilk şok atlatıldıktan sonra sakin gözle bakarsak, "11 Eylül nedeniyle IMF'ye yeniden borçlanabilme" fırsatını yakalamamızdan başka olumlu hiçbir şey yok.

Yine insanlar Başbakanlık önünde "protesto eyleminde" bulunabiliyorlar. "Başbakanım... Başbakanım duy sesimizi sizinle görüşmek istiyorum" diyen İbrahim Haluk Erenler adında bir taksi şoförü, kendi taksisini yakarak işte bu "bir yıllık bilançoya" Başbakanlık önünde "itiraz" etti. Daha önce de "esnafın sesini duymayan Başbakan"a, "yazar kasa" fırlatılmış, tankerli protestolarda bulunulmuş, hatta kendini asanlar bile olmuştu.

IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların yetkilileri ise "Türk halkından çok, borçların ödenip ödenemeyeceği" ile ilgileniyorlar. Bakıyorlar ki IMF'den gelen paralar, anında aynen "borç ödeme" olarak IMF'ye geri dönüyor, Türkiye'nin IMF'ye borcu "rekor" düzeye çıkıyor "Tamam Türkiye ekonomisi iyi yolda" demecini patlatıyorlar. Bunlara yeni bir örnek olarak Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Johannes Linn'in son demecini gösterebiliriz. Linn, "Türkiye ekonomisi krizden çıkıyor, toparlanıyor. İyimser olmamak için hiçbir neden yok" diyor.

Bizim hükümet ve yabancılar "iyiye gidişe" fena halde inanmışlar. Ama okuyucum İrfan Bayın'ın dediği gibi "İyiye giden ekonomi herhalde pazara çıkıp bakmıyor."


19 Şubat 2002
Salı
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED