|
|
Devlet varlığını böyle hissettiriyor demek
İktidarın varlığı-yokluğu üzerine haftalardır sürmekte olan tartışma bir gecede bitti. Hem de sadece koalisyon hükümetinin varlığının altını çizen bir hareketle değil; devletin piyasayı düzenleyen bütün güçlerin üzerinde bir güç olduğunu herkesin gözüne sokan bir operasyonla. Mehmet Emin Karamehmet'i bir gecede bitiren bu operasyonun içinde ders var, ders içinde dersler var. Karamehmet, sadece "Dünyanın En Zengin Türk"ü değildi. Aynı zamanda, yeni yatırım alanlarında büyüyen ve oyunu uluslar arası ekonominin kurallarına göre oynayan bir Türk'tü. Bugün ise yurt dışına çıkışı yasaklı, malvarlığına tedbir konulmuş pek de makbul olmayan Türklerden biri haline geldi. Karamehmet, yerli sermaye güçlerinin ortalama niteliklerini taşımayan, zenginliğini onların parsellediği alanları dışında oluşturan; sahip olduğu finansal hacimle genel sermaye planında geleneksel piyasa güçlerinin en büyük rekabetçisi pozisyonuna yükselen bir işadamı profili çiziyordu. Uzun yıllar, Caterpiller distribütörlüğü ve bankacılıktaki halim-selim yükselişi pek dikkat çekmedi ama, GSM sektöründeki "altın vuruş"u; yani, Turkcell'i yaratması onu birkaç yılda ülkenin en büyük hizmet satıcısı yapmaya yetti. Bu süreçte Karamehmet'e yönelik husumet de arttı. Özellikle, kriz öncesi Turkcell'in uluslararası piyasa değerinin 15 -25 milyar Dolar arasında oluşan değerinin, Koç'un bütün fabrikalarını birkaç defa satın alacak bir büyüklük olduğunun piyasada tekrarlanıp durması, yeni ekonominin yeni patronunu geleneksel yarı özel-yarı resmi ekonominin kurtlarının hedefi haline getirdi. Bu demek değildir ki, sahip olduğu Pamukbank'a el konulan ve Yapı Kredi'den uzaklaştırılan Karamehmet'in kaleminin kırılması, adını sanını bildiğimiz o meşhur holdinglerin rekabete dayanamamaları nedeniyle oldu. Elbette, onlar yeni durumdan büyük bir çıkar elde ettiler ve sonuçtan karlı çıktılar ama bütün bunlar, operasyonun temel felsefesini açıklamaya yetmez. Özellikle, bankacılık sektöründe hemen hemen bütün yenililiklerin öncüsü olan Yapı Kredi'nin diskalifiye ediliyor olması, bütün banka sahiplerini ziyadesiyle memnun edecek bir gelişmedir. GSM piyasasına girmek için aportta bekleyen sermaye gruplarının, Karamehmet'in şimdi gerileye gerileye Turkcell'i de kaybedecek duruma gelmesini beklemeleri de böyledir. Böyle büyük bir gücün düşmesini bekleyen de, bunu fırsat bilip tökezleneni yakalayıp geçen de çok olur. Öyle de olacaktır, ona zorla terk ettirilen alan mutlaka başkalarına altın tepsi içinde sunulacaktır. Bunu anlamak için kartel gazeteleri ve TV'lerinin dünkü manşetlerine ve haberlerine bakmak yeterlidir. Bir kesim açıkça, neredeyse 20 Haziran'ı "Karamehmet'ten kurtulma ve rekabetsiz piyasa bayramı" olarak ilan etmiştir. Bununla birlikte, Karamehmet'in Akşam gazetesi ile Show TV'sinin korkudan sinmiş halleri de dikkat çekicidir. Bu sevincin de korkunun da kaynağı aynıdır. İki taraf da pekala biliyor ki, Türkiye'de devlet kural, sınır, zeka ve beceri tanımaz, kendisinden başka güçten de hazzetmez. Eğer tanısa ve hazzetse; dünyanın en zengin Türk'ünün defterini dürmek yerine, yıllardır başkalarına yaptığı gibi onun da sorununu kolaylıkla halledebilir ve iki bankayı bir gecede rehabilite edebilirdi. Devlet böyle yapmayarak ülkedeki sermaye dengeleri ve sermayenin oluşturduğu güç parselasyonu açısından bir tercih kullandı. Geleneksel aktörlerle iş tutmaya devam edeceğini ve bu kast'a hariçten dahil olup, güç dengelerini piyasa kurallarıyla demokratikleştirmek isteyenlere de kapıların kapalı olduğunu gösterdi. Bu muamelenin sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Böyle itilen bir patron, kolay kolay iflah olmuyor ve asla yeniden eski "muteber" gücüne ulaşamıyor. En şanslısı, çapı belli ve ufku sınırlı bir ticarete rıza göstermek zorunda kalıyor. Devlet dilediği sermayenin önünü açıyor, dilediğini küçültüyor, hatta yok ediyor. Tıpkı, dilediği siyasetin ve siyasi gücün önün açıp, dilediğini yasakladığı gibi. Bu düzenleyici değil, aksine izole edici, daraltıcı ve taraf tutucu bir roldür. Devlet, hem savcı hem de yargıç konumunda bulunan üst kurullar eliyle finans, enerji, iletişim ve bütün stratejik piyasa alanlarında kuvvetler ayrılığı prensibinin dışına çıkarak denetimsiz güç kullanımına başlamıştır. Sadece, "En Zengin Türk" değil, şeffaflık ve adalet mahrumu milyonlarca "Fakir Türk" de bu güç denemesinin mağdurudur. Siyasetten ekonomiye, hukuktan güvenliğe kadar; varlığını, bir gece ansızın gönderdiği kara haberlerle hissettirmek devletin kötü bir alışkanlığı haline geldi.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |