|
|
Kader maçına çıkmak
Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek stadyumlara doluşan insanları kastederek "Bu kadar insan 'goool!' diyeceğine "oool!' dese Türkiye'nin kaderi değişir." Yanlış değil. "Gol" heyecanında bütünleştiğimiz kadar "var oluş" heyecanında da bütünleşebilsek, bugün boğuştuğumuz sıkıntılardan eser kalmazdı, eminim. Bugüne kadar sohbet ettiğim binlerce gence "Kader maçına çıkma" esprisini anlattım. "Kader maçı", bir süreç içindeki son karşılaşmadır, zafer ve hezimetin üzerinde yoğunlaştığı karşılaşmadır. Bu sebeple maddi-manevi bütün güçlerin kullanılacağı karşılaşmadır. İnsan "Kader maçı"na çıkarken farklı bir enerji ile yüklenir. Duygularını farklı motive eder. Yoğunlaşır. Bütün gücünü ortaya koyar. Savaşlar böyle kazanılır. Bir millet bütün varlığını ortaya koyar, çünkü ortada varoluş-yokoluş tercihi söz konusudur. Türk Milleti, Milli Mücadele'de hiç şüphesiz, derinden hissetmişti bir "Kader karşılaşması"na çıktığını. Deyim yerindeyse "canını dişine taktı" ve zaferi buldu. Boğazına asılan "Hasta adam" yaftasını yırttı attı. Bosnalı Kadınlar Birliği yöneticisi Amine Şilyak hanımın bir röportajını okumuştum. O, "Savaş bizde her şeyin değerini - mahiyetini değiştirdi, diyordu. Elektrik yoktu, yakacak bir şey yoktu. Dolayısıyla çocuklarımızı donmaktan kurtarmak için o güzelim gardroblarımızı, vitrinlerimizi yakmaya başladık. Bizde misafire çok değer verilir. Bir gün evimize bir misafir geldi. Ona kahve yapmak için yakacak bir şeyimiz kalmamıştı. Adidaslarımı yaktım ve kahveyi ikram ettim." Bunu anlatıyor Amine Şilyak hanım ve sonunda her şeyi güzelleştiren espriyi seslendiriyor: "Orijinal Adidas'la pişen kahvenin de tadına doyum olmuyor hani..." Yani mesele, savaşı algılamak. Kader maçını algılayabilmek. O bilinçle donanmadığınız zaman kaybedeceklerinizi idrak edebilmek. "Kader Maçı" psikolojisi, Toynbee'nin medeniyetlerin gelişme veya çözülme süreçleri için ifade ettiği "meydan okuma" yı görme ve buna gerekli olan "cevap verme" eylemini gerçekleştirebilme işidir. Meydan okumaya cevap verebilirseniz bir ileri hamlede bulunacak, cevap veremezseniz, çözülme sürecine gireceksiniz. Besbelli ki, "Kader maçı" psikolojisi, Japonya'daki çocuklarımız için hayati bir motivasyon unsuru oluyor. Her şey onları, böyle bir duygu ve güç yoğunlaşmasına sevketti. Onun meyveleri de toplanıyor. Peki ülkemizde sokaklara dökülen ve çılgınca bir coşkuyu paylaşan milyonlar ülke sorunları söz konusu olunca bir "Kader Maçı" psikolojisi yaşıyorlar mı? İşte bunu söylemek zor. Bu soruyu, pek çok alan için sormak mümkün. Siyasetimizde kader maçı psikolojisi egemen mi? Bu darmadağın hükümet, bir kader maçını organize edebilir mi? Kaç oyuncu var bu hükümette kader maçı yoğunlaşmasını yüreğine taşıyabilecek? Ekonomide böyle bir adanış söz konusu mu? Kaç işyerimiz, fabrikamız, kaç işverenimiz, işçimiz kader maçı donanımı içinde hareket eder çarklar durma tehlikesi gösterinceye kadar. Ya eğitimde durumumuz ne? Binlerce öğrenciyi ıskartaya çıkaran düzen, kader maçı psikolojisini tanıyan bir düzen midir? Kaç çocuğumuz, aslında bir kader maçına çıktığının ve kazanmasının kendisinin ve ülkensinin kazanması, kaybetmesinin çağı ıskalama olduğunun idraki ile sarılır eğitimine? Kaç anne babada bu hassasiyet vardır? Sonra devlet - toplum ilişkilerimiz, bir kader maçında her mesafeyi bertaraf edecek bir bütünlüğü yansıtıyor mu? Japonlar bir ara "kader maçı"na çıkma duygusu ile yoğunlaştılar. Batı'ya gönderilen her Japon çocuğu, ülkesinin kaderinin kendi başarısına bağlı olduğuna inandı. Japonya Japonya oldu. Yahudiler, belki de 2000 yıldır "kader maçı" psikolojisi ile hareket ediyorlar ve o yüzden bir tek insanın fire vermemesi için olağanüstü duyarlılık gösteriyorlar. Onun için dünyada her alanda bir Yahudi gücünden söz ediliyor. Ben, sadece ülkemizin değil, 1.5 milyarlık İslam dünyasının, tarihin bir döneminden bu yana, "meydan okuma-cevap verme" duyarlılığından koptuğunu, bu yüzden de zamanın dışına düştüğünü düşünüyorum. Milli Mücadele, bu duygu kopukluğu içinde can havli ile bir sıçrama idi, o da, daha sonra gelen sistem tartışmaları içinde heba oldu. Ve atalet, duyarsızlık, neme lâzımcılık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın kaygısızlığı, çıkarcılık, bencillik, küçük hesap kurnazlığı hepsi hepsi aldı bizi bizden ve yerine, işte şu, sancılarla boğuşan toplumu getirdi. Birim insanın bir anlamı yok sanki. Adam harcarken, binlerce genci ıskartaya çıkarırken hiç düşünmüyoruz sanki. Havamızın, suyumuzun, toprağımızın, bir kader maçı için nasıl bir anlam taşıdığı noktasında hiçbir değerlendirmemiz yok sanki. Geleceği yiyen bir toplum olduğumuzu söylüyor herkes. Oysa kader maçı psikolojisi geleceği inşa çırpınışıdır. Şenol Güneş "Tarih yazıyoruz demiyoruz, çünkü geleceği yazmaya talibiz." diyor. Bilgece bir söz. "Tarihi zafer, sosyal ve siyasi değişimi getirecek" diyor. Eğer idrakinde ise, bilinen Şenol Güneş imajını bile aşan bir söz. Bütün bunları insana "Kader Maçı" psikolojisi söyletir. O psikoloji ile yüklenirseniz, yüreğiniz büyür. Ufkunuz büyür. Milli Takımdaki gencecik çocuklar, kendilerini yerden yere vuran medyanın koca koca adamlarından daha büyük hale geldilerse, bu, bir süredir, hem de profesyonel ilişki içinde bulundukları kulüpleri için değil, ülkeleri için, kaç zamandır gülmeye hasret ülke çocukları için kader maçına çıkma psikolojisi yaşamaları yüzündendir. Milli Takım, bu çağda millet olarak "Kader Maçı" oynamamız için bir nal veriyor bize... Geriye üç nal ile bir at ve bir süvari kalıyor. Rabbim onu da verecek elbet bu garip millete... Çünkü bu milletin O'na büyük kalbi, deruni bağlılığı var. Kara bulutları dağıttı çocuklar... "Biz adam olmayız"ın altını değil üstünü çizdiler bu defa...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |