|
|
Sonunda olacağı buydu...
1971'de yayımladığı “Adalet Kuramı” adlı kitabıyla adından çok söz ettiren Amerikalı düşünür John Rawis'ın “Cehalet Perdesi” olarak adlandırdığı metaforla anlatmaya çalıştığını hatırlamanın tam sırası. Söz konusu metafor özetle şöyle bir durumu kurguluyor: Bireyler bir toplum sözleşmesi çerçevesinde içinde yaşayacakları toplumun adil bir toplum olma koşullarını araştırıyorlar. Burada söz konusu olan liberal bir toplum anlayışı tabii ki. Dolayısıyla herkesin “kendi çıkarını” düşündüğü peşinen kabul edilmiş durumda. Bu önkabulün sonucu olarak da, hiç kimsenin bir “ortak iyi”yi kendi çıkarının üzerinde tutması ya da diğerleri için özveride bulunmaya gönüllü olması gibi ilkeler söz konusu değil. Ancak Rawis'a göre, bu önkabullerden itibaren bile ortaya bir “adil toplum” çıkabilir. Bir tek koşulla: İnsanların sözleşme öncesinde kurulacak toplumun hangi noktasında, hangi odağında olacaklarını (yani hangi sınıfa dahil olacaklarını, hangi sosyal kategoride yer alacaklarını) önceden bilmelerini engelleyen bir “Cehalet Perdesi”nin mevcut olması. Böylece insanlar, herhangi bir “yerde” olan bir bireyin başına gelebilecek bir olumsuzluğun (tombaladan çıkar gibi) kendileri için söz konusu olabileceğini de kabul etmiş olarak adımlarını ona göre atacaklardır. Dikkat ederseniz Rawis'ın geliştirdiği bu metafor bireylerin tamamen “bencil” diyebileceğimiz isteklerinden dolayı bile bir “adil toplum”u mümkün kılabilmektedir. Hani söz konusu yaklaşımı epeyce sulandırarak söyleyecek olursak, aşağı yukarı “Gülme komşuna, gelir başına!” durumu! Şimdi felsefeyi bırakıp memleketimize dönelim: Siz söyleyin, 4 Kasım öncesi kendilerinden “merkez partileri” olarak söz edilen siyasi oluşumların “baraj” korkusuyla içine düştükleri gülünç çaresizlik “Cehalet Perdesi” metaforundan ne derece habersiz birer “cahil” olduklarını ortaya koymuyor mu? Eeee, hayat böyle; on yıllarca içinde doğmuş olduğun “sınıf” ya da “sosyal kategori”nin sana sağladığı avantajlardan kimseye koklatmadan sonuna kadar bencilce yararlanıp, “Cehalet Perdesi”ne filan hiç kafa yormadan “ötekiler”i aklına bile getirmemişsen şimdi aklın fikrin “ittifak”a çalışmaya başlar! Yanlış anlaşılmasın, Rawis açıklamaların yaparken “ötekini dert edinmek” gibi “empati”yi çağrıştıran kavramlar filan da kullanmıyordu. Çizdiği çerçevede bireyler -bırakın “empati”yi filan bir kenara- sırf “kendi çıkarları” açısından hareketle bile adımlarını dikkatli atmalıydı. Ama siz şu “bizimkiler”e bir bakın; kısa vadeli çıkarları gözlerini nasıl bürümüş ki, eğer “oyun” olması gerektiği gibi oynanmazsa iki adım ötesinde kendilerinin de pekâla yanabileceği akıllarına bile gelmemiş... Başkaları epeyce yüzdelerle “baraj” altında kalıp milletin milyonlarca oyu telef olduğunda demokrasinin saat gibi çalıştığını ileri sürenlerin AK Parti “kâbusu” karşısında içine düştükleri şu çaresizliğe bakın... Ve iş dönüp dolaşıp -hiç şakası yok- sadece AK Parti milletvekillerince doldurulacak bir Meclis'in ciddi ciddi konuşulmasına gelmiş. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama bana göre asıl “kâbus”la işte o zaman karşılaşılacak. Düşünün, ne adaletsiz ve de ne komik bir manzara. Ülkenin merkez sağı, merkez solu, AB'cisi, AB redcisinin balkonları doldurduğu bir Meclis'te grup toplantısı yapar gibi toplanmış sadece AK Partili milletvekillerinden oluşmuş bir genel kurul... Şaka değil, bu tablonun gerçekleşebilme yüzdesi ortada dolaşan anket sonuçlarından hiç mi hiç düşük değil. Alın işte o zaman önünüze “genç” mi “ihtiyar” mı (ya da en iyisi “komik” mi) bulduğunuz “Cumhuriyet”i ve düşünün! Bir “Cumhuriyet” -hem de eloğlununkilere kıyasla daha “dünkü çocuk” yaşında olmasına rağmen- kötü emel sahibi kötü ellerde bu kadar kısa süre içinde ancak bu derece “yaşlı” bir hale getirilebilir. İşlemeyen, sorun üretmekten sorun çözmeye vakit bulamayan, olur olmaz sürekli konuşmaktan düşünmeye fırsat bulamayan, akıllı rejimlerin toplumun nabzını tutabilmek için önemli bir fırsat olarak değerlendirdikleri “seçim”i gülünç bir oyuna dönüştüren “yaşlı” bir cumhuriyet... Toplumun karşı karşıya bırakıldığı bu “kâbus” beklentisi karşısında tek tesellimiz AK Parti yönetiminin sadece partilerine mensup milletvekillerinden oluşan muhalefetsiz, yani “tek yürek” bir Meclis ile karşılaşılması durumunda hemen erken seçime gideceklerini açıklamış olmalarıdır. Görüyorsunuz, haklarında söylenmedik laf bırakılmayanlar herkesten çok daha insaflı ve adaletli. Haksız mıyım? Bu fırsatı hangi merkez sağ ya da sol elinin tersiyle iterdi!
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |