|
|
'Taşralılık'ı salt 'Taşra'ya özgü sanan yaban bakış ve dergiciliğimiz
Bu haftaki yazım için masa başına oturduğumda, yayımını "Taşra"da sürdüren ve fakat, bünyesindeki "Taşralılık" belirtilerini mümkün mertebe en asgari düzeylerde tutmaya itina gösterdiğini sandığım 'bir dergi'den söz edecek ve bir anlamda, üzerimdeki yükü hafifletmeye çalışacaktım. Zira, dergiyi çıkaran arkadaşlar, sağolsunlar, birkaç yıldan beri 45 günde bir hiç aksatmadan posta kutuma ulaştırıyorlardı dergilerini. Ve benim kendilerine olan 'borcum', her geçen gün artıyordu.. Ancak, dergiyle ilgili düşüncelerimi yazıya dökmeye hazırlanırken, bir taraftan da, Türkiye'de sanat/edebiyat alanındaki dergi ve dergiciliğe dönük en eski, indirgemeci, kategorize edici ve günümüzde içeriği tamamiyle boşaltılmış tutumların en tipik olanına dair bakış açımı seslendirmem gerektiğinin yoğun baskısı altında hissediyordum kendimi. Üstelik, Bursa'da, bu yıl, önümüzdeki mart ayının son günlerinde 7.si düzenlenmesi plânlanan "Bursa Edebiyat Günleri" için hazırladığım ve konusu itibariyle edebiyat/şiir bağlamında "Taşra"yı ve "Taşralılık" psikolojisini ele aldığım konuşma metnimin henüz dumanı tüten genel atmosferinden sıyrılamadığımdan ve meselenin izdüşümünün tam da bu noktayı imlediğini fark ettiğimden olacak; 'başlamayan' yazım, tabir caizse, "odak kayması"na uğradı.. Neticede, aşağıdaki satırlarda da izleneceği üzere, dikkat çekici ölçülerde sanat, edebiyat ve şiir alanlarını da kuşatıp, söz konusu yapıları 'yoksul' ve 'yoksun' bırakan"Taşralılık" rûhunu ve yeşerdiği –İstanbul-Anadolu fark etmez– her türlü mekân v çevreyi görmezden gelerek, meseleyi sadece "Merkez-Taşra" ikileminin sathiliğine dayayan ve benim bir algılama, anlama ve sanıyorum en önemlisi 'anlamlandırma' handikapı saydığım makûs tabloyu ifadelendiren bir yazı çıktı ortaya...
Esasen, edebiyat/şiir dünyamızda kabaca İstanbul dergileri ("Merkez" dergileri)-Anadolu dergileri ("Taşra" dergileri) biçimindeki bir ayrımla tarif ve tasnif edilen ve doğrusu her zaman varolan, yaşayan/yaşatılan kimi olgulara vurgu da yapan, ama ne olursa olsun, son tahlilde, günümüz sanat/edebiyat ortamı bakımından dergilerimizi salt 'coğrafî' bir sınıflamaya tâbî tutmanın kolaycılığına kaçan bu yaklaşım biçimini, kendi payıma, temelde, hem 'etik/estetik değerler' ve hem de "dergicilik prensipleri" bakımından doğru, sağlıklı, sahih, geçerli, gerekli ve hak tanır bir değerlendirme olarak görmediğimi belirtmeliyim. Dahası, artık, söz konusu tavrı, son derece 'riyakâr' ve 'histerik' saydığımı da.. Zira, bir ülkede aynı dilden beslenip, aynı dile hizmet veren kollektif bir faaliyet türü olarak kabul edebileceğimiz sanat/edebiyat dergiciliğinde, sınırların ancak, ortaya konan derginin işlevi, niteliği, varoluş zemini, dolaşım kulvarları, estetik veçhesi, bütünlüğü, okuyucusuna işaret ettiği ufku, idealleri ve misyonu dahilinde çizilmesi gerektiğini düşünüyorum. Nasıl sanatın, edebiyatın, şiirin ve bu alanlara ilişkin verimlerin algılanıp değerlendirilişinde temel ölçütler, kaideler, estetik prensipler birer okuyucu olarak bizleri disipline ediyor, yaklaşım biçimlerimizi belirliyor ve bize bağlayıcı birtakım estetik yönelişler, algılama, anlama ve anlamlandırma motivasyonuyla sezgisel aktivite sağlıyorsa; aynı şekilde, sanat/edebiyat dergilerine dair yaklaşımlarımızda da yukarıda bir kısmını saydığım kimi özelliklerin varlığı ya da yokluğunun, bizim için birer öncü kılavuz ve yol haritası işlevi görmesi gerektiği çok açık.. Öyle değil mi? Bu bağlamda, örneğin İstanbul'da çıkan bir sanat/edebiyat dergisinin –diyelim ki, yoğun bir biçimde "Taşralılık" psikolojisiyle malûl olmakla birlikte–, sırf kâğıt üstünde "Merkez"e ait bir 'künye'ye sahip oluşu dolayısıyla, sanat/edebiyat çevrelerinin algılamalarında 'avantajlı' bir konuma gelişini hiç de mantıklı ve izah edilebilir bulmuyorum. Elbette, tersi de geçerli; "Taşra"da çıkan bir derginin, hiçbir zaman "Taşralılık" rûhunu teneffüs etmediği ve aksine, daima "Merkez"in estetik hassasiyetlerine, sanatı duyumsama formatlarıyla içeriğine sahip çıktığı hâlde, sırf falanca şehir veya kasabada yayımlanıyor oluşu itibariyle, aynı çevreler nezdinde 'illetli' bir konuma itilişinin de akla uygun bir gerekçesi yok.. Hele hele günümüzde, hiç yok! Kaldı ki, başka ülkelerde, bu türden, salt 'coğrafî' olduğu kadar, sanatın, edebiyatın ve şiirin algı biçimlerini dumura uğratıp, etik/estetik olanı da paranteze alan 'ilkel' ayrımların prim sağlayarak yaşatıldığı hususunda, ciddî şüphelerim var. Örneğin, Fransa'da, ilettiği 'değer'in çapına bakılmaksızın, "Paris dergileri"nin ayrı bir kulvarda, "diğer" şehir veya kasabalarda çıkan dergilerin başka bir kulvarda değerlendirilerek, kümelendirildiğini hiç sanmıyorum.. Yanılıyor muyum acaba? Unutmayalımki, gerek sanatın, edebiyatın, şiirin ve verimlerinin "sahih"liği, gerekse bu alanlarla ilgili çalışmaların sergilendiği, açımlandığı dergilerin "kalitesi" hususunda, estetik kriterler dışında, herhangi bir bölge, şehir ya da yöreye özgü algı ve yaklaşım biçimi üretmeye kalkışmak, hayli tuhaf ve bir o kadar da komik kaçıyor/kaçacaktır. Ben buna, "Köylülüğün pişkinlik hâli" diyorum.. Ha, "Taşra"da yayımını sürdüren dergiler için de mutlaka ifade edilmesi gereken bir şey var: "Taşra"da dergi çıkarmak bir 'kader' olabilir ama; "Taşralılık" rûhunu içselleştirmek, asla!..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |