|
|
Pişkin siyasilerin serüveni
Bunların anlayacağı dilin daniskası "bizim kuşak"ta var, amma buna tevessül edemeyiz. Ahlâk, terbiye ve köken itibariyle, bizler ayrı kulvarlardayız. Şerit değiştirmeden, yürüyoruz. Fakat, nihaî karar yerinde, biz bir arada olmayacağız!.. Çünkü, onlarda riya var, iki yüzlülük ve fitne-fücûr atalarından miras kalan bir "yaşam biçimi" olarak karşımızda durup tepiniyorlar. Tıpkı, Meşrutiyet Paşaları'nın "avenesi" karşısında, sergiledikleri tavır, ortaya koydukları "pişkinliği" ifade eden merhum Akif'in beyti gibi: "Bugün Allah'a söver, yarın biraz bol para ver!" "Hiç utanmaz, Protestanlara "Zangoçluk" eder." İşte bu kafadır ki, "Haluk"un "papaz" olmasına, Fatma Aliyye'nin kızının "rahibe" olarak yetişmesine sebeb olmuştur. Bu yetmemiş ki, bir kısım "rejimin bekçisi" adamların çocukları "Balerin" olsun diye Moskova'ya gönderilmişti. Bal gibi "Komünist" olup geri gelmişlerdi. Bir "Othello" veya bir "Kral Lear"ı sahnelesin diye Moskova'ya devlet parası ile gidenler, ardından "kızıl bir Marksist" olarak sahne almışlardır. Öte yanda, iyi bir "ressam" olsun diye, yurt dışına "devlet bursu" ile gidenler, geri geldiklerinde birer "Ateist" veya birer "Çıplak model" gibi halkın karşısına dikilmişlerdi. Kimi Paris'te "Eşcinsel"lerle yatıp kalktı, kimi de ABD'de okur-yazar havası içinde, "Marojuana" veya benzeri "zararlı alışkanlıklar" ortamında, "toplu seks" alemlerinde memleketin paralarını çar-çur etmişlerdi! Onlar "aydınların çocukları" idi. Tek parti yönetiminin İ ve Terakki cuntasının uzantısı olarak "Tophane kabadayıları" ile birlikte, ülkeye "muasır medeniyet" örnekleri sunacaklardı. Halkın çocukları, köylü ve kasabalının evladı ise, ırgat olacak, maraba ve kahyalıktan öteye geçmeyecek ve okumuş-yazmış "paşa-zadeler"in varisleri de onların "yazgısı" için, şiirler, dizeler, roman ve öyküler sergileyeceklerdi... O zaman da, hiç kimse "bu eğitim bursları"nın kaynağı nire? Ülke fakirlik içinde kıvranıp dururken, 'bu "zadegan veledleri"ne bu kadar burs nereden bulunup veriliyor?' diye soran olmamıştı! Olsa da, medya, resmi ağız ve imza yetkisi onlardaydı: Kılıfına uydurup, yön değiştirmeyi, haksız iktisabı bir "baba mirası" gibi gösterebiliyorlardı. Ta ki, bu ülkede 70'li yıllarda başlayıp, 80'li yılların "ihtilal-havaları" çalarken, bir uyanış ve diriliş alametine şahit olucu gelişmelere doğru bir yaklaşım ve değişim gözlendi. Artık, "Sünepe Müslüman tipi"nden eser yoktu. Uyanış ve diriliş, silkiniş ile dik duruş dönemi başlamıştı. Paris'te "Hoca Tahsin"den 130 yıl sonra, "Eyfel"de pusulalı seccade ile, "vakit namazı" kılacak bir nesil yetişmiş, Brüksel'deki "İslam Kültür Merkezi"nde, lisan dersleri, fıkıh ve tefsir konuları işlenir; ardından, siyah-beyaz, tüm ırkların bir "halitası" olarak, eşitçe namaz ve bayram vakitlerinde "kıyam"a durulurdu! Bu durum öyle taştı ki, artık ABD'nin 50 tür "eyalet"indeki yüksek okul ve üniversitelerinde "Müslüman öğrenci" potansiyeli, azımsanmayacak bir gelişmeyi ilan ediyordu: Bu durumdur, bu yüzyıllık bilgi yoksulu "kaşalot" artıklarını çileden çıkartan: -Niye Tayyip Erdoğan'ın çocukları, "özel" bursla dışarda okuyup, memlekete hayırlı birer evlad yetişmiş olsunlardı? -Niye, Çiller ailesi'nin Boğaz'da yalısı olsun, oğulları da karşı sahilde el sallayıp, denize dalarak, askerlik yapmasına kafa yormazken, bir başkasının bir "yalısı"nda, sahilde küçük bir "kayık"la sörf yapması niye hazmedilemezdi? Bu durumu "müşahhas" bir hale getirsek, şöyle bir "açmaz" ortaya çıkar: DYP lideri Çiller'in oğlu, Yeniköy sahillerindeki yalıdan Boğaz'a girip, kulaç vuracak, amma 54. Hükümet'in başbakanı Erbakan'ın oğlu Fatih'in böyle bir hakkı olmayacaktı! ANAP Genel Başkanı Yılmaz'ın oğlu, Almanya'da okuyacak, Alman faşizminin uzantısı gibi, "ayrıcalıklı bir sınıfın GS'lısı" olarak karşımıza çıkacak, amma Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Necmeddin Bilâl, "özel bursla" ABD'de okuyamayacak? Bu nasıl mantık ve bu nasıl zihniyet ki, bir küçük azınlık "gûruh" pastayı bölüşecek, kaymağı yiyecek, genç beyinleri de "Rakı masası mezesi" yaparak, yürüyüşü kontrol için, tarassut kulesinde tüneyecek!.. Öyle mi? Öyle kolay değil! Bu seçimler bunun isbatı olacak: Bakalım nasıl bir düzen ve ne gibi bir dirlik ve esenlik ortamı zuhur edecek? Yine yiyiciler ve iki yüzlüler mi su yüzüne çıkıp, liste başlarını işgal edecek? Yoksa, "kellim kellim lâ yenfa!.." kuralı üzere, eski tas eski hamam içinde, siyasî liderler halkı borç-harç içinde terletip duracak mı? Hele şimdilik susalım ve listelerin açıklanmasını bekleyelim ki, vurgun ve talancılar kadar, yalaka ve kakavan simalar ne gibi bir rota izlediğini görmüş olalım!.. Ondan sonra, ipleri pazara çıkanları teşhire koşalım!..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |