T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Komutan'ın çerçevesi

Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun, Sabah yazarı Yavuz Donat'a verdiği mülakatın BÇG ile ilgili bölümü, Genelkurmay'ın bakışındaki ilginç bir farklılaşmayı iletiyor. O bölümü okuyalım:

"- Sayın Genelkurmay Başkanım... Bir zamanlar, Genelkurmay'da "Batı Çalışma Grubu" vardı... Hâlâ duruyor mu?
- Hayır.
- Batı Çalışma Grubu, ne oldu?
- Batı Çalışma Grubu'nun görevini, Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu üstlendi... Mesut Yılmaz başbakanken bu kurul kuruldu.
- Kurul nasil gidiyor?
- Bakanlar, müsteşarlar... Genel müdürler... Her ay toplanıyorlar... Bir, iki toplantı.
- Ne yapıyorlar?
- İrticai, bölücü konular... Bazı kurumlardan bu konuda gelen bilgiler... Hepsi, Başbakanlık Müsteşarlığı'nda toplanıyor.
- Bu kurul ile Batı Çalışma Grubu arasında bir fark var mı?
- Var.
- Nedir?
- Batı Çalışma Grubu, elde ettiği bilgi ve bulguları doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na sunuyordu... Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu ise, doğrudan Başbakanlığa sunuyor... Doğrusu da bu."

Evet "Batı Çalışma Grubu, elde ettiği bilgi ve bulguları doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na sunuyordu... Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu ise, doğrudan Başbakanlığa sunuyor... Doğrusu da bu." Doğru olan ne? İcrada inisiyatifin Başbakanlık'ta olması, Genelkurmay'ın re'sen bir oluşuma gitmemesi... Demokratik ülkelerde son derece tabii olan bu durum, bizde Genelkurmay Başkanı tarafından ifade edildiğinde önem kazanıyor. Bu da demokratik standartlar itibariyle farklılığımızı gösteren bir vakıa ise de, Genelkurmay Başkanı'nın bu tavrı, askerin konumuna, yasal çerçevesine gösterilen hassasiyet itibariyle gene de önemli. 28 Şubat süreci boyunca askerin inisiyatifyle devreye sokulan ve bütün tepkilere rağmen varlığı sürdürülen BÇG'nin statüsünün onaylanmadığını da anlamak mümkün Kıvrıkoğlu'nun bu sözlerinden.

Gene Genelkurmay Başkanı'nın demokrasiye vurgusu da bu duyarlılığın bir yansıması olarak görülebilir. Diyor ki Org. Kıvrıkoğlu:

- Yavuz Bey, Türk Silâhlı Kuvvetleri, politikanın dışındadır... Bu bize büyük Atatürk'ün emridir... Asker, Türk demokrasisinin yılmaz savunucusudur... Asker, Türkiye'nin yararına olan her faaliyeti destekler... Türkiye'ye hizmet eden herkesi bağrına basar... Bugüne kadar olduğu gibi... Ve asker, yurt savunması için her zaman, her göreve hazırdır... Kimse, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin demokrasiye olan inancından ve imanından kuşku duymasın..."

Bununla birlikte, yine sayın Kıvrıkoğlu'nun 28 Şubat'la ilgili sorularda "özel bir duyarlılık" sergilediği de, gene mülakatın ortaya koyduğu bir olgu. Soru şöyle soruluyor:

"-Türkiye, 28 Şubat olayının, bugün itibariyle neresinde?
Ve cevap:

-29 Şubat'ta kararlaştırıldı ki, "şu, şu, şu yasalar" çıkarılsın. Bazı yasalar çıktı. Birbuçuk yıl önce yine, bazı yasa tasarıları Meclis'e gönderildi... Gönderildi ama, ne oldu?.. Komisyonda bekletiliyor... Kanunlaşmıyor... Yavuz Bey, bunların çıkarılmasını bekliyoruz... Çıkarılacağını umuyoruz... Evet, tekrar ediyorum, bazı mesafeler alındı... Ancak, bu yasalar da çıkmalı."

Cevapta Meclis'e serzeniş, ve daha ilerde "çıkarılmasını bekliyoruz, çıkarılmasını umuyoruz, çıkmalı..." türünden, rica ile talimat arası bir ifade tereddüdü gözleniyor. "BÇG" nin lağvı konusunda ortaya konan net sivil tavır, burada flulaşıyor. Oysa bu konuda da kendi hassasiyetini ifade ettikten sonra, Meclis iradesine taalluk eden bölümde, saygı boyutu daha net vurgulanabilirdi, diye düşünüyorum. "Demokrasiye inanç ve iman" vurgusunun tabii uzantısı da bu olurdu en azından...

Genelkurmay Başkanı'nın "yolsuzluklar"la ilgili soruya verdiği cevap, mesela, daha kişisel his düzeyinde kalmış. Doğru olarak orada amirane bir üslup gözlenmiyor. Oysa o konu da MGK kararlarına yansımış, 28 Aralık 2001 tarihli MGK toplantısında "Yolsuzlukla Mücadele" hükümete tavsiye edilmişti. Şöyle diyor sayın Genelkurmay Başkanı:

"- Rüşvet, yolsuzluk, bozulma Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri... Birincisi... Yolsuzluk soruşturmalarında sonuç alınamayınca, neticeye gidilemeyince, caydırıcılık yolları da kapanıyor... Türkiye bu işi çözmek zorunda... Eger çağdaş bir ülke olacaksak, eğer kendi insanımıza saygımız varsa ve eğer aydınlık bir gelecek istiyorsak, çocuklarımıza yolsuzluk ve rüşvetin olmadığı bir Türkiye bırakmak zorundayız." (Sabah, 18 şubat 2002)

Burada belki de, bir kısım medyanın "Asker tavrı" söz konusu olunca 28 Şubat vurgusunu öne çıkarma çabasına da işaret etmek gerekiyor. Bu noktada özellikle Sabah gazetesinin tavrı farkediliyor. Gazetenin sahibi Dinç Bilgin'in "Banka operasyonu" içinde tutuklanmasından sonra gazetenin özellikle "irtica ile mücadele" boyutu öne çıkarılmaya çalışıldı. Buna karşılık "yolsuzluklarla mücadele" konusu düşük profille görüldü. Genelkurmay Başkanı'nın açıklamalarından gazetenin dünkü birinci sayfasına tek kelime ile dahi olsa "yolsuzluk" konusunun çıkarılmaması ilginç değil mi? Neden böyle oluyor? Burada "Acaba Sabah, irtica konusunu, yolsuzluk operasyonunda patron dolayısıyla daralan alanını genişletmek için mi kullanıyor?" sorusu anlam kazanmaz mı?


19 Şubat 2002
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED