T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Piyango

Denizli meselesi bitmemiştir, çünkü yarım kalmış bir hesaptır. Daima hatırlanacak, taraftarları olacak, her zaman yerini alan Lorant'la kıyaslanacaktır.

Ola ki Lorant elinde Fener şampiyonluğu kucaklar ve yarıda kalan hesap biter.

Denizli'nin ayrılması ile birlikte ne kadar kusuru varsa sayılıp döküldü.

En başta takımı iyi çalıştıramaması, bir sistem getirememesi, gevşek bir yönetim uygulaması, kondisyon eksiğini kapatamaması, bir türlü ideal onbiri kuramaması; ve bütün bunlar yüzünden bilinen başarısızlıkların peş-peşe sıralanması.

Peki bu özellikler futbolculuğundan itibaren, hocalık dönemi, özel hayatı ile herkesin gözönünde olan Denizli'nin yeni alışkanlıkları mıdır?

Bunlar bilinmiyor muydu?

Cevap şu olur belki: "Eh, biliniyordu ama, düzelir dedik, düzelmedi."

Peki, Lorant hakkında ne biliyoruz?

Ortaya atılan özellikler Denizli'de olmayan güzellikler herhalde. Ve öyle takdim ediliyor. Sıkı disiplin, tavizsiz tutum, Alman ekolü vesaire.

Aziz Yıldırım dahi: "İsme ve kariyere göre değil, Fenerbahçe'nin ihtiyacına göre teknik direktör getirdik" dedi.

Bu seçime karşı çıkanlar oldu.

Meselâ Ali Şen aleyhinde. Bir kısım yazar ve yorumcu Oğuz üzerinde durdu, Fenerbahçe'nin Oğuz Çetin ile devam etmesini uygun gördü.

"Kol kırılır yen içinde" diyenler ise pek tabii olarak "Bir kan değişikliği"nin gerekli olduğunu, artık geri dönüşü olmayan bu seçimi desteklemenin lazım geldiğini ileri sürdüler

Anlaşılan Lorant üzerinde bir piyango çekildi. Bu piyangodan ne çıkacak göreceğiz; sonunda "amorti" ile yetinmek de olabilir.

Ayrıca Fenerbahçe için Löw, Beşiktaş için yine bir Alman Briegel serüvenlerini de hatırlamak yerinde olur.

Bu iki hadise de maalesef yarıda kalmış denemelerdir. Üstelik tam da başarıya yürürken.

Öyle ki, bu macerayı yakından takip eden Trabzon Briegel'i getirip, takımın başına geçirmekte tereddüt etmemiştir. Bakınız burada bir incelik var. Beşiktaş Brigel'in on iki maçlık galibiyet zincirini bir yana koyup "garantiye oynamak" için mahkeme kapısında duran Daum'da ısrar etmiştir. Bu tutum "piyango"yu dışlamak demektir. Bir ayağı Almanya'da kalmış olan Daum bütün olumsuzluklara rağmen çok gerilerde kalan Beşiktaş'ı âdeta uçurumun eşiğinden çekip çıkararak Serdar Bilgili ekibine de Kongre için önemli bir "koz" olmayı becermiştir. Çünkü Türkiye'yi, Türk futbolcusunu ve Beşiktaş"ı çok iyi tanımaktadır.

Biz tam ta Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli, Sakıp Özberk, Erdoğan Arıca, Hüseyin Kalpar, Ersun Yenal vb. diye yerli hocaların Türkiye'de yıldızını parlatarak yabancıları solladığını düşünürken; birden bir fırtına patladı ve üç büyükler başta olmak üzere pek çok takıma yine yabancı hocalar tayin edildi.

Bu güvensizlik ne zaman sona erecek?

Lorant'ın da Fenerbahçe'ye gelip bir şey yapamayan yabancılar kafilesine katıldığı zaman olabilir.

Yerlilik diye bir şeye inanıyorsak elbet.


8 Ocak 2002
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED