|
|
'Neden, Yahudi şeriatını esas alan İsrail'e dayatılmıyor?'
Türkiye dışındaki İslam ülkelerinde ve dünyadaki İslam topluluklarında –Avrupa'da, Amerika'da, Rusya'da, hatta Yunanistan'da bile- evlenme, boşanma ve miras taksiminde İslam Hukuku resmen geçerlidir. İslam ülkelerindeki Baas yönetimleri bile ahval-i şahsiyyede İslam Hukukun'a ilişmemişlerdir. Avrupa'daki mahkemeler Müslümanlar'ın evlilikleri konusunda İslam dininin esaslarını göz önünde bulundurmakta ve cami imamlarının verdikleri evlilik belgesini geçerli saymaktadırlar. Durum böyleyken, 11 Eylül'den sonra Batı dünyasının (buna ABD dahil) İslam aleyhine yoğunlaştırdığı psikolojik karalama kampanyasının yeni boyutlar eklenerek devam ettiği gözlenmektedir. Son zamanlarda Avrupa'nın, Akdeniz havzasındaki İslam ülkelerine, yardım, destek, kredi ve bağışlar için medeni kanunlarında İslam Hukuku'nu terketmeleri ve Batı hukukunu benimsemeleri şartını koştuğu haberini almaktayız. AB, başta Mısır olmak üzere Filistin, Suriye, Tunus, Cezayir, Libya ve Fas'ta İslam Hukuku'na dayalı ahval-i şahsiyye kanunu yerine Avrupa'daki medeni kanunu kabul ettirmeyi hedeflemektedir. AB'nin bu ülkelere kabul ettirmek istediği vesikada evlilikle ilgili İslami esasların bırakılması istendiğini belirten İslam dünyasının önde gelen ilim ve fikir adamları bunun İslam düşmanlığından kaynaklandığı kanaatindeler. Bu kanaatlerini, "Neden aynı vesika Akdeniz havzasındaki Yahudi şeriatını esas alan İsrail'e dayatılmıyor?" diye sorarak açıklıyorlar. Bu vesikaya karşı çıkanlar, boşanma halinde malın yarı yarıya paylaşımını, cinsel eğitimin okullarda yaygınlaştırılmasının da dayatıldığı görüşündeler. Fas ve Tunus Batı'nın bu isteklerine kadına daha fazla özgürlük gerekçesiyle olumlu cevap vererek, ahval-i şahsiyye kanununda yapacağı değişikliğin hazırlığına başlamış ve beklemediği tepkilerle karşılaşmış. Bu vesikaya karşı çıkan ilim ve fikir adamları bu vesikanın diğer İslam ülkeleri tarafından kabulü halinde daha büyük tepki vereceklerini, kabul etmeyeceklerini, her platformda buna karşı çıkacaklarını ve bu dayatmaya karşı mücadele edeceklerini söylüyorlar. Bunun bir Haçlı zihniyeti olduğunu söyleyen fikir adamları Avrupa Parlamentosu'nun Güney Kafkasya Raporu'nu kabul etmelerinin de bu zihniyetin ayrı bir tezahürü olduğu görüşündeler. Çünkü bu raporda tek taraflı olarak Türkiye asılsız bir iddia ile suçlanmakta ama Ermeniler'in 10 yıl önce Hocalı'da Azeriler'e karşı yaptığı delilleriyle sabit soykırımdan ve Ermeniler'in şu andaki Karabağ'ı işgalinden ve binlerce Azeri'nin yurtsuz bırakılmasından bahis bile edilmemektedir. Öte yandan 11 Eylül sonrasında ABD'nin hışmından uzak kalmak ve kendilerini emniyette hissetmek için kimi İslam ülkelerinin gönüllü olarak vatandaşlarını cezalandırmaktan geri durmadığını da müşahede ediyoruz. Son olarak ABD'ye muhalefetiyle bilinen Libya bile ülkesindeki irtica(!) yanlılarını cezalandırmaktan kendini alamadı. 1998 başında tutuklanan ve ancak '2001 Mart'ında yargılanmaya başlayan 152 kişi, gözlemcilere ve halka kapalı olarak yapılan duruşmalarda 1972 yılında çıkarılmış bizdeki 312 benzeri bir yasa ile cezalandırıldılar. Geçen hafta gelen haberlere göre, Libya Halk Mahkemesi 2 kişiye idam, 10 kişiye müebbet, 70 kişiye değişik hapis cezası verdi. 70 kişi de beraat etti. Trablus Fatih Üniversitesi'nde Mühendislik Fakültesi'nde öğretim üyesi olan atom mühendisliği uzmanı Prof. Dr. Abdullah İzzeddin, Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın Libya Eski Genel Sekreteri olduğu için idama mahkum edildi. Bingazi Karyunus Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Salim Buhannek de Genel Sekreter Yardımcısı olduğu için aynı cezaya çarptırıldı. Bu gözdağından sonra Batı'nın kanun dayatmasına karşı tavır geliştirmek elbette ki kolay olmayacaktır. İslam ülkelerindeki yönetimler-birkaçı hariç- kendi vatandaşından ziyade kendi çıkarlarına ve bağlı bulundukları ittifakın çıkarlarına öncelik verdikleri için özgür karar verme yeteneğini çoktan yitirmişler! Batı'nın Müslüman Doğu insanı için varlığından bahsettiği hak ve özgürlüğe uygulamada rastlamak da öyle kolay değil! Dünyanın gözü önünde, radyo binaları, hükümete ait resmi daireler tanklarla, buldozerlerle yıkılırken, binlerce insan sürgün hayatı yaşarken ve masum insanlar kurşuna dizilirken sesi çıkmayan ve yapılan onca haksızlığı destekleyen Batı'nın İslam ülkelerine dayattıkları vesikalarda adil davrandıklarını söylemek mümkün müdür? Mesela neden Yemen'e ve Çeçenistan'a dahi asker gönderilirken Filistin es geçiliyor? Karabağ unutuluyor? Oraya neden en azından haksızlıkları önleyecek bir barış gücü gönderilmiyor?! Ya Batı karşısında nutku tutulan İslam ülkelerindeki yöneticilerin sıra kendi vatandaşlarına gelince arslan kesilmelerine ne diyeceğiz?! Bence herkes elleriyle kazandığının karşılığını görüyor! Biz de!!!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |