T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Büyük gazetenin büyük yazarı...

Büyük bir gazetenin yayın yönetmeni şöyle yazmış: "Beklediğim tahrik dün Tayyip Erdoğan'ı destekleyen gazetede şu yorumla geldi: 'Bu seçimde Tayyip Erdoğan'a gelecek oylar 28 Şubat'ın rövanşıdır'..."

Yazarın sözünü ettiği gazete Yeni Şafak, yazar ise Akif Emre...

Akif Emre'nin görüşlerini değerlendirmek bana düşmez, ama hatırladığım kadarıyla yazısında Emre öneri getirmekten çok bir tespit yapıyordu. Her neyse; aslında beni ilgilendiren bu değil; tersine ünlü yazarın kendisini ele veren mantığı....

Yazar diyor ki "bu tehlikelidir, daha önce Erbakan bu tuzağa düşmüştü, Erdoğan düşmesin..."

Ekliyor: "Erdoğan'a yönelen oyların neye tepki olduğu çok net şekilde bellidir: Yolsuzluklar, ekonomik kriz, kendini yenileyemeyen, bu yolsuzluklarla mücadelede yetersiz kalan merkez siyasetçiler..."

Ve bu tespitleri sosyoloji bildiğini ima ederek yapıyor.

Elbet sosyoloji biliyordur; biliyorsa bu tespitin sosyolojiden alacağı notun epey düşük olduğunun da farkındadır.

"Yolsuzluklar ve bunlarla mücadele etmeyi beceremeyen merkez partiler" gerçeğinin seçmen tepki davranışlarını belirleyen bir faktör olduğu elbette doğru.

Ancak bunun belirleyici tek faktör olduğunu iddia etmek, bu tek faktörü diğer faktörleri bastırmak için ileri sürmek; sadece olanı hiçbir şekilde okuyamamak değildir, aynı zamanda siyasi bir manipülasyon girişimidir.

Zira bu durumda toplumun sorunsuz, talepsiz, zümresiz, hatta insansız olduğunu varsayarsınız; siyasetin işletmesiyle değil, sadece işletmecileriyle sorunu bulunduğunu sanırsınız.

Yolsuzluğun yanına yoksulluğu eklemek gerekmez mi örneğin? Ya da toplumdaki her geçen gün fiilen artan ve sembolik olarak basın tarafından inanların kafasına kakılan kültürel ve ekonomik uçurumları... Örneğin tekel düzeni altında ezilen Anadolu sermayesini... Örneğin gecekondularda kent hukukundan, kent imkanlarından uzakta oturanları... Örneğin Kürtleri ya da metropollerin Kürtlerini... Örneğin aile mensuplarıyla sayısı yüzbinlere vuran tesettürlü öğrencileri... Veya merkez basının bizzat bu yazarın eliyle şirazesinden çıkarılmış, tarihin gördüğü en büyük etik sorunlardan birisini ifade eder hale gelmiş çıkar, rant, baskı endeksli yayın politikalarını, bu çerçevede kişilere, görüşlere, inançlara yönelik yargısız infazları, aşağılamaları...

O yazar bu unsurların hepsinin neden tek bir kümede toplandığını ya da tepki oylarının neden bir başka partiye değil de AKP'ye yöneldiğini hiç düşünmüş mü?

Sırca köşkünden çıkıp da, etrafında kümelenen işadamları, gazeteciler dışındaki insanların fikirlerini hiç merak etmiş mi acaba? Anadolu'da bir çok yerde Tayyip Erdoğan'ın sadece duruşuyla ve yaşadıklarıyla bir kahraman olarak algılanmasının nedenini biliyor mu? Ya da Erdoğan'ın, Erbakan gibi ayetullah gücünde bir lideri onun sahasında siyasetten silinme noktasına nasıl getirebildiğini sorgulamış mı? Kendisine hiç soruyor mu acaba, yıllardır desteklediği Yılmaz neden partisinin yüzde 5'lere indiğini itiraf edecek duruma düştü? Eğer yolsuzluklar yüzündense o zaman o kendisi de, en azından göz yumarak, destekleyerek o yolsuzların parçası olmadı mı?

Keşke sosyoloji ya da Türk toplumunun yapısı ve değişim hızı onun sandığı kadar basit olsaydı.

Şimdi şu çok açık:

3 Kasım seçimleri elbette 28 Şubat'ın rövanşı haline getirmemelidir. Nitekim siyaseten getirilmesi de mümkün değildir. 1999 seçimleri bunun en açık kanıtlarındadır, zira su seçimler 28 Şubat meselesinin içinde yer alan, yandaş ya da mağdur tüm partileri cezalandırmıştır.

Ama şu da bir veri: Bugün siyaset arenasının alt üst olmasında, seçmen davranışlarının tepkilere endeksli hale gelmesinde, daha da önemlisi seçmenin oy atarken genel kamu çıkarından çok siyasi liderlerle kurduğu bire bir özdeşlik ilişkisini önemsemesinde 28 Şubat'ın ve bu zat gibi 28 Şubatçıların vebali büyüktür.

Evet bu seçimlerde siyasi açıdan 28 Şubat'ın esamesi okunmayacak. Ama sosyolojik açıdan 3 Kasım seçimleri 28 Şubat'ın öncesi ve sonrasıyla derinleştirdiği toplumsal merkez ve toplumsal çevre gerilimi üzerine oturacak.

Ve bu gerilim, bu yazar gibiler siyasete müdahale etmekten vazgeçerse, yani siyaset demokratikleşirse, yani devlet sivilleşirse çözülecektir.



29 Ağustos 2002
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED