|
|
Hakan'ı savunmak
Şu anda Hakan Şükür'ü savunmak zor; bunu biliyorum. Senegal maçında golleri kaçırdı, milleti fıtık etti. Spor kamuoyunun büyük bölümü, seyirciler ateş püskürüyor. Bu infial sadece Senegal maçıyla da ilgili değil; çünkü Hakan önceki maçlarda da bir varlık gösteremedi. O zaman herkes soruyor: "Neden Şenol Güneş Hakan'da ısrar ediyor. Bakın İlhan Mansız altın golü attı işte. Görmüyor mu bunu?" Görüyor efendim. Herkesin gördüğü şeyi Güneş niçin görmesin, ama onun da bir bildiği var. Bana göre durum şudur: Futbolda santrafor tipleri kabaca üç grupta toplanabilir. 1. Fırsatçılar: Sezgileri güçlüdür. Dar alanda çalım atabilirler. Karambolde nerede duracaklarını çok iyi sezerler. Zamanlamaları üst seviyededir. Gol vuruşları çok isabetlidir. Örnek: Tanju Çolak. 2. Pas bekleyenler: Bunlar genellikle tembeldir ve çakılı oynar. Lakin gerek havadan, gerek yerden aldıkları pasları hem kafa, hem de her iki ayaklarıyla, her pozisyonda kaleye vurabilirler. Örnek: Jardel. 3. Uzun boylu, koşan-dağıtanlar: Hakan bu gruba giriyor. Ve golcülükten ziyade top indirme, pasör özelliklerini kullanma yönü daha gelişkin. Hava hakimiyeti fevkalade. Bu gibi santraforların yanında süratli, golcü futbolculara ihtiyaç vardır. Meselâ Arif, Hasan Şaş gibi. Ayrıca Hakan'ın önemli bir özelliği de koşan uzun boylu adam olarak savunmayı forvetten başlatan sistemlere göre doksan dakika pres yapma özelliğidir. Fazla risk almaz, bu yüzden sakatlanmaz. Hakan'ın bir sezonda oynamadığı maç sayısı ya bir, ya da ikidir. Terim kendi sistemini başarıyla uygulayan Hakan'da bu sebeple ısrarcı olmuştur. Lakin... Avrupa'da başarısız iki yıl geçiren, yedekte bekleyen (oynamadığı için antremanlarını da layıkı ile yapmamış, paslanmış, güçten düşmüş) Hakan bu saydığımız özelliklerini yarı-yarıya kaybetmiş gibidir. Yine de... Yabancı ülke takımları, gerek Galatasaray'da, gerekse Milli Takım'da en çok golü atan, en çok konuşulan Hakan'ı ihmal edemiyor; her maçta esas olarak onun başına bir veya iki kişi dikiyorlar. Hakan böylece çok iyi olmasa bile karşı takımı bir veya iki kişi eksiltiyor. Şenol Güneş esasen Fatih Terim'den bu yana tatbik edilegelen geride dörtlü alan savunması uyguladığından; ve orta sahayı kalabalık tuttuğundan, yine bu savunma anlayışına uygun olarak ileride tek başına kalsa da Hakan'dan gol atmaktan ziyade rakip savunmayı yıpratmasını dağıtmasını bekliyor. Eh bu arada gol de atarsa ne âlâ. Ama Hakan atamıyor. O atamıyor ama biz bu sistem ile gol yemiyoruz. Yetmişinci dakikadan sonra genellikle yorulan [Hasan, Yıldırıy veya başka birileri] çıkıyor, onların yerine zinde olan İlhan Mansız ve Arif gibi golcüler giriyor. İşte taktik bu. Sanıyorum Şenol Güneş, Brezilya Maçı'nda da bu taktiğe uyacak ve yine Hakan'la maça başlayacak. Önceliği gol yememeye, rakibin oyununu bozmaya vermiş olan bu taktik göze hoş gelmiyor ve Milli Takım'ın futbolu genellikle [Senegal maçı hariç] beğenilmiyor. Şurasını hiç unutmayalım: Milleti sevinçten sokaklara döken, taktiği ile belki iyi futbol sergilemeyen ama netice alan Şenol Güneş'tir. Önemli olan da neticedir. Bu açıdan Hakan'ı eleştirelim ama büsbütün gözden çıkarmayalım. Onun gibi santrafor binde bir bulunur. Not: Senegal karşısındaki futbolumuzu oynayalım, kaçan gollere rağmen dünyada yenemeyeceğimiz takım yoktur; böyle biline.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |