|
|
Bir toplumun uyanışı
Toplumların hayatında iniş ve çıkış grafikleri vardır. İlerlemiş ve kökleşmiş bir toplum için önemli olan, kendi kaderini tayin edici bir konuma ulaşması ve başka kültür ve ideolojilerin oyuncağı olmayarak, toplumsal projesini yerli güçleri ile inşa edebilmesidir. Günümüzde ideoloji veya kültürel emperyalizm kavramları, bazıları için eski çağlarda kalmış bir söylem olarak düşünülebilir. Ama, modern yaşama ve düşünce sistemi içinde bile, başka toplumları yönlendirme ve biçimlendirme arzuları, "daha metotlu" bir şekilde devam ediyor. Kitle iletişim araçlarının sunduğu yeni imajlar ile, fertler "toptan bir biçimde" belirli alanlara yönlendirilmeye çalışılıyor. Kültürel özellikler, gelenekler ve kişisel arzular; bu "yeni yaşam tarzları" na uygun olarak, kitlelerin farkında olmaksızın dönüştürülüyor. Toplumun tansiyonunu ve yönelişini izleyen "kültürel tarayıcı" konumundaki kişilerin derin müşahede ve fikir oluşturma çabalarıyla, hayatı kontrol altına alan mantık ve heyecan dışı yönelişlerin sakıncasını anlamamak mümkün değildir. Şunu çok açık bir şekilde kabul etmek zorundayız ki; insanımız ve toplumumuz, tabii olmayan, zoraki ve hatta, mantığı zorlayan bazı güdülemelerin tazyiki altında sersemlemiş; ümit ve heyecanlarını kaybetmiş durumdadır. Maalesef bütün bu olumsuz gidişe rağmen, kimi resmi veya sivil kanaat ve açıklamalar, bu "acı gülüş"ü, topluma pişkince kabul ettirmeye çalışmanın aktörleri olarak, hayali bir geleceğin imarına çalışmaktadırlar. Peki, ya bir toplumun uyanışı denilen, tabii tepki ve tutumların aksisedası ne zaman duyulacaktır? Olaylara tepki vermeyen, günübirlik yaşayan ve geleceğini planlama duyarlılığını kaybeden insan yığınlarının, kâbus dolu, tedirgin ve huzursuz günleri bitmeyecek mi? Beynini, ruhunu, hayallerini birilerinin insafına terkeden insanların, hangi düşünce ve heyecanı muhafaza ettiklerini anlamak oldukça zor. Ivan İllich'in "oluşturulmuş toplumlar" dediği herhalde bu olsa gerek. Herşeyini, kolektif yönetimin iradesine bağlamış ve kendine ait hiçbir değeri kalmayan bir toplumun "insancık"ları. Aslında toplumda büyüyen huzursuzluk ve rahatsızlığın sebebi, bu "biçimlendirilmiş irade ve yaşama tarzı"na karşı, sebebi belli olmayan tepki ve direnişlerin varlığıdır. Görünen o ki, toplumsal bünye, tabii olarak; kendini sınırlayan anti-sosyal kurum ve kurallara karşı, kendi hürriyet ve iradesinin kısıtlanamıyan ve kayıt altına alınamıyan niteliği ile haykırmak istemektedir. Bu durum, bize fiili işgal ve ablukaya karşı ortaya çıkan; "bir toplumun uyanışı" sloganını hatırlatıyor. Hiçbir toplum, kendi hürriyet ve varlığını ortadan kaldıran fiili bir güce tahammül edemez. Hiçbir yönetim; sosyal benliğini ortadan kaldıran ve ne olacağı belli olmayan bir yaşama standardını, kapsamlı bir açıklama ve projelendirme yapmaksızın, topluma dayatma hakkına sahip olamaz. Bütün bunlar, toplumsal uyanıklığa yönelik bir şuur ve tepki halinin, tabii bir eğilim olduğunu ortaya koymakta ve insanımızın, başkalarına devredilmesi mümkün olmayan bazı temek haklarının, kendisi tarafından onaylanmasını gerekli kılmaktadır. Kaldı ki, bir toplumun, kendi uyanışı için harekete geçmesi, toplumsal iradenin kararlılığını ve bilincini ifade etmesi bakımından da son derece gerekli bir "vaziyet alış"tır. Fiili hegemonyalara karşı başkaldırıştan, çok daha derin ve kapsamlı bir tutumun belirtisidir. Bu tutum; varlığını, düşünce ve iradesinin emrine sokma, aynı zamanda; başkalarının kendisi için biçtiği belirsiz geleceğe karşı direnme gerçeğidir.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |