T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Basın bir kara delik mi?

Sanal gerçek, "sanal alem" sözcükleri pek moda. Sadece moda değil, aynı zamanda model. Sadece model de değil; bireysel ve kitlesel iletişim dünyasında, türlü oyun teorilerinde kendi başına bir gerçek.

Ama bu gerçeğin değmediği noktalar da var.

Örneğin siyaset...

Devlete, hükümete ilişkin siyaset ya da üniversitelere, medyaya ilişkin siyaset; ne tür araçlar kullanırsa kullansın, ne tür kurgular üzerine inşa olursa olsun; toplumdan gelen yaptırıma ve sınamaya tabi olduğu sürece, sosyal hayatın türlü, çelişkili ve çıplak gerçeklerinden kopuk olamıyor. Hatta, "sanal" olanla ilişki kurduğu, "sanallaştığı" oranda marjinalleşiyor; bunalıma, sıkıntıya düşüyor.

Ülkedeki "medya siyaseti" bu konudaki en tipik örneklerden birisi...

Öykü bildik; son on yılda teknolojik gelişmeler, ekonomik yeni gruplaşmalar, kuralsız bir rekabet çerçevesinde medya "izleme ve denetleme işlevi" yanına bir de "taraf olma ve değiştirme" işlevini ekledi. İnançlardan vicdanlara değin toplumsal kültüre el atıp metalaştırırken, politik ve ekonomik konumu ve çıkarları çerçevesinde, bu kültürün unsurlarından bazılarını bildiğince seçti. Bu unsurlar arasında arzusunca hiyerarşi kurdu. Ve ilk aşamada "sanal bir kültür", bir "medya kültürü" oluşturdu.

İkinci aşamada "fanus içinde büyüttüğü bu sera kültürü"nü toplum, toplumun gerçek resmi, gerçek kültürü olarak sundu.

Ama eşyanın tabiatına aykırı bu aşı tutmadı. Medya faaliyeti açısından, bu faaliyetin ticari, etik, siyasi ögeleri açısından orta vadede kendi yaşam alanını daralttı.

Yapılan aşıdan başka bir yapı filizlendi. Sanal kurgular, maliyeti yüksek sanal okurlar, sanal tüketiciler kategorisini doğurdu. Bu doğumun medyaya bir finansman aracı olarak sanal bir zenginliği, bolluğu, şişkinliği empoze etmesi kaçınılmazdı.

Ancak sanal büyüme, sanal etkinlik, sanal okur gerçeğinin somut anlamda gerçek sonuçları olmaması mümkün değildir. Nitekim oldu. "Fanus içinde büyütülen sera kültürü" ile buna dayanan sanal bir etkinlik, o etkinliği kullanan, o etkinlikten beslenen kesimler tarafından bile, siyaset ve etik açısından sorunlu hale geldi, anlamını, hatta değerini yitirmeye başladı. Medya sektörünün ilk kez geçen yıl hissettiği sarsıntı bu sonuçtan bağımsız değil.

Hükümet ve devlet siyaseti açısından da bir süredir benzer bir durum yaşıyoruz.

Ülkeye "siyasetsizliğin siyaseti" adı altında, sanal bir toplum anlayışından hareketle sanal gerçekler üreten sanal bir siyaset egemen.

Ama belirttik; siyasette sanal olan ancak gerçekleri bastırabildiği oranda, yani bir süre yaşar.

Görünen o ki, Türkiye açısından bu süre bitmek üzere...

AB'nin ülkeye siyaset, üstelik gerçek siyaset pompaladığını, neredeyse toplumu ikame eden bir rol oynadığını, suskunluğa mahkum edilmiş çeşitli toplumsal kesimlerin taleplerini dile getirdiğini ve bu ironik halin ülkenin çıplak gerçeği haline geldiğini kim inkâr edebilir?

AB adaylığı sonrası "siyasetsizliğin siyaseti"nin zora girmesi, sanal siyaset ile gerçeklerin karşı karşıya gelmesi de bu yüzden...

Bugün öyle bir noktaya geldik ki, sanal siyasi alem, kendi içinde yeni sanal haller üreterek ayakta durmaya çalışıyor. Devlet aktörleri ile onlara bağımlı siyaset aktörleri, her "AB'ye girmeliyiz" deyişlerinde, AB'yi bile sanallaştırarak tanımlıyor. Gerçekle karşılaşınca, örneğin Kürtçe televizyon ve eğitim üzerinden, AB'ye karşı mücadeleyi AB'nin bile farkında olmadığı bir iç siyaset meselesi haline dönüştürüyor.

Ne var ki, bu oyun artık komedya haline gelmiştir ve sanal siyasetin önünde bundan böyle sadece kara delikler vardır.



18 Şubat 2002
Pazartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED