Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Haksızlıklar yasalaşırkenEnflasyonda, bir yıl içinde ciddi düşüş yaşandı. Toptan eşya % 68.8'den % 39'a; tüketici % 62.9'dan % 32.7'ye indi. Bardağın yarısını boş görenler, hedeflerin tutmadığını ileri sürerek hükûmeti eleştirebilirler. Gerçekten de yıl sonu itibariyle % 25 ve % 20 olarak tesbit edilen rakamlar aşıldı. Ama bir yıl öncesine göre düzelme var. Bu düzelmenin kalıcı olmasını temenni ederiz. Ama, maalesef faizlerdeki yükselme, maliyetleri şişirerek fiyatları olumsuz biçimde etkiledi; aynı zamanda tüketim ve üretimi frenleyici bir tesir yarattı. Ekonomi, kriz vasatından henüz çıkamadı. Bıçak sırtında alınan yolun sonunda aydınlığa ulaşmasını dileriz. Burada en önemli hedef, faizlerin yeniden inmesi olmalı. Memurun alacağı % 2.5'luk ilâve zammı (3-5 milyon TL'yi) tartışırken, rantiyenin cebine, gene milyarların, trilyonların girmesi herhalde bardağı taşıran son damla olur. Terör
Terörde, belirli bir tırmanış göze çarpıyor. Acaba bu eylemlerin arkasında kim var diye düşünmeden edemiyoruz. 1980 öncesi, soğuk savaş döneminde, sağcı ve solcu, milliyetçi ve komünist gençler arasındaki kutuplaşmayı anlamak, izah etmek mümkündü. Ama, komünizmin dünyadan kalktığı günümüzde, THKP-C neyin peşinde? Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için bu eylemler yapılıyorsa, arkadan nasıl bir yönetimin gelmesi bekleniyor? THKP-C'yi taşeron olarak kullananlar mı var? Hizbullah
Biz, aynı şekilde Hizbullah ile ilgili endişelerimizi Meclis'te dile getirince, bazı DSP'liler tepki gösterdi. Oysa, Türkiye'deki kontgerilladan söz eden ilk resmi ağız Bülent Ecevit'inkiydi. Gazete arşivlerini taradım. Hizbullah'a kuşku ile bakıp, devletle ve faili meçhul cinayetlerle irtibat kuranların isimlerini tesbit ettim. 2000 yılının Ocak ayı boyunca, "Ruşen Çakır (Milliyet); Zülfi Livaneli (Sabah); Tufan Türenç (Hürriyet); Okay Gönensin (Yenibinyıl); Ali Bayramoğlu (Yenibinyıl); Bekir Coşkun (Hürriyet); Hadi Uluengin (Hürriyet); Cengiz Çandar (Sabah); Cüneyt Ülsever (Hürriyet); Umur Talu (Milliyet); Enis Berberoğlu (Hürriyet); Gülay Göktürk (Sabah); Fatih Altaylı (Hürriyet); Mehmet Altan (Sabah); Etyen Mahçupyan (Radikal) Oktay Ekşi (Hürriyet); Haluk Şahin (Radikal); Güngör Mengi (Sabah)", Hizbullah operasyonlarının zihinlerde doğurduğu şüpheleri yazıp durmuşlar. Her birinin sözlerini yayınlayamam. Sadece örnek olarak dördünün makalesinden çarpıcı birkaç satırı veriyorum: Zülfi Livaneli (Sabah): "Hizbullah'ın katlettiği insanların kanına da bazı devlet yetkililerinin eli bulaşmış durumda..." Tufan Türenç (Hürriyet): "Hizbullah'ın mezar evlerini eliyle koymuş gibi bulan polis, şimdiye kadar neden elleri kolları bağlı kaldı? İnsanların aklına daha ilginç bir soru takılıyor: Bugün kim ve ne için düğmeye bastı da bu vahşet sürüsü sapır sapır ortaya döküldü?" Etyen Mahçupyan (Radikal): "Hepimizin bildiği gibi bu örgüt devlet tarafından bilerek kullanılmıştır. Bu boyuttaki şiddetin devlet tarafından desteklendiğine inanmak abes olsa da, belli ki Hizbullah'ın yöntemi devleti en azından ilgilendirmemiştir... Hizbullah bizzat devlet memurlarının aktif koruması altında büyümüştür. Dolayısıyla Hizbullah nedir sorusu giderek zihinlerimizde farklı bir yankı bulmaktadır: Devlet nedir?" Güngör Mengi (Sabah): "Hizbullah'ın PKK yayılmasını engelleyen bir unsur olarak kollandığı, Yeşil kod adlı hayalet ajanla desteklendiği, iddia ediliyor. Ama devletin resmi ağızları susuyor... İti ite kırdırma ilkelliğine dayalı asayiş politikasının artık tarihin çöplüğüne atıldığını devletin açıkça ilân etmesi gerekir." Böylece, endişelerimizin başkalarınca da paylaşıldığı ortaya çıkmış oluyor. Yılbaşı
Zaman zaman şahsımıza yöneltilen suçlamalara veyahut sataşmalara cevap vermek zorunda kalıyoruz. Geçenlerde, Star gazetesinde yılbaşı gecesinde çekilmiş bir fotoğrafım yayınlandı. Fotoğraf altında şöyle bir yazı var: "Fazilet Partisi'nin dağıttığı yeni yıl takvimlerinde, 'Yılbaşı kutlayan Hıristiyan sayılır' ibareleri bulunmasına rağmen, Ilıcak, yalnız kutlama yapmakla kalmadı, şarap da içti." Bir kere, Recai Kutan da açıkladı, dağıtılan takvimlerde "Yılbaşı kutlayan Hıristiyan olur" yazmıyor; sadece yılbaşının bir Hıristiyan adeti olduğu belirtiliyor. Bu iki cümlenin arasında dağlar kadar fark var. Müslümanlar da, dinden çıkmadan, yeni bir yılı pekalâ kutlayabilir. Ayırımcılık, dikkat edilirse, hep laikçi kafalardan geliyor: "Faziletlidir, öyleyse lânetlidir (!)" Hangi adımı atsa, ne yapsa, suçludur. Ben bir tarikata değil, bir siyasi partiye girdim. Bizim partimiz, dinî hassasiyeti olan kişilere itina eder; fertlerin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışır. Özgürlükçüdür. Dolayısıyla kendi bünyesindeki insanların hayat tarzını şekillendirme misyonunu taşımaz. İddianame
Tabii "militan demokrasinin" savunucularından Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş farklı düşünüyor. Yolcu olmasaydı, şu uydurma takvim hikâyesini bile, FP aleyhine delil olarak Anayasa Mahkemesi'ne sunabilirdi. 7.5.1999 tarihini taşıyan iddianamesinde, Savaş, beni de, laik cumhuriyetin düşmanı olarak takdim ediyor. Desteğini, Oktay Ekşi'nin bir makalesinden alıyor. "Merve Kavakçı kendisine Necmettin Erbakan tarafından verilen, sadece Meclis'i değil, sistemi de birlikte torpilleme görevini Meclis Genel Kurulu salonuna, siyasi bir simge haline gelmiş olan başörtüsü ile girerek yerine getirdiği için mutluydu. ...Sabotaj planının sahibi belli ki Necmettin Erbakan'dan başkası değil. Nazlı Ilıcak'la Merve Kavakçı da sabotaj planının uygulayıcıları..."(2 Mayıs 1999 - Hürriyet - Oktay Ekşi) Savaş'a göre, "ülkemizde daima özgürlüklerin genişletilmesinden yana tavır koyan" Oktay Ekşi, bu "sabotaj planını" açığa çıkarmıştı! Sonra 5 Haziran 1999'da, Oktay Ekşi benim şu açıklamamı sütununda yayınladı: "25 yıldır basın hayatındayım. Görüşlerimi yansıtan binlerce makale kaleme aldım. Hiçbirinde laik cumhuriyete karşı bir tavrım olmadı. Dolayısıyla Erbakan'ın yönetip yönlendirdiği bir sabotajın uygulayıcısı olmam da mümkün değil" Ekşi, açıklamamın arkasından, "Sayın Ilıcak'ın laik cumhuriyete inanmış bir kişi olduğunu biliyorum" cümlesini eklemişti. Böylece Vural Savaş'ın görüşlerine itimat ettiği Ekşi, benim de elime "temiz kâğıdımı" (!) vermişti. Acaba yılbaşı gecesi çekilen fotoğrafımı laik cumhuriyete bağlılığımın bir belgesi olarak Anayasa Mahkemesi üyelerine göndersem mi? Taha Akyol, durumun tuhaflığını sütununda şöyle yansıtıyor: "Hukuka siyaset yüklenirse, kolejli Nazlı Ilıcak'ı Avrupa'ya irtica odağının modern kanıtı diye sunabilirsiniz!" (23 Aralık 2000 - Milliyet) Kavakçı'nın hakkı
Meclis iç tüzük değişikliği ile 56'ncı madde tadil edilerek milletvekilleri için başörtüsü yasağı getiriliyor. Demek evvelce böyle bir yasak yoktu. Demek Merve Kavakçı'ya haksızlık yapılmıştı. Bakın bu konuda Anayasa Hukuku profesörü Mustafa Erdoğan ne diyor: "Merve Kavakçı'nın aday olmasına mâni bir hal yoktur. Seçilmiş ve mazbatısını almıştır. Yüksek Seçim Kurulu buna karşı çıkmamıştır. Çıkamazdı da. Çünkü kanuni bir engel mevcut değildi. Üstelik Genel Kurul'a girip yemin etmesi, Anayasa gereğidir. Her milletvekili yemin edip görevine başlar... Başörtüsü Ecevit'in iddialarının aksine, devlete karşı meydan okuma değil, kendi kimlik özellikleriyle siyasi hayatta temsil arzusundan ibarettir... Müstakbel bir tarihte olup olmayacağı meşkuk bir eyleme karşı tavır alınmaz. Hukuk, somut fiillere bakar. Devleti toplumdan koruma çabası, devletin meşruiyetinin toplumda aranmadığını gösterir. Bunun adı faşizmdir." Fazilet davasının, Şubat'ta neticeleneceği belirtiliyor. FP'nin tepesinde asılı duran Demokles'in kılıcı, şöyle veyahut böyle, nihayet düşecek. Siyaset, sabırsızlıkla Anayasa Mahkemesi'nin kararını bekliyor.
nilicak@yenisafak.com
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|