|
|
Mahkumlar ancak filmlerde kazanır!
Başrolünü sinema tarihinin 'unutulmaz oyuncular'ından Robert Redford'un oynadığı Son Kale, 'haklı' makhumların 'haksız' yöneticiler karşında kazandığı zaferi anlatıyor. Bildik Hollywood senaryolarının tekrarı olarak nitelendirebileceğimiz yönetmenliğini Rod Lurie'nin yaptığı 'The Last Castle / Son Kale' izleyicinin heyecan dozunu film boyunca kontrol altına alan ve klasik senaryosuna rağmen kendini izlettiren bir film. Canlandırdığı 'suç dünyasının karizmatik tiplemeleriyle' gönlümüzü fetheden Robert Redford, 'Son Kale'de başrolde karşımıza çıkıyor. Epey yaşlanmasına rağmen hâlâ iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlayan Redford'un filmdeki performansına diyecek yok. Ancak hep o tanıdık Hollywood klişesi bu filmde de tekrarlanıyor: Yönettiği hapishanenin insan olduğunu çoktan unutmuş mahkumlarına kötü uygulamaları ve sadist tutumuyla kök söktüren bir müdürün, günün birinde kendisine diş geçirecek kadar cesur ve tüm mahkumlar üzerinde etki uyandıracak çapta karizmatik bir suçluyla mücadeleye girmek zorunda kalması. Hapishane konulu filmler, her dönemde kendine belirli bir izleyici kitlesi bulmuştur. Oyuncuları ve yönetmenleri değişse de hep aynı senaryonun tekrarlanması, kabak tadı vermeye başladı. Yönetmen her ne kadar titiz bir çalışma ortaya çıkarmış ve oyuncular olağanüstü performans sergilemiş olsa da, sonu başından belli olan filmler, izleyiciye istenilen oranda doyum vermiyor artık. Senaryonun içeriği de en az oyuncu ve yönetmen kadar önemli çünkü. Bir kere de hapishane müdürü ile filmin esas oğlanı olan mahkumun rolü değişse; iyi yürekli hapishane müdürü, hapishanesinde türlü kötülüklere yol açan ve bir türlü yakalanmayan şeytan ruhlu bir mahkumu dize getirse ne olurdu acaba?
Egolar çarpışınca...
Kötü yönetilen bir hapishanede isyan ve özgürlük hareketlerini alevlendiren karizmatik mahkumlar, Amerikan sinemasının en sık işlediği konular arasında yer alırken, bayatlamış aşk ökülerine bel bağlayan Türk sineması bunca yılda beyaz perdede bir tek 'Tatar Ramazan' karakterini sivriltebildi. Nedense biz hep toplumsal konumu iyi olan karakterlerle güzel mesaj vermeye çalışmışız. Robert Redford'un canlandırdığı ülkesine ve vatanına bağlı, kendine güvenen, baskılara boyun eğmeyen, akıllı, vizyon sahibi, özgür ruhlu General Irwin karakteri ise, adeta Amerikan ideal tipini sembolize ediyor. Filmin konusu, üç yıldız sahibi ve yaşı epey ilerlemiş General Irwin'in göz kamaştıran meslek kariyerinin askeri bir mahkemede sonlanmasıyla gelişiyor. General Irwin, askeri mahkemede suçlu bulunması üzerine, Albay Winter'in kaba kuvetle mahkumları dize getirdiği hapishaneye gönderilir. Winter'in otoriter yönetimi nedeniyle neredeyse ruhsal açıdan tek tipleşen mahkumların hepsi, kimi nedenlerle soluğu askeri hapishanede almış, kendine güvenmenin ne anlama geldiğini çoktan unutmuş insanlardır. Çağdışı uygulamalarıyla herkesi pasifize eden Albay Winter'ın mutlak otoritesi general Irwin'in hapishaneye gelmesiyle sallanmaya başlar. Kısa zamanda tüm mahkumlar Albay Winter'in çekim alanından kurtulup general Irwın'in yörüngesi altına girmeye başlar. Daha önce hiç savaş görmemiş ve cephedeki başarıları nedeniyle başlangıçta general Irwin'e sempati duyan Albay Winter'la, hak bellediği yoldan kolay kolay sapmayacak ve 'doğuştan lider ruhlu' olan general Irwin arasında baş gösteren ego savaşları sonucunda, eski bir kaleden hapishaneye çevrilen tarihi Tennessee Eyalet Hapishanesi, Ortaçağ'da yaşanan savaşları andıran bir kapışmaya sahne olur.
SON KALE
Yönetmen: Rod Lurie
|
|
|