|
|
"Ne yapmalı"dan önce "yapma"nın felsefesi üzerine
"Yapmak" dilimizde "etmek, eylemek, iş görmek" gibi aksiyona ilişkin kelimelerden biridir. Tıpkı bu kelimeler gibi, kimi yerde yardımcı fiil olarak da kullanılır. Fakat "yapma"yı, eşanlamlısı olan diğer kelimelerden ayıran taraf, bu kelimenin aynı zamanda "bozma" ve "tahrip" etmenin zıt anlamlısı olarak "imar ve inşa etme, bina etme, tamir etme" anlamına gelmesidir. Evet, dilimizde "bir şey yapmak" salt "eyleme" delalet etmez. Bununla birlikte "inşa" ve "imara" da delalet eder. Onun için "yuva yapmak", "yuva yıkmanın" zıddıdır… "Hatır yapmak", "hatır yıkmanın" zıddıdır. İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran vasfı, hareket edebilme yeteneği değildir. Çünkü hareket edebilme ve eylem ortaya koyabilme niteliğine diğer canlılar da sahiptir. Hatta tüm yaratılmışlar evreni özünde hareket halindedir. Çünkü eşyanın atomik yapısı hareket halindedir. Şu alemde mutlak sükun hali mevcut değildir. Yaratıcı, yarattığı eşya üzerindeki sürekli müdahalesini "hreket yasalarına" bağlamıştır. Ve Allah, Kur'an'ın ifadesiyle "her an iş başındadır". O halde insanın ayırıcı vasfı sırf hareketi olamaz. İnsan hareketini diğer canlıların hareketinden ayıran, o hareketin "yapma" özelliği taşımasıdır. Bunun içindir ki her yapma bir "niyete" ilişik olmalıdır. Niyet, bilincin eseridir. Bilincin olmadığı yerde niyet de yoktur. İnsan eylemi insani olma vasfını işte bu niteliğinden alır. Niyetsiz (dolayısıyla bilinçsiz) yapılmış eylemler, "canlının eylemi" olma niteliğini taşısa da "insani eylem" niteliğine sahip değildir. İnsanın eylemini niyeti belirler. Bu belirleme sadece eylemin niteliği açısından değil, aynı zamanda niceliği açısından da geçerlidir. Eylemin niteliğini niyetin nasıl belirlediğini biliyoruz. Bu gerçek Efendimizin şu hadisinde yalın bir biçimde dile gelir: "Ameller niyetlere göredir." Bunun anlamı açık: İnsanın eyleminin niteliğini onun kastı belirler. Burada "niyetle" (kök anlamı "kasıt"), insani düşüncenin kavramsal düzeyde ortaya çıktığı ilk düzlem olan "tasavvur" kastedilmektedir. Tasavvur, düşüncemizin yapıtaşları olan kavramların içeriklerini kazandıkları yerdir. "Bu büyüktür" hüküm cümlesini kurmadan önce cümlenin anahtar kelimesi olan "büyük" kavramına ilişkin bir tasavvurumuzun olması gerekir. "Bu doğrudur", "bu gerçektir", "bu güzeldir" derken de öyle… Eğer bir büyük-küçük, doğru-yanlış, gerçek-sahte, güzel-çirkin tasavvurunuz yoksa, bu tasavvurlara dayalı bir hüküm de dile getiremezsiniz. Fakat her insanın, eğer akıl gibi bir nimet taşıyorsa, hayatın temel kavramları konusunda bir tasavvuru vardır. Ne ki "insani yapmanın felsefesi"ni tartıştığımız bu noktada sorun bu kavramlar hakkında bir tasavvurumuzun olup olmamasından daha çok, bu tasavvurumuzu kimin inşa ettiğidir. Dolayısıyla da, bu tasavvurlarımızın doğru olup olmadığıdır. Yanlış tasavvur üzerine doğru amel bina edilemez. Bir tasavvurun yanlışlığı, ya doğruluğu kesin olan bir referansa başvurularak ortaya konulur, ya da o tasavvurun sonuçlarına/ürünlerine bakılarak. Tasavvurun iki tür ürünü vardır: Düşünce ve eylem. Aslında bu ikisi ardışıktırlar ve birbiri arasında mülazemet ilişkisi vardır. Fakat her düşünce eyleme dönüşmediği için düşünce ve eylem arasında bir ayrım gereklidir. Eyleme dönüşmediği halde kimi tasavvurların inanca yön verdiğini hatırlayacak olursak, tasavvurun doğru olup olmadığını tesbit etmek için başvurmamız gereken "referans" ya da "sonuç/ürün" seçeneklerinin ikisi de kendi alanlarında başvurmamız gereken mihenk taşlarıdır. Kur'an'da bu iki mihenk taşı, cehennemliklerin iş işten geçtikten sonra dile getirdikleri şu feryatta dile getirilir: "Diyecekler ki: Eğer (vahyin çağrısı) dinlemiş olsaydık, ya da aklımızı kullanmış olsaydık şimdi cehennemlikler arasında bulunmazdık." (Mülk 10) Eğer "Ne yapmalı?" sorusuna doğru cevap almak istiyorsanız hem insanın ve insanlığın daha önce ortaya koyduğu eylemlerden ders alacaksınız, hem de vahyin insanoğlunu uyaran çığlığına sadece "kulak" değil "gönül" vereceksiniz. Yapmanın felsefesini doğru kurmadan "bir şeyler yapmaya" kalkmak, ya eylem düzeyinde başkalarına ve eşyaya zulüm, ya da söylem ve inanç düzeyinde kendinize zulüm olacaktır. "Ne yapmalı?" sorusunun cevabına geçmeden önce, söylenmesi gereken birkaç söz daha var.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |