T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siz bu kavganın neresindesiniz?

Adam sormakta haklı; sağ-sol, alevi-sünni travmasını aşamamış Türkiye, yoksa yeni bir "kutuplaşma"ya mı itiliyor?

Bu defaki, Avrupa Birliği'nden yana olan "satılmışlar"la (deyim Maocu arkadaşlara aittir), Türkiye'yi Avrupa'ya karşı koruyan vatanseverlerin kavgası...

Türkiye fiilen ikiye bölünmüş durumda.
Her koşulda AB'ye evet diyenler.
Bütün olumlu şartlara rağmen AB'yi reddedenler.
AB karşıtları üçe ayrılıyor:
Avrasyacı AB karşıtları.
Çinci AB karşıtları.
Amerikancı AB karşıtları.

Avrasyacı AB karşıtları da, tabii, İslamcılar, milliyetciler, kemalistler ve Cem Uzan olmak üzere kendi aralarında dörde ayrılıyor.

Ben, Amerikancı AB karşıtlarını daha rasyonel buluyorum; doğrudan Washington'dan yönlendirildikleri ve finansman sıkıntısı çekmedikleri için, bu kavgadan galip çıkma şansları yüksek.

Çinci AB karşıtları ise, 12 Mart ve 12 Eylül'de yedikleri tokatın izi suratlarında, hâlâ "büyük güçler platformu"na çıkma savaşı veriyorlar; ama onların da bir darbelik canları var.

Peki bu karşıtlık günün birinde çatışmaya, çatışma kavgaya, kavga da "iç savaş"a dönüşür mü?

Sanmam.
Çünkü, kitleselleşme istidadı gösteren bir kavga değil bu.
Yukarıda kalır ve sadece iç politikanın manipülasyonunda kullanılır.
Peki, ekmek çıkar mı?
Çıkar...
Çıkıyor da...

Örneğin, "beşli sivil inisiyatif karikatürü"nün bir elemanı (ünlü bir sendika ağası), hem AB muhiblerinin, hem de AB karşıtlarının bildirgesine imza atmış.

Kavga nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, koltuğu garanti.

Aynı bildirgeye imza atan başkaları da var, ama, hadi insanlık bizde kalsın, sarsmayalım; zaten güttükleri "eyyam politikasıyla" bir süre sonra kendi kendilerini deşifre edecekler.

"İş olsun, çarşı karışsın" mantığıyla çatışmaya taraf olanlar da var.

Bunlar daha ziyade bürokrat, politikacı ve entelektüeller arasından çıkıyor.

Tabii, AB karşıtlığını "demokratik" bir zemine oturtamadıkları için, ortaya sürdükleri gülünç argümanlarla zavallı duruma düşüyorlar.

Sadece Avrupa Birliği'ne mi?
Herşeye karşı bu kesim.
Anadilde eğitime.
İdamın kaldırılmasına.
Düşünce ve inanç özgürlüğüne.
Demokratikleşmeye.
Sivil anayasaya.
Hatta, nefes almaya.

Bir de, her iki sonuca birden yatıp, hem siyasî merkeze göz kırpan, hem de seçmene şirin görünmeye çalışan politikacılar var ki, çapsız oldukları ve ilk seçimde barajın altında kalacakları için şimdilik önem arzetmiyorlar.

Siz bu kavganın neresindesiniz?

Avrupa Birliği'ni "statükodan kurtulmak için fırsat" olarak mı değerlendiriyorsunuz (o zaman başka bir statükoya kapılanma tehlikesi var), yoksa yoksul, bağımsız ve vatandaşına eziyet eden bir ülkede yaşamayı mı tercih ediyorsunuz?

Kaldı ki, "Avrupa Birliği"nin Türkiye'ye can attığı yok.

Bazılarına göre, her konuda "müddei" bir ülkenin (tarihin ona verdiği "misyon"dan vazgeçmediği için), karşılıklı bağımlılığı fetişleştiren bir "örgüt"te işi olamaz.

Ama, AB, herşeye karşın bir "değişim projesi"dir... Demokratikleşmek, "hukukun üstünlüğü"nü tesis etmek, serbest piyasa koşullarını uygulamak için fırsat...


11 Haziran 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED