|
|
Ecevit'ten 'Derin Devlet'e: Türkiye'nin hastalığı
Bülent Ecevit'i önceki gün kameralar karşısında kanlı-canlı, gayet sağlıklı görünce; kendisi ve Türkiye hesabına, ferahlayacağıma, kaygıya kapıldım... Başbakan'ın böyle bir görüntüsüne, bir de Ocak ayında Washington ziyareti sırasında rastlanmıştı. Ecevit, Washington'da kendisinden beklenmeyecek ölçüde 'dinamik' idi ve en çetrefil sayılabilecek konularda konuşurken, en basit konulara ilişkin sık sık yaptığı 'dil sürçmeleri'ni ve 'hafıza kaymaları'nı hiç sergilememişti. Mantıklı, sağlam bir akıl yürütmeyle ve neredeyse hatasız bir Türkçe ve İngilizce'yle sorulara karşılık veriyordu. Yüzü; yaşlı, hasta ve yorgun bir insandan ziyade, dinç, sağlıklı ve dinamik bir insanın yüzüydü. Başbakan'ın 'profil'i ve 'performansı'ndaki bu ani ve mutluluk verici gelişmeye, tanıdık ve uzman tıp adamları müstehzi tebessümlerle yaklaşmışlardı. Ecevit'in Washington görüntülerinin 'kortizon marifeti' olduğunu, o vakit onlardan öğrenmiştim ve onlar, 'kortizon yüklemesiyle sağlanan bu manzaranın, birkaç ay içinde kortizonun tahripkar yan etkileri sonucu, hızla kötüleşen bir sağlık durumuna yol açacağı'na ilişkin uyarılarını eksik etmemişlerdi. Ecevit'i Washington görüntülerinden bu yana, hiç bu kadar kanlı-canlı, sağlıklı ve 'dinamik' görmediğim için; 'acaba' diye sordum kendi kendime, 'yine mi bir kortizon yüklemesiyle karşı karşıyayız?' Hele, basın toplantısından ayrılışı. Hiç aksamadan, neredeyse koşar adım yürüyordu. Başbakan Ecevit'in böylesine düzgün bir yürüyüşüne yıllardır raslanmamıştı. Başbakan'ı böyle görmekten, işte bu sebeplerden ötürü, ferahlamak yerine onun hesabına kaygılandım. 'Parkinson olmadığını' ispat etmek için elinin parmaklarını 'bakın, bakın' diyerek oynatması ise 'traji-komik' bir manzaraydı. Zaten bu davranış, tek başına Ecevit'in sağlıklı olduğunun değil; 'hasta olduğunun' kanıtı. Dünyanın herhangi bir ciddi ülkesinde Başbakan sıfatı taşıyan bir kimsenin, sağlığıyla ilgili 'spekülasyonlar'ı dağıtmak ve 'piyasaları rahatlamak' için basının karşısında vücut organlarıyla hareketler yapması düşünülebilir mi? 'Başbakan'ın sağlık durumu'zaten kamuoyundan gizlenmez. 'Sağlık raporu' kamuoyuna açıklanır. Türkiye'de böyle olmuyor. Daha önce de defalarca vurguladığımız gibi, 'Ölmüş padişahını uzun süre canlı gibi göstermiş' ve 'bunu yaptığı zaman zarfında, iktidar mücadelesini disiplin altına almış' bir 'devlet geleneği' Türkiye'de Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümünden bu yana, yine canlanmış durumda. Ecevit'in 'sağlık raporu' açıklanmıyor. Sağlık durumu, kamuoyundan (ve belki kendisinden de) saklanıyor. O yüzden, koca Ecevit, parmaklarını basın mensupları önünde, kameraların karşısında oynatarak 'Parkinson olmadığı' ve 'sağlıklı olduğu' mesajlarını iletmeye mecbur bırakılıyor. Ecevit gibi bir isim için hayli 'trajik' ve bir 'siyaset komedyası' oynandığı ölçüde de 'komik' bir durum. Ecevit'in 'sağlık raporu' açıklanmadığından, Parkinson olup olmadığını bilmiyoruz. Belki, gerçekten de değil. Ama, bir husus kesin: Ecevit, sağlıklı değil: yaşlı ve hasta. Ve, yine daha önce de vurguladığımız gibi, Ecevit'inkinden daha da 'vahim hastalık'; böyle bir durumdan kendini çıkaracak mekanizmaları çalıştıramayan 'sistem'in hastalığı. 70 milyonluk bir ülkenin kaderinin, adeta bir 'hasta Başbakan'ın sağlık durumunun seyri'ne ve her ikisi de 80'ine merdiven dayamış, birbirleriyle 'mutlu' ama ülkeye 'mutluluk veremeyen' bir karı-kocanın 'müşterek kararları'na tâbi tutulması; Türkiye ile Ankara'nın arasındaki mesafeyi daha da açıyor. Son bir buçuk aydır, hemen her hafta sonu Anadolu'nun bir farklı köşesinde, çeşitli eğilimlerden insanlarla birlikte vakit geçirdim. Ecevit'in sağlık durumuna ve Ecevit çiftine tâbi bir ülke haline gelmiş olmanın 'biriken öfkesi'ni yakından hissedebildim. Bunu farketmemek için, Oran Sitesi ile Başbakanlık arasında 'pervane böcekleri' gibi uçuşan ve gözü Ecevit'lerden başka kimseyi göremeyen medya mensubu ya da DSP milletvekili olmak gerekiyor. 'Durum'a yönelik biriken öfkeden, en fazla payını alan Rahşan Ecevit. Biraz da medyanın yönlendirmesiyle, Rahşan Ecevit yüzünden, Bülent Ecevit'in hataya sürüklendiği kanısı yaygın. Öfke, kendisini şu cins bir yargıyla dışa vuruyor: Rahşan Ecevit'in 'olumsuz etkisi' altındaki Bülent Ecevit, bu halde, hasta hasta, 'Başbakanlık koltuğuna yapışmış, kalkmıyor' ve bu yüzden 'ülkeyi hasta ediyor'. Bu, hayli yaygın olmakla birlikte, pek isabetli bir yargı değil. Unutulmamalıdır ki, Rahşan Ecevit, Bülent Ecevit ile aynı yaşta. 80'e iki kalmış durumda. O yaştaki insanların büyük bölümünün 'psikolojisi' ne ise, Rahşan Ecevit'inki de odur. Ayrıca, bu çifti yakından tanıyanlar; 'etkileyen'in her vakit Bülent Ecevit; 'etkilenen'in ise Rahşan Ecevit olduğunu gayet iyi bilirler. Dolayısıyla, 'eğri oturup doğru konuşalım': Ülke, Ecevitler yüzünden hasta değildir; 'hasta' olduğu için 80'ine merdiven dayamış bir çiftin –kimi zaman kaprisleri-ne 'müşterek kararları'ndan etkilenebilmektedir. 'Sistemik hastalık', zamanla 'kronikleşmiş' ve topluma da 'bulaşmış'tır. Peki, hem 'sistem'; hem 'siyaset' ve en önemlisi 'toplum', bu 'hastalık'tan nasıl çıkacak? Çıkabilecek mi? Türkiye, bundan yirmi yıldan fazla süre önce kaçmasında Ecevit'in büyük payı bulunan 'Avrupa Birliği treni'ni kaçırırsa; hastalık ağırlaşacağa benziyor. AB, bu anlamda 'Türkiye'nin ambulansı' gibi. Şöyle bir ihtimal söz konusu: Türkiye, -Allah göstermesin- 'hastalıktan çıkamayabilir'. Türkiye'yi 'duçar olduğu hastalık'tan, 'Sivil Türkiye' çıkarabilir. 'Sivil Türkiye', dinamizmini geçen hafta, geniş bir siyasi ve toplumsal yelpazeyi yansıtan 175 sivil toplum kuruluşunun çıkışıyla ortaya koymuştu. Bu 175 rakamı, bir hafta içinde daha da arttı. Türkiye'nin 'sağlıklı dinamiği' orada. Türkiye'nin 'duçar olduğu hastalık' ne? Tıpkı her yaşlıda olduğu gibi Ecevit'te de bulunduğu kesin olan, bir tür 'arterio skleroz'. Halk arasındaki adıyla 'damar sertliği', malum, ya damar yapısının bozukluğundan veya yaşlılıktan ötürü damarların kireçlenmesinden kaynaklanır. Bir psikiyatr, dün Kopenhag'a uçarken, bana, Ecevit'de 'vasküler demans' ihtimalinin de güçlü olduğundan söz etti. Yani, damarlardan ötürü, beyinde kireçlenme ve bir tür 'bunama' hali. 'Sivil Türkiye'ye karşı kendilerini ortaya atan 'derin devlet mensubu ya da fedaisi' 130 kişiye –anti-AB beyannamede kurumsal temsil gözükmüyor- bakıldığında, çarpıcı bir 'siyasi damar sertliği' ve 'siyasi demans' görüntüsü dikkat çekiyor. 'Turancılık-Kemalizm parantezi'nde gidip gelirken sersemlemiş, bunu 'Sultan Galiyevcilik' diye pazarlamaya çalışan dönek komünistlerden, ideolojik dayanakları çoktan erozyona uğramış, eski milliyetçi türevlerine uzanan bir yelpaze dikkat çekiyor. Aralarında 'eski askerler'den de bir demet. Bu arada, 'derin devlet profesörleri' de 130'un içine yerleşmişler. İdeolojik olarak tükenmiş, hiçbir 'gelecek projesi' sunamayan ve 'eski olmakta müttefik' –eski solcu, eski Turancı, eski milliyetçi, eski asker vs.- bir ekip. Başbakan'ın hastalığı, Türkiye'deki bir başka 'hastalığı' marke ediyor ve simgeliyor diyorduk ya; AB'nin ciddi ciddi Türkiye'nin 'gelecek projesi' olarak ortaya çıkması karşısında 'derin devlet'in Türkiye'sinin hastalığı' yani 'siyasi bunama', 130 kişide kendini gösterdi. Aslında, Bülent Ecevit'in hastalığının Türkiye için yararlı yanlarından biri bu olsa gerek: Ortaya çıkan iktidar boşluğunda, Türkiye'yi AB'ye doğru yönelten 'dinamikler'in etkisi karşısında, 'derin devlet'in –önemli bir bölümünün- alenen teşhis edilmelerini sağlayacak biçimde, kendilerini dışa vurması. AB'nin zorladığı 'şeffaflaşma', anlaşılan önce 'derin devlet'i ofsayta düşürdü. 'Derinler'den çıkıp, yüzlerini göstermeye mecbur kaldılar ve 'derin devlet'in bir hayli 'sığ' unsur 'istihdam ettiği' de böylece anlaşılmış oldu. Türkiye'de şu ara gelinen nokta –kim ne derse desin- 'derin devlet' açısından bir 'zaaf'; 'Sivil Türkiye' açısından ise azımsanmayacak bir kazançtır...
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |