T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Başörtüsünü zemzemle sulandırmak

Bir değişim süreci içinde köylüsü ve kentlisi ile Anadolu insanı ve Anadolu'dan büyük şehirlere göçerek varoşlara veya kentlilerin mahallelerine yerleşen muhafazakârlar çocuklarını okutma imkanına kavuştular. Bunlar hem çocuklarını okutmak hem de başta dinleri olmak üzere değerlerini korumak istiyorlardı. Bu talep ve tavrın tabîî bir sonucu olarak İmam Hatip Okulları'nda ve İlahiyat Fakülteleri'nde okuyan kızların tamamı, diğer okullarda okuyan kızların ise bir kısmı İslam'a göre gerekli buldukları/gördükleri şekilde örtündüler, giyindiler ve yaşamaya çalıştılar. Aksine iddialar varsa da şeksiz şüphesiz gerçekleşen, bağnazlığı kendisini kör ve sağır hale getirmemiş herkesin kabul edeceği sonuç şu oldu: Örtünenler ile örtünmeyenler arasında -örtünme meselesine dayalı olarak- bir bölünme, bir çatışma yaşanmadı. Her kesimde bulunabilecek nadir ve genelleme yapılamayacak örnekler dışında örtünenler arasından anarşist, bölücü, insan hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırmak üzere eylemci kimseler çıkmadı. Gerçek bundan ibaret olduğu halde mevcut ve yerleşik durumdan yararlanan, elde ettiği çıkarlarına gölge düşmesini istemeyen bir kesim, ellerindeki gücü kullanarak ve toplumun hassas noktaları ile bazı tabuları kullanarak (istismar ederek) Türkiye'de yaşanan bu din ve vicdan özgürlüğünü yok etmek, bütün vatandaşları iç ve dışları ile tektipleştirmek üzere harekete geçtiler. Daha doğrusu hep hareket halinde idiler de bazı siyasi ve sosyal olayları, "hadi acemilikleri, hataları, maksadını aşan söz ve eylemleri diyelim" bahane ederek atak yaptılar. Sanki samimi dindarlığın gelişmesi ve yaygınlaşması ile bir ilişkisi varmış gibi "ülke bölünüyor, laiklik elden gidiyor" sloganıyla ortalıkta gürültü çıkardılar, kafaları karıştırdılar, bilgi ve ilgisi zayıf bazı kimseleri kuşkuya düşürdüler. Sonuç malum: İmam Hatipler'e, Kur'an Kursları'na, din eğitim ve öğretimine, başörtüsüne, dindarların siyasi, sosyal, ekonomik ve medyadaki kurum ve kuruluşlarına/faaliyetlerine karşı yapılanlar ortada, herkes olup biteni biliyor.

Dindarlaşmanın gelişmesine karşı alınan tedbirler cümlesinden olmak üzere son günlerde İstanbul Valiliği bir genelge ile İmam Hatip Okulları'ndaki kız öğrencilerin başları örtük olarak okullarına alınmamasını istiyor. İlahiyat Fakülteleri'nde de aynı uygulama giderek şiddetini artırmak kaydıyla devam ediyor. Çocuklar kapıların önlerinde, sokaklarda perişan, veliler perişan, halk ile devlet hiç yoktan karşı karşıya getirilmiş durumda; duygular ve inançlar yıpranıyor, birlik ve beraberlik zedeleniyor. "Halk dediğiniz, veliler dediğiniz nedir ki, birkaç dipçik ve copluk işleri vardır" diyen gafiller umursamazlık içinde faaliyetlerine devam ediyorlar. Aşağıdaki yöneticiler/sorumlular "Ne yapalım, kanun, yönetmelik, mahkeme kararı... var" diyorlar, yukarıdakiler de "Durum malum, bizim yapabileceğimiz bir şey yok, emir ...dan, ...den" diyerek sorumluluktan kaçıyorlar, kaçtıklarını sanıyorlar. Ama vaktiyle İstanbul Üniversitesi'nde yapılan bir toplantıda, kulakları çınlatan bir kız sesi hâlâ yankılanıyor: "Öyle ise bu kanunlar, bu kararlar niçin var, bu hak ve hukuka aykırı kanunları, kararları, anlayış ve uygulamaları niçin düzeltmiyorsunuz..."

İnsan hak ve özgürlüklerine inanan, değer veren her aydın şu günlerde bu baskıya karşı bir şeyler söylemek, bir şeyler yapmak durumundadır. Bazılarının, ortada böylesine önemli problemler yokmuş gibi davranarak -belki de bu problemlerden dikkatleri başka yönlere çekmek için- asırlardan beri Müslümanlar'ın uyguladıkları, muteber kitaplarda da yerini almış olan "zemzemle ilgili inanç ve davranışları" mesele yapması yaraya tuz basıyor.

Bir zamanlar insanımız, yöneticilerin, yetkili ve yetkisiz birimlerin hatalı karar ve uygulamaları "devlet diye dayatıldığı için" acısını, itirazını, şikayetini içine gömer, sineye çekerdi. Şimdi devletin "kendisi, halk millet" olduğunu, yöneticilerin de para karşılığı devlete hizmet eden vekiller ve memurlardan ibaret bulunduğunu anlamaya başladı. Artık bunu dile getiriyor, şikayetini ortaya koyuyor, hesap soruyor, hakkını istiyor. Baskılar, haksız tasarruflar bu şuuru güçlendirdiği için -maalesef bu ifadeyi kullanıyorum- yararlı oluyor.

Sabır ile koruk helva olacaktır.


3 Mart 2002
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED