T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Beyaz Türkler" ya da küreselleşen neo-paganizmin Türkiye cemaati

Modern tarihimiz boyunca, Türkiye'nin kaderine başlıca iki aktör yön veriyor: Birincisi, laiklik; ikincisi de, İslâm.

Madalyonun görünen yüzünde, Türkiye'nin kaderini belirleyen tek aktör var: Laiklik. Ancak madalyonun bu görünen yüzü, gerçekte Türkiye'nin resmini tam olarak yansıtan bir tablo sunmuyor bize. Çünkü bu tablo, türlü fırça darbeleriyle çizilmeye, el yordamıyla ve zoraki olarak oluşturulmaya çalışılan, son derece yanıltıcı ve sanal bir tablo. Çünkü bu tablonun baş aktörü laikliğin, tarihsel olarak da, kültürel olarak da, sosyolojik olarak da bu toplumda kökeni de, kökeni olmadığı için de karşılığı da yok. O yüzden Türkiye'nin geleceğini bu tabloya bakarak belirlemeye çalışanların bugüne kadar sürekli olarak hayal kırıklıklarıyla ve hüsranla karşılaştıklarını ve bugünden sonra da hep aynı şeyle karşılaşacaklarını artık görmek gerekiyor.

Bir de madalyonun öteki yüzü var: İşte gerçek Türkiye tablosu burada gizli. Bu tablonun ilk bakışta görünmeyen ama her şeyin, onun etrafında döndüğü, lehte veya aleyhte geliştirilen tüm söylemlerin ve eylemlerin ona göre yapıldığı tek aktörü ise, İslâm.

Yaklaşık son 30 yıldan bu yana, bu iki Türkiye tablosu arasındaki gerilim yoğun bir şekilde yaşanıyor. Son 20 yılda ve özellikle de 1995 seçimlerinden sonraki beş-altı yıllık süreçte bu gerilim, hızla tırmanmaya başladı. Ve sonunda bu iki tablonun gerçek aktörleri biraz daha görünür hale geldi.

Birinci tablo, Türkiye'nin gerçek tablosu değil/di: Türkiye'de küçük bir elit tarafından tepeden monteleme yöntemiyle, türlü mühendislik projeleriyle icat edilmeye çalışılan sanal bir tablo/ydu.

Oysa ikinci tablo, bastırılmaya, yok edilmeye çalışılan (her ne kadar biçim bozumu ve sığlaştırma çabalarına maruz kalsa da) her şeye rağmen sosyolojik, epistemolojik ve ontolojik kökeni ve gerçekliği olan bir tablo.

İşte Türkiye son beş-altı yıldan bu yana teorik aktörü laiklik olan sanal tablonun siyasî, kültürel ve ekonomik fiili / pratik aktörleri tarafından büyük bir ameliyata tabi tutulmaya (kimyası, yani İslâm'la ilişkileri bozulmaya) çalışılıyor. Ancak bu tablo sanal olduğu için, kökeni ve gerçekliği olan ikinci / gerçek Türkiye tablosuna ne kadar müdahale ederse, o kadar sanallığı suyüzüne çıkıyor ve bu sanal Türkiye tablosunun aktörleri de kaçınılmaz olarak tuhaf ama hem kendilerine, hem de Türkiye'ye pahalıya patlayacak panik psikolojileri geliştiriyorlar sürekli olarak.

Kemal Derviş, şimdi bu sanal Türkiye tablosunun başaktörü ve Türkiye'deki nevzuhur, sanal ve gettolarda yaşayan "Beyaz Türkler"i temsil ediyor. "Beyaz Türkler", medya-siyaset-mafya / ekonomi üçgeninde örgütlenen bir kast sisteminden oluşuyor.

Beyaz Türkler'in kimlikleri, âmentüleri ve duyarlıkları, ikinci Türkiye tablosunda yer alan gerçek Türkiye'ninkiyle handiyse taban tabana zıt ve çelişen bir görünüm arzediyor. Beyaz Türkler'in kimliklerinin de, âmentülerinin de, duyarlıklarının da daya(n)dığı, yasla(n)dığı ve besle(n)diği üç temel dinamik var: Para, iktidar ve haz veya hazzı daha bir hızlandıran ve hazlandıran hız. Üçü de ayartıcı, baştan çıkarıcı ve kaypak/laştırıcı çürük, tabansız, yersiz-yurtsuz dinamikler bunlar. Aslında meseleye birazcık yakından bakıldığında bunların dinamik değil, dinamit olduğu görülecektir.

Her şeyden önce bu dinamiklerin veya dinamitlerin, postmodern söylemlerle ve pratiklerle birlikte yeni-paganizm ("yeni-putperestlik") biçimleri olarak tüm küre sathına yayılmaya çalışıldığına dikkat çekmek gerekiyor. Artık yeni-paganizm biçimlerinin hâkim olduğu veya hâkim kılınmaya çalışıldığı dünyada kutsallarımız yok oluyor; para, iktidar ve haz / hız şeytan üçgeninde üretilen ayartıcı, şaşırtıcı, baştan çıkarıcı, uyuşturucu / sarhoş edici sahte, din-dışı kutsallar hayatımıza hâkim olmaya ve yön vermeye başlıyor.

Yeni-paganizm'in âmentüsü; para, iktidar ve haz / hız dinamikleri / dinamitleri. Dolayısıyla para, iktidar ve haz / hız temelleri üzerinde yükselen yeni paganizm biçimlerinin yeri-yurdu da, âidiyet duyduğu bir coğrafyası da, bir kültürel coğrafyası da yok. Oysa bu, dünyayı Amerika'nın yeni dini yeni-paganizm biçimleri doğrultusunda tektipleştiren, düzleştiren ve dolayısıyla küresel azgın bir azınlığın çıkarlarını garanti altına almayı eksene aldığı için de dünyanın ekonomik, siyâsî, kültürel dengesini bozan ve daha da bozacak olan tehlikeli, nevzuhur bir durum.

"İşte Türkiye'de önce 1980'lerde büyük ölçüde iş dünyasında yuppi tipi olarak, sonra medya / magazin dünyasında "yeni aristokrasi" tipi olarak zuhur eden "Beyaz Türkler", Kemal Derviş'le birlikte şimdi de siyaset dünyasına da hâkim olmaya soyunuyor.

Paganizm, sekülerlik / laiklik ve barbarlık arasında yakın ilişkiler var. Paganizm'in dölyatağı sekülerliktir. Sekülerleştikçe paganlaşmak, paganlaştıkça da barbarlaşmak kaçınılmaz hale geliyor.

Türkiye'de medya-siyaset-mafya / ekonomi dünyasına hâkim olan Beyaz Türkler'in âmentüsü ile Amerika'daki, Madagaskar'daki veya Japonya'daki medya-siyaset-mafya / ekonomi dünyasına hâkim olan azgın azınlığın âmentüsü ilk kez örtüşmeye başladı: Para, iktidar ve haz / hız. Bu küresel azgın azınlığın tartışmasız dini, yeni paganizm biçimleri. O yüzden sekülerleştikçe paganlaşıyor, paganlaştıkça da barbarlaşıyorlar: Örnek: Küreselleşen sefalet, yoksulluk, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk düzeni, bunları hiç rahatsız etmiyor.

Bu yüzden Türkiye örneğinde olduğu gibi tüm bu olup bitenlere karşı gerçek Türkiye tablosunun Beyaz Türklerin zorla hâkim kılmaya çalıştıkları sanal Türkiye tablosunu silikleştireceğinden, silip süpüreceğinden korktukları için panik psikolojisi ile hareket ederek medya-siyaset-mafya üçgeninde Türkiye'nin geleceğini karartacak, Türkiye'nin aslî dinamiklerini dinamitleyecek, Türkiye'nin kimyasını bozacak yani İslâm'la ilişkilerini sıfırlayacak ve sonuçta Türkiye'yi her bakımdan çökertecek son derece tehlikeli postmodern bir oyun oynuyorlar.

Panik psikolojisiyle hareket edenler, kâbus görmekten kendilerini kurtaramazlar. Bakalım küresel neo-panizmin Türkiye Cemaati "Beyaz Türkler" ve kendi küresel ve yerel cemaatleri arasında kurmaya çalıştıkları ittifaklar, ikinci ve gerçek Türkiye tablosunun aktörleri tarafından püskürtülebilecekler mi, yoksa ikinci tablodaki gerçek Türkiye'yi "arkadan dolaşıp tuş" mu edecekler?

Çarşamba günü, Rıfat Bali'nin "Beyaz Türkler"in arkeolojisini yaptığı başarılı bir araştırmacı gazetecilik örneği olan "Tarz-ı Hayat'tan Life Style'a" başlıklı kitabıyla bu tartışmayı sürdürüyoruz.


12 Ağustos 2002
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED