|
|
Bey'fendinin ilke takıntısı
Dileyen, Kafka çeşnisi de bulayabilir bu satırlara, şöyle: Bir devlet dairesine işim düştü. Oranın üst yöneticisi zat, bana, işimin olmayacağını bildirdi. Çünkü bu konuda alınmış bir ilke kararı varmış. Bense, işimin görülmesi için yasal bir engel bulunmadığını ileri sürüyordum. Bu karşılıklı iddialaşma ile işimi gördürmenin imkânsızlaştığı belli oluyordu. Tanıdığım bir bakan marifetiyle o zata yeniden ulaştım. Bu kez o zat beni olumlu karşıladı ve işimi olması gerektiği gibi sonuçlandırdı. Fakat o zatın buyruğundaki üst düzey memur, benim hangi yoldan makam sahibi zata ulaştığımı bilmediği için, başlangıçta alınmış olan o ilke kararını hatırlatmak isteyince, makam sahibi zat 'Canım, ilkeyi koyan da biziz, ilke aşılamaz diye bir şey yok, maslahat şimdi bunu gerektiriyor' dedi. Şİmdi ben, işimin görülmüş olmasından elbette memnun olmalıydım. Ama 'ilke sahibi o zatın' sözleri içimi burkmuştu. Çünkü adamın küçüldüğünü, ezildiğini görüyordum. Peki o ilke bir kere bozulmuş olunca, acaba ortadan kalkmayacak mıydı? Yoksa başkaları için geçerliğini sürdürmeye devam edecek miydi? Sonra eğer o ilke, maslahata göre bozulmak üzere getirilmiş idiyse, öyle bir ilke, ilke olabilir miydi? Eğer daha başlangıçta maslahata göre hareket etmek kararlaştırılmış olsaydı ve ona göre davranılsaydı, daha doğru olmaz mıydı? Elbette dediğim dedik çaldığım düdük inatçılığını savunmuyorum. Fakat ilke ile maslahatın aynı şey demek olmadığını da göz ardı etmek istemiyorum. Ancak 'ilke'nin de esnek olabileceğini ileri sürmek istiyorum. Ama gene de 'esnek ilke' ile ilkesizliğin veya maslahatın aynı şey demek olmadığını kabul etmem gerekiyor. Maslahatla ilkenin birbirine karıştırıldığı yerde, bütün işlerin karışacağını, kafa esnekliğinin allak bullak olacağını düşünüyorum. Politikada da, bürokraside de şu iki tip adam oldum bittim var olmuştur. Biri ilke sahibi ve icatçı tip, öteki entrikacı tip. Entrikacının kafasında hiçbir proje mevcut olmadığından, yapıcı siyasetçiyi hep haset etmiştir ve onu çelmelemeye yeltenmiştir. Entrikacı tipse başka sermayesi olmadığından boş konuşma alanında uzmanlık kesbetmiştir. Onun boş konuşma sermayelerinden biri de ilkelerinden bahsetmektir. Ama onun ilke dediği şeyin muhtevası yoktur. O, proje sahibi siyaset adamının vaktiyle red ve inkâr ettiği teşebbüslerini, onu çelmeleyip yerine geçtikten sonra uygulamaya kalkışır, ama geç kalınmışlık umurunda bile olmaz. Çünkü o, maslahat icabı her gün, her yeni durumda karşımıza yeni bir 'ilke' ile çıkabilir! Bir dediği bir dediğini tutmaz. Dün evet ya da hayır dediği şeyin bu gün tersine sahip çıkmak onda meslek haline gelmiştir. Çünkü o, entrikacıdır. 'İlke' yalnızca entrika geliştirmek üzere bir kelime olarak onun hizmetindedir. Fakat yadırganacak durum o ki, bu adamlar her zaman ve her yerde yönetim mevkilerinde yer alabiliyorlar. Yoksa acaba demokrasi denilen uygulama bu adamlara hizmet veren bir entrika aracı da, biz mi farkında değiliz?
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |