|
|
Derviş, "atanmışlık"tan "seçilmişlik"e geçebilir mi?
Yarını görebilmek mümkün müdür? Herhalde mümkün değil.. "Zaman Makinası" veya "Zaman Tüneli", henüz bilim-kurgunun ilgi alanında.. Ama yarını hayal etmek kolay.. Hatta, bu hayale biraz bilimsellik katıp, buna "Fütürizm" demek de mümkün.. Bazıları da, yarını şekillendirmeye çalışırlar.. Bunlara, "Toplum Mühendisleri" diyoruz.. Kendi yaşam süremizde, yarınların hiç beklendiği gibi olmadığını, defalarca gördük.. Hep, 1946'da "Çok Partili Demokrasi"ye geçme kararı alındığı gün, biz Türklerin neler hayal etmiş olduğumuzu düşünürüm.. Veya 1950'nin 14 Mayıs günü, 27 yıllık CHP'nin "Tek Parti" iktidarı sona erdiği zaman, o günü yaşayan milyonlarca Türk, kimbilir nasıl bir yarının hayalini görmüştü.. Aslında biz Türklerin yakın tarihi, bir anlamda "Hayal kırıklıklarının tarihi"dir de.. İdam edilen başbakanlar, yasaklanan düşünceler, askeri darbeler, ekonomik krizler, iflaslar, v.b.. Bu arada tabiî iyi şeyler de oldu.. Türkiye büyüdü.. Sahip olmayı hayal bile etmediğimiz kolaylıklar ve uygarlık araçları, insanlarımızın hizmetine sunuldu.. Planlamacıların bütün rakamları, gerçekler karşısında küçük kaldı.. Ama hiç unutmayalım.. Dünyada, tek başımıza değiliz.. Kendileriyle yarıştığımız, rekabet ettiğimiz ülkeler, bizi pekçok alanda geçti.. Şimdi yeni bir dönüm noktasındayız.. Önümüzde sosyo-politik kaderimizin yeniden belirleneceği bir 3 Kasım Genel Seçimi var.. Acaba 4 Kasım sabahında, Türkiye'nin siyasi yapısının nasıl olacağını görebiliyor muyuz?. Daha ötesi.. 4 Kasım 2003 yılında, yani genel seçimden bir yıl sonra, Türkiye'de neler değişmiş olacak? Bazılarımız, anketlere, nabız yoklamalarına bakarak 4 Kasım 2002 sabahını anlamaya çalışmakta.. Bunların arasında, Kemal Derviş de var.. Kamuoyu yoklamalarında uzman olduğu varsayılan dostumuz Tarhan Erdem'le birkaç saat başbaşa görüşmesi, bunun kanıtı.. Ama Derviş ve ona yakın bir kesim, sadece ne olacağını tahmin etmekle yetinmiyor.. "Acaba olacakları değiştirebilir miyiz" şeklindeki mühendislik çalışmalarının yapıldığı da biliniyor.. Birbirine hiç uymayan siyasi parçaları, "İttifak" adı altında birleştirme çabaları da var gündemde.. Bütün bu gelişmelerde eksik olan noktalar da ortada.. Acaba Kemal Derviş ve onun gibi düşünenler, sadece "İktidar"ı mı hesap ederek, kendilerince politika yapıyorlar? Tabiî ki, politikada hedef iktidardır.. Ama iktidara giden yolların hepsi, "Demokratik" değildir.. Derviş ve arkadaşları, toplumun beklentilerinin dışında, halkın eğilimlerini hiçe sayan ve gerekirse demokrasi dışı yöntemlerin de meşru kabul edileceği bir politikayı, acaba alternatifleri arasına alırlar mı? Acaba "Uzatmalı bir 28 Şubat", Derviş ve arkadaşları için, 3 Kasım sonrası için alternatif bir model olur mu? "Seçilmemiş iktidarlar" ve "Kurdurulmuş Partiler", onların vizyonuna acaba ne kadar uyar? ŞAKA
Kim kimden hoşlanıyor?
Hülya Avşar, Milliyet'ten Ahmet Tulgar'a şöyle demiş.. -Entellektüeller artık benden hoşlanıyor.. Mae West'in şöyle bir sözü vardı.. -Centilmen erkekler sarışınları tercih edermiş.. Acaba sarışınlar da, centilmen erkekleri tercih eder mi? Acaba Hülya Avşar da, artık entellektüel erkeklerden hoşlanıyor mu? LİDER ve GÜÇLÜ KADROLAR
CHP ve DYP'nin sorumlulukları fazla..
Eğer medyaya yansıyan kamuoyu eğilimleri doğruysa, AK Parti'nin yanında CHP ve DYP, 3 Kasım'dan güçlü partiler olarak çıkacak.. Şimdi kiminin kafası çok karışık (örneğin Kemal Derviş) ve kiminin kafası çok berak (örneğin Mesut Yılmaz) isimler, bu üç partinin arasına 4'üncü olarak girme çalışmaları yapıyorlar.. Bunları hep birlikte izliyoruz.. Ancak, CHP ve DYP'ye düşen sorumlulukların da, sanırız bu parti yönetimlerine hatırlatılması gerekiyor.. Birincisi CHP'nin kadrolarının, mutlaka güçlü, ağırlıklı isimlerden oluşması şart.. Örneğin DSP'nin 9'ları, mümkün olsa, CHP kadroları arasında yer alabilse.. Kendi partisi içinde uzun yıllar hiziplerle mücadele eden Deniz Baykal'ın, artık hizipler-üstü bir CHP lideri kimliğine sahip olması, ancak güçlü isimleri partisi içine toplamasıyla mümkün olur.. DYP'ye gelince.. Tabanı zaten güçlü olan DYP'nin lideri de, geçen seçimde canını çok yakan "merkezden aday belirleme"yi terk etmesi şart.. Delegeye dayanan aday, neticede halktan oy almayı da bilir..
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |