T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Simülasyon ya da hormon tedavisi

11 Eylül sonrası dünyanın içine girdiği yeni dönemle, buna paralel 'olmayan' biçimde İslam dünyasının içine düştüğü durum sonuçları bakımından ilginç benzerlikler arz ediyor. Ancak sonuçların görünür benzerlikleri bizi yanıltmasın; benzer sonuçların hiç de benzer olmayan nedenleri bulunmaktadır. Bu yeni dönem bir gösterge olarak gökdelenlerin "uçaklanması"ndan yola çıkarak izah etmenin içerik olarak ABD ve İslam dünyası açısından farklı neden ve durumlara işaret ettiğinin altını çizmek gerekiyor. ABD'nin muhatap olduğu ve kendini 'İslamcı terörizm'in tehdidi altında hissettiği gibi meşrulaştırıcı gerekçeler üretmesinin nedeni ile İslam dünyasındaki seçkinlerin "İslam dünyasının geriliği" ön kabulü ile İslam'ın (biraz daha hafif ifadeyle) Müslümanların terörle ilişkilendirilmesi iki tavrın aynı anda dillendirilmeleri bir simulasyon örneğidir.

Soğuk savaş döneminde, ABD sisteminin kendini korumak için Watergate skandalını ürettiğini, bu durumun "gerçeğin yerini alan simulaktr"lıkla izah edilmesi olduğunu söyleyen Baudrillard'ın çözümlemesi, yaşadığımız sürecin anlaşılması için de ilginç ip uçları veriyor.

Pek çok kimse için karmaşık gelen bu çözümlemeye göre simülasyon, gerçeği gizleme ve "mış gibi yapmak"tan çok farklı şeydir. Bu durumda birinin hastaymış gibi yatağa uzanarak hasta olduğuna bizi inandırması; yani, "mış gibi yapmak" ve gerçeği gizlemek gerçeklik ilkesini yok etmemektedir. Oysa, "hastalığı simüle eden kişi kendinde bu hastalığa ait semptom belirleyen kişidir." Bu durumda simulasyon "gerçekle" "sahte" ve "gerçekle" "düşsel" arasındaki farkı yok etmeye çalışmaktadır. Simüle eden kişinin gerçekten hasta olup olmadığı ise tıbbın sorunu olmaya devam ediyor.

Can çekişmekte olan bir ülkeye skandal ve simüle edilmiş ölümle hayat vermeye (bir tür hormon tedavisi) çalışmanın adı olarak nitelediği Watergate skandalının soğuk savaş sonrası postmodern durum için uygulanması propaganda ve medya gücüyle oluşturulan imajlara dayalı "gerçek"leri sarsabilir. Simülasyon yöntemiyle kendini tahkim eden/kanıtlayan bir sistem yani, skandalla yasanın, bunalım ve krizle sistemin kanıtlanması durumuyla karşı karşıyayız.

Amerika'nın global ölçekte ürettiği simülasyonların İslam dünyasındaki karşılığı içerik olarak daha vahim. Amerikanın askeri, ekonomik, stratejik gerekçelerle izah edilen durumun yansıyışı biçimi; aslında, bir medeniyet krizinin ürettiği hastalık semptomlarının İslam dünyasında tam anlamıyla simulatif özellikler taşıyor.

Simülasyon çözümlemesi İslam dünyasındaki seküler elitin bu süreçte içine düştüğü durumu açıklamak için daha bir uygun düşüyor. ABD'nin ürettiği semptomlarına yapışan elit kesim Müslüman toplumların tanış olmadığı türden bir arızi durumu derinleştirmeye, sahici tehlikelerin varlığına bizi inandırmaya çalışıyor. Bu durum düşsel olanla gerçeğin örtülmesi, yasal olmayanla sistemin tahkim edilmesi gibi bir yönteme başvurarak ABD'nin yaydığı krizi içselleştirmeye, tehlikenin büyüklüğüne ve vehametine bizleri de inandırmaya çalışıyor.

Müslüman dünyasındaki seçkinler ise, bu durumun gerçek olduğuna bizi inandırmaya çalışırken, aslında bir türlü aşamadığı bunalımı yabancılaştığı topluma aşılamaya çalışmaktadır. Kendi hastalığı konusunda simülasyon yapamayacak kadar reel bir durumla karşı karşıya olduğunun bilincindedir. Çünkü gerçekten hastalıkla tanımlanabilcek bir yapıya sahip olduğunun bilincindedir. Temel sorun, politik oportünizmle, toplumunu simüle ederek toplumda bu hastalığa ait semptomları üretme çabasında olmasıdır.

Yani bir tür hormon tedavisi. Böylece bunalımı aşmaya çalışacağını ummaktadır.

Türk aydının, seçkinlerinin karakteristik bir hal alan kültürel ve sosyolojik olduğu kadar ontolojik boyut kazanan yalnızlığını, içinden çık/ma/dığı topluma hastalıklı semptomlar aşılayarak gidermeye, meşruiyet sorununu halletmeye çalışması gerçek bir trajedidir. Üretilen krizin politik yansımaları, bu seçkinci yabancılığın derinlerde yatan felsefi bunalımın farklı bir boyutunun tezahüründen ibaret.

Modernitenin kişiliği parçalayan reaksiyoner etkisine rağmen Müslüman insan teki ve toplumu özgüven sorununa yabancıdır. Terör imajıyla terörize edilmelerine ragmen. Simüle edilemeyecek tek gerçek de sahip olduğu bu özgüven bilincidir.


19 Şubat 2002
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED