T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
BARUT

Hukuk, bir yönetimin barutu mesabesindedir, o yoksa, başka hiçbir şeyin önemi kalmaz. Bir ülkede belli bir hukuk rejimi yoksa o rejimin adı ne konulmuş olursa olsun, bir hiçtir. Hukuk, bir bakıma, belli bir ilkeler topluluğu demektir. O ilkelere herkesin riayet etmesi ve herkesin o ilkelere riayetinin sağlanması demektir. Eğer ortada 'ilke' adı verilen bir takım kurallar var ve fakat bu ilkeler (veya kurallar) bazıları için geçerli, bazıları için geçersiz sayılıyorsa, orada, aslında ilke de yok demek olur. O eski güzel söz bu yüzden hatırlanmalıdır: Bir millet küfürle bekasını sağlayabilir, fakat adaletsiz asla!

İlkelerin (hukuk ilkelerinin) herkese nesnel ve yansız ölçüler çerçevesinde uygulanması adaletin gereğidir. Eğer kurallar bazı insanlar için yürürlükte, bazıları için yürürlükte değilse, orada hukukun varlığından söz edilmesini ortadan kaldıran başka bir gerçekliğin yürürlüğü söz konusu olur. İmdi, yurttaşlar hakkında idarenin aldığı kararlar hakkında yargı yolu tıkanmışsa, üstelik yargı yolunun tıkalı olduğu o ülkede uygulandığı söylenen yasalara dayandırılarak ileri sürülüyorsa, orada bir hukuk rejiminin de, uygulanmakta olan yasaların hukuka uygunluğunun da, hukukî açıdan değersizliği ortaya çıkar. Bu öyle bir şeydir ki, orada uygulandığı söylenen hukuk rejiminin tümünü ilzam eder. Düşünme özürlü olan birisi için: 'Onun ne kadar güzel bir kafası var' demekteki ironi neyse, hukuk ilkelerinden herhangi birinin aksaması da, o hukuk rejimi için odur: bir tek ilkenin aksak oluşu bütün bir organizmayı, bütün bir rejimi etkiler.

Halkının giyim kuşamından ar eden bir rejim (veya bazı insanlar) kendilerine göre bir yasa düzeni icat etseler, kendi keyiflerine göre düzenlemelerde bulunsalar, bu düzenlemelere göre cezalandırdıkları insanlarını yargı mercilerine müracaattan men etseler, böyle bir yönetim de yönetim adını alır, ama o yönetime hukukî yönetim adı layık görülebilir mi, sormak lazım.

Böyle bir ülkede yanlışlık, devletin her şeyi bileceği ve yurttaşları için gerekli olan her şeyi bizzat kendisinin sağlayabileceği varsayımından kaynaklanıyor. Devletin iyi niyetinden belki sual edilemez, fakat devlet denilen kavram son tahlilde, bazı insanların kararlarına müncer olmuyor mu? Devlet erkini elinde tutanların kendi kişisel görüşlerini dikte etme durumunun içinde bulunmuyor mu? Fakat bu durumda bulunanlar, hukuk alanında yurttaşları arasında farlılık gözetiyorsa, hoşuna gidenlere serbestîlik, hoşuna gitmeyene yasaklılık getirme yetkisini kendinde görebiliyorsa, o yönetimlerde arada bir milletvekili seçimi yapılsa, milletvekillerinin oluşturduğu mecliste yasalar çıkartılıyor olsa da, bütün bu mekanizmaların, erki gerçekten elinde bulunduran güç odakları bakımından sadece pahalı birer oyuncak olduğunu söylemek icap eder. Ve aslında bir kere barutun olmadığı tespiti yapıldıktan sonra, başka şeyden bahsetmek abesle iştigal etmek olur.


1 Eylül 2002
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED