|
|
İslam ve Demokrasi (1)
N. Düzel'in, Prof. Dr. Murat Çizakça ile yaptığı röportajda önemli konulara girilmiş, tespit ve değerlendirmeler yapılmıştır. Değerli ilim adamımızın tespit ve değerlendirmelerinden bazılarına itirazlarım, bazılarına da katkılarım olacak: "M.Ç.- Tayyip Erdoğan'ın bazı konuşmaları insanlarda acaba radikal mi diye bir şüphe yaratıyor. İçki yasağıyla ilgili son söyledikleri radikaldi. Sadece özgürlükleri kısıtlayıcı ve demokrasiye aykırı değil, İslamiyet'e de aykırıydı. Çünkü Peygamber dahi, 'Tanrı' ile kul arasına giremez. Nerede kaldı ki devlet girecek. N.D.- Erdoğan, Fatih Altaylı'ya, iktidara geldiklerinde Milli Piyango gibi şans oyunlarında da 'caydırıcı' olacaklarını söyledi. Yasaklamanın yeni adı 'caydırmak' mı oldu? M.Ç.- AKP'nin demokrat ve özgürlükçü olduğuna, insanları ikna edebilmesi için ciddi bir programa ihtiyacı var. Ama benim bildiğim hâlâ doğru dürüst bir ekonomik programı bile yok. Eğer AKP daha özgürlükçü bir tutum gösterirse liberal İslam'a kayabilir. Liberal İslam ise rejim sorunu getirmez." N.D- Dindar demokratla radikal İslam arasındaki farklar nelerdir? M.Ç.- Radikal İslam, şeriatın en doğru, en yüksek hukuk sistemi olduğuna inanır ve bir kere iktidara geldiğinde de asla gitmemeyi düşünür. Erbakan, 'kanlı mı, kansız mı geleceğiz' demişti. Silah zoruyla mı yoksa seçimle mi gelecekleri bir ayrıntıdır. Ilımlı ve liberal İslam ise dindar demokratların tezidir. Bunlar, İslami diktatörlük dahil her türlü diktatörlüğe karşıdır, iktidara gelmenin ve gitmenin seçim yoluyla olacağını baştan kabul ederler." Çizakça Hoca'nın ılımlı ve radikal İslam tanımlamaları, bu terimlerin mâna ve mahiyetlerini tam olarak yansıtmıyor. Radikal İslam tanımında iki unsur var: a) Şeriatın en doğru, en yüksek hukuk sistemi olduğuna inanmak. b) Bir kere iktidara geldiğinde asla gitmemeyi düşünmek. Bu iki unsurdan birincisi hem radikal hem de ılımlı İslam'da vardır, olmalıdır; bu inanç olmadan İslam olmaz. Şeriat, Kur'an ve Sünnet'e dayanan, ya bu kaynaklarda geçen açık ifadelerden veya yoruma açık ifadelerin yorumundan elde edilen hukuktur. Bu hukukun kurallarının Allah'a ait olduğuna, vâzı'ının Allah olduğuna inanılır. Yoruma açık olanlarda yapılan yorum ile kıyas yoluyla elde edilen kurallar da, ictihadı (yorumu ve kıyası) yapan alim ile onu izleyen halka göre ilâhîdir; ictihad yoluyla Allah'ın muradının böyle olduğu sonucuna varılmıştır. Ahkâmın (bazı hukuk kurallarının) zamanın şartlarına göre değişebilir olması bu inanca aykırı değildir; eski ictihad da Allah'ın buyruklarından çıkarılmıştır, yeni ictihad da; bu sebeple bütün şeriat "en yüksek, en doğru hukuk sistemidir". İkinci unsur "iktidara gelince bir daha gitmemek" idi. Şeriata dayalı yönetim aktörlerinin (başkan, yardımcılar, diğer seçilen ve atanan yöneticilerin) yeni seçimler ve atamalarla değişmesi (bu mânada iktidara gelenlerin gitmesi), hem radikallere hem de liberallere göre mümkündür; hatta bazen zaruri, mecburi hale gelir. Şeriata dayalı yönetimin değişmesi ve yerine laik (dini referans olarak almayan, kabul etmeyen) bir yönetimin gelmesi söz konusu olduğunda her doğru İslam anlayışı buna karşı çıkar. Müslümanlar'ın gücü yeterse toplumu İslam'ın kurallarına göre yönetmek isterler; inanıp yapmak istemeyen müminler ile inanmayan vatandaşların hak ve özgürlükleri de İslam'ın kurallarına göre belirlenir. Radikal İslam(cılar) ve lİberal İslam(cıların) farkı, bana göre burada kendini gösterir. Radikal İslamcılar, gerektiğinde şiddeti ve gücü kullanarak iktidara gelmek, ülkeyi şeriat esaslarına göre yönetmek isterler. Liberal İslamcılar ise ya -kendilerine göre daha iyi ve doğru olana- güçleri yetmediği için veya laik-demokratik sistemi İslam'a uygun buldukları için laik demokratik rejimlerin hakim bulunduğu ülkelerde iktidar olmak ve bu rejime göre ülkeyi yönetmek, bu arada İslam'ın amaçlarına hizmet etmek isterler. AKP baştan beri bir din partisi olmadığını, din eksenli siyaset yapmayacağını, laik demokratik rejimi benimsediğini, ancak hem laikliği hem de demokrasiyi Batı standartlarında uygulayacağını açıkça ifade ediyor. Parti başkanının içki ve kumarla ilgili açıklamaları da -kendisi tarafından- dine değil, Anayasa'ya ve kanunlara dayandırılıyor. Parti başkan ve üyelerinin, İslam'ı referans olarak göstermeden, mevcut rejim içinde (rejimin meşru gördüğü sınırlar dahilinde) kendi inanç ve kanaatlerine uygun tasarruflarda bulunmaları, partinin liberal İslamcılar'ın değil, dindar Müslümanlar'ın partisi olduğuna delil ve işaret olur. Bana göre AKP, liberal İslamcılar'ın değil, daha ziyade dindar Müslümanlar'ın partisi gibi gözüküyor. Liberal İslamcı olsalardı amaçlarını ve programlarını, ictihad yoluyla İslam'a uydurmaları, İslâmî olduğunu açıklamaları, iddia ve ispat etmeleri gerekirdi. Müslüman'ın ve İslâmî devletin içki ve kumar gibi İslam'a göre haram olan şeylere karşı çıkması ve bunların engellenmesi için çaba göstermesi İslam'a aykırı değildir, Allah ile kulun arasına girmekle de bir ilgisi yoktur. Allah ve Resulü, haramların açıkça işlenmesini engellemek görevini Müslümanlar'a vermiştir; Müslümanlar güç ve imkanlarına göre bu ödevi yerine getirirlerse Allah ile kul arasına girmiş olmazlar, Allah'ın emrini yerine getirmiş olurlar. Peygamberimiz de bunu yapmış, sarhoş olarak toplum içine çıkanları cezalandırmıştır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |