|
|
Tayyip Erdoğan ve İnsan Hakları Mahkemesi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Tayyip Erdoğan'ın açtığı davanın, "kabul edilebilir" olduğuna ve Türkiye'den savunma istenmesine karar verdi. Bu savunmaya cevap verecek olan AKP Hükümeti ve onun adına Başbakan Abdullah Gül'dür. Şimdi tartışılan Tayyip Erdoğan bu davaya devam etmeli mi yoksa vaz mı geçmeli konusudur. Zira, Abdullah Gül AKP iktidarının Başbakanı'dır. Tayyip Erdoğan ise aynı partinin genel başkanıdır. Hâl böyle olunca "davalı ve davacı aynı olduğu için bu dava düşebilir" diyenler vardır. Ancak, konuya bu şekilde yaklaşmak devlet mefhumuyla, iktidar sahibi olanların şahsiyetinin birbirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Evvela dava Tayyip Erdoğan'ın şahsi davasıdır ve Başbakan'ın şahsına değil T.C. Devleti aleyhine açılmıştır. T.C. Devleti ise sadece hükümetten ve hükümet de sadece Başbakan'dan ibaret değildir. Hükümet deyimi, yasama, yürütme ve yargı organlarının bütününü kapsar. Bu yönüyle bakılınca, davacı ile davalı arasında ayniyet yoktur. Abdullah Gül bu davaya devlet adına muhatap olmak durumundadır. Bu davadan vazgeçip vazgeçmemek, Tayyip Erdoğan'ın şahsını ilgilendirir. Ancak, davadan vazgeçmek onun şahsi bir meselesi olarak algılanmamalıdır. AİHM kararlarının üç sonucu vardır: Bunlardan birincisi, mağdur olan davacıya tazminat ödemek suretiyle mağduriyetinin giderilmesi veya hafifletilmesidir. İkincisi, mahkum olan ülkenin AİHM kararı doğrultusunda hukuk mevzuatını düzeltmesi sorumluluğudur. Üçüncüsü de, devletin, ödediği tazminat için, olaya sebep olanlara rücu edebilmesi hakkı ve sorumluluğudur. Bu üç sonuca baktığımız zaman diyebiliriz ki, bu sonuçlardan sadece tazminat ödenmesi konusu Tayyip Erdoğan'ın şahsi meselesidir. Diğer iki sonuç kendi şahsını değil, amme düzenini ilgilendirmektedir. AİHM sadece devlet tarafından mağdur edilen şahısların mağduriyetlerinin telâfisi için kurulmamıştır. Bu mahkeme Anglosakson Hukuk Sitemi'nden esinlenerek case law usulünü benimsemiştir. Bu hukuk sisteminin önceden belirlenmiş yazılı bir kanunu yoktur. Mahkeme, önüne gelen her olay için, serbestçe ve hakkaniyete uygun gördüğü kararı verir. Ancak bu kararlar, ileride verecekleri kararlara kaynak teşkil eder. İçtihat oluşturur. AİHM'nin Tayyip Erdoğan hakkında vereceği kararın da üç türlü sonucu olacaktır: Kendisine tazminat ödenmesi, Türkiye'nin varsa, insan hakları sözleşmesi'ne uymayan mevzuatını değiştirmesi yükümlülüğü ve bunlardan daha önemlisi de T.C.'nin ödediği zararları buna sebep olanlardan geri alması. Anayasamız'da ve mevzuatımızda son yapılan değişikliklerle, devletin, AİHM kararları dolayısıyla ödediği tazminatı, olaya sebep olan memurlardan geri alabilmesi yolu açılmıştır. Tayyip Erdoğan'nın siyasi haklarının kısıtlanması sebebiyle mağdur edildiği iddiası vardır. Bazı hukukçulara göre, Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu, yetkisi olmadığı halde, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını temyiz etmiştir. Gene bazı hukukçuların iddialarına göre Yargıtay'ın, başsavcının başvurusunu inceleme yetkisi yoktur. Bazı hukukçulara göre ise Yüksek Seçim Kurulu hatalı hareket etmiştir. Bütün bunlar AİHM'den Tayyip Erdoğan lehine karar çıktığı takdirde tartışılacak konulardır. Kısaca söylemek gerekirse, Tayyip Erdoğan tarafından AİHM'ye açılmış olan dava, onun şahsı ötesinde Türkiye'de yeni bir uygulamanın başlangıcı olacaktır. Bu karar, ilerideki uygulamalara ışık tutacak bir içtihadın oluşmasına imkân sağlayacaktır.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |