![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
“ Türkiye'nin birikimi... ” |
![]() |
![]() |
|
![]() |
Haklı olmanın dayanılmaz ağırlığı!..Geçenlerde bir davette, eski bir dost geldi yanımıza.. Şöyle dedi.. -Çok zor durumdasın.. Her söylediğin doğru, her eleştirin haklı çıktı.. Şaşırdım.. Sordum.. -Ne söyledim ki? Anlattı.. -28 Şubat post-modern müdahalesi ertesinde yazdığın yazıları, televizyon programlarında söylediğin sözleri hatırlasana.. "Sabah" gazetesinde susturulduktan ve televizyonlarda sana sansür uygulandıktan sonra, neler yazıp, neler anlattın.. Bir hatırla onları.. Üsteledim.. -Sen hatırlatsana.. Anlatmaya devam etti bu eski dost.. -Dedin ki.. Her askeri dönem sonrasında, bir grup medya yok olur, gazeteler sahip değiştirir.. Bak şu Sabah grubunun ve Dinç Bilgin'in haline.. Sen bunları ilk gün, ipuçları ortada yokken söyledin.. Başka şeyler de söyledin.. -Neler dedim ki? -Mesela 28 Şubat döneminde, post-modern darbecilerinin durumdan vazife çıkarttığını, onlara dayanarak iktidarı ve gücü ellerine geçirenlerin, durumdan yolsuzluk, usulsüzlük çıkarttığını, o susturulduğun dönemde söyledin.. Medya-mafya-siyaset ilişkilerinin, devletin temel yapısını ve halkın güven duygusunu sarsacağını, büyük medya bu konulara girmezken söylemedin mi? Eski dost bunları anlatırken, sözünü kestim, sordum.. -Bütün bunları doğru biçimde yorumlayıp, söylediğim için, neden işim zor olsun ki? Cevap verdi.. -Şu anda medyada köşebaşlarını tutanlar, okurlarını aldattılar, yanılttılar.. 28 Şubat görevlilerinin şimdi söyledikleri gibi, bunlar askeri rejime ve o dönemin atanmış iktidarlarına yalakalık yaptılar.. Muhbirlik yaptılar.. Şimdi bunlar, o dönemdeki ayıplarını unutturmak için, demokrasi ve sivillik kavgası vermeyi planlıyor.. Ama senin ve senin gibilerin varlığı yüzünden, bu rollerinin sahteliği ortaya çıkıyor.. O yüzden zor durumdasın.. Sordum.. -Durumumu düzeltmem için ne yapabilirim ki? Anlattı.. -Her söyledikleri yanlış, her öngörüleri hatalı çıkanların ayıplarını yüzlerine vurma.. Devletten ihale, özelleştirme, banka almak için, manşetlerini de, yazarlarını da satanların, yaptıklarını hatırlatma.. Ceketini alıp gittiğini söyleyen Dinç Bilgin'e, Sabah'ın bazı yazarlarının yaptığı gibi övgüler düz.. 28 Şubat generallerinin yazdığı andıçlarla, kendi yazarlarını hedef gösterenleri hoşgör.. Yine sözünü kestim bu eski dostun.. Sordum.. -Bunları yapsam, durumum düzelir mi? Güldü.. Konuşmaya devam etti.. -Hayır.. Daha ötesi var.. Şu Mesut Yılmaz'ın, şu Demirel'in ülkeye vizyon getirmediklerini, her yaptıkları işin Türkiye'ye zaman kaybettirdiğini, başından beri yazıyorsun.. Bırak bunları.. Mesut Yılmaz'ı biraz öv.. Süleyman Demirel'in seçkin bir devlet adamı olduğunu falan söyle.. Bu iki isim konusunda haklı çıkmış olmanı, hatırlatma hiç.. Bunlara geçmişte yalakalık edip, şimdi saldıranları rahatsız edersin.. Bu sözler üzerine, ben de cevap vermek zorunda hissettim kendimi.. -Ben gazeteciyim ve yazarım.. Ne devletten, ne iktidarlardan bir beklentim var.. Ayrıca, gazete sahibi, medya patronu, MİT ajanı, muhbir, banker falan olmak gibi bir hedefim de yok.. Tek lüksüm, gözlemlediğim ve doğru olduğuna inandığım şeyleri yazıp, söylemektir.. Bir gazetenin bordrosunda olmayı, bir partinin veya bir fraksiyonun üyesi olmakla, asla karıştırmadım.. Bir aydın için, sırasında tek başına kalmayı göze almanın, en büyük erdem olduğuna inandım.. Şimdi bütün bunları bırakıp, bir iktidara, bir rejime, bir sermayeye yalakalık mı edeyim? Dostum düşündü.. Sonra konuştu.. -Haklısın.. Doğruları görmek ve bunları yazabilmek güzel birşey.. Ama senin durumun çok zor, dedi.. ŞAKA
Ama ne tartışma!.
28 Şubatçılar bile "biz post modern darbe yaptık" diyor.. Buna karşı 28 Şubat'ın sivil işbirlikçileri hâlâ iftiharla, "28 Şubat dönemine destek verdik" demekteler.. Bu ülkede, "silahsız kuvvetler", bazan Silahlı Kuvvetler'den daha tehlikeli olabiliyor demokrasiyi tehdit konusunda.. İşte ben buna "çok seslilik" derim.. HASTA TOPLUM
Yoğun bir hafıza kaybı var!..
Türk kamuoyu, hafızasını kaybetmiş ve herşeyi yeniden öğrenen bir hasta gibi, her dönemde hayata sıfırdan başlamaya alışkın.. 1980'li kriz yıllarını, yeteneksizlikleri ve kavgacılıkları ile Türkiye'yi getiren Süleyman Demirel'leri, Bülent Ecevit'leri, 1990'lı yıllarda "ümit isimler" olarak görmedi mi halkımız? Bir ülkede "iktidar"ın var olmasının herşeye yetmediğini, "iyi yöneten iktidar" olmayınca, "istikrar"ın da olmayacağını, yeniden öğrenmiyor muyuz? Ya "darbeciler"in bilinç düzeylerine ne demeli?.. 1960'tan bu yana dört kez darbe yapıldı.. Her darbe döneminde, rejime yalakalık ve muhbirlik edenlerin, sonra o rejimin fonksiyonerlerinin üzerine, sırtlanlar gibi saldırdıklarını, "darbeciler" de bir türlü öğrenemedi.. Bazıları da, fırsattan istifade edip, her yolu deneyerek hızlı zengin olmayı, kalıcı bir statü sandılar.. Türkiye'de sade siyasetin değil, ticaretin de ne riskler taşıdığını, cahillikleri yüzünden değerlendiremediler.. Bunlardan bir bölümü tutuklu, bir bölümü müflis, bir bölümü kaçak şimdi.. Onlar da, yeni konumlarında, Türkiye'nin yakın geçmişini öğrenmekteler..
mbarlas@yenisafak.com
|
![]() |
![]()
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|