YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Barışın imkansızlığı

Ortadoğu barışı son anda Arafat'ın prensipte görüşmeyi kabul ettiğini açıklamasıyla ya da ABD ve Arap devletlerinin bu yönde tavır alması için zorlamalarıyla ilginç bir aşamaya girdi. Diğer yanda, tavrını Arafat'ın cevabına göre ayarlayacağını açıklayan Barak'ın da görüşmeleri kabul etmesi bekleniyor.

Ancak tartışmalı, genel hükümleri içeren ABD tekliflerinin detayları hakkında taraflar dahil kimse bir şey bilmiyor. Clinton'ın görev devretmeden önce tarihi bir uzlaşmaya son noktayı koyma telaşı, sonuç alınmasa bile, sürecin başlatılmış olmasını kendi başına kazanç sayan yaklaşımı Arafat üzerindeki baskıları artırdı.

İntifadanın gittikce ivme kazanması ve Filistin yönetiminin de kontrolünden çıkma eğilimi göstermesi aceleci tavrın görünen izahı olarak kabul edilebilir. Bunun yanı sıra çatışmaların karşılıklı olarak intikam saldırılarına dönüşmeye başlaması, özellikle İsrail'in seçilmiş hedeflere suikastler düzenlemesi tarafları bölgesel bir savaşın içine çekecek eğilimin habercisi olduğundan kuşku yok.

Başta Mısır olmak üzere Filistinlileri desteklemesi beklenen Arap ülkelerinin de bir an evvel intifada ateşini söndürecek girişimden yana olmaları beklenir. Zira her gün ölen birkaç Filistinli çocuğun ölüm sahnesi ya da cenaze merasimi Arap kamuoyunu derinden sarsmaktadır. Kitle iletişim aygıtlarının yaygınlaşması Filistin görüntülerinin en ücra köşelere kadar girmesine imkan tanıyor; Müslüman duyarlılığını daha da hassaslaştırıyor. Bu durum, uzun vadede bölgedeki Arap rejimleri açısından iç dengeleri etkileyecek, yönetimleri fiili olarak mudahil olmaya zorlayacak bir baskı oluşturacaktır.

Tüm bunların üstünde İsrail'in, olanca çekingen tavrına rağmen, mümkün olabilecek en fazla tavizi alarak tekrar barış sürecine dönme isteği Filistin tarafı üzerindeki baskıyı artırıyor. Seçim sonucunda yeni ABD yönetiminin Clinton'a göre "daha az" İsrail yanlısı tutum izleme ihtimalini de gözden ırak tutmamak gerekir. Ancak Filistin için başka bir dezavantaj, Şubat ayında yapılması muhtemel İsrail başbakanlık seçimlerinde daha da sertlik yanlısı Şaron'un iktidara gelme ihtimalidir.

Tüm bu faktörleri bir araya getirdiğimizde Filistin tarafına daha fazla ödün verilmiş görüntüsü altında olabildiğince tavize zorlayan dış baskı söz konusudur. ABD teklifinin detaylarının verilmemiş olması İsrail tarafına zaman kazandıracak, yeni tavizler için oldu bittiler doğuracak içeriktedir.

Detayları verilmeyen/bilinmeyen ABD teklifinin genel hatlarına göz attığımızda istismara müsait yanları görmemek mümkün değil.

Mescidi Aksa'nın içinde bulunduğu Haremi Şerif üzerinde Filistin egemenliğinin tanındığı, buna karşılık Ağlama Duvarı ve zemini İsrail egemenliğine veriliyor. Zaten de facto olarak Harem, Müslümanların kontrolünde bulunuyor, anlaşma olmasa bile durumda bir değişiklik bulunmamaktadır. Filistinlilerin en çok itiraz ettikleri ve daha önce hava ve zemin altında İsrail egemenliği tanınması tezini çağrıştıran bu teklif açıklık kazanmadıkça kazanç hanesine yazılamaz. Zira zemin altında İsrail egemenliği demek, Mescidi Aksa'nın temelini çökertecek arkeolojik kazıların devamı anlamına gelmektedir.

Tarihi Kudüs'ün paylaşımı konusunda da boşluklar bulunuyor: Yahudi Mahallesinin (sızan bazı haberlere göre Ermeni mahallesi de dahil) İsrail denetimine verilirken Müslüman kesim Filistinlilere bırakılıyor. Hristiyan kesimin durumu belli olmadığı gibi BM karar ile zaten geri vermek zorunda olduğu Doğu Kudüs'ün bir kısmını eline geçirmiş oluyor. İsrail denetimine verilmesi teklif edilen kesim de Müslümanlara ait özel mülklere el konarak elde edilmiş bir bölge.

Eğer anlaşma bu haliyle kabul edilirse İsrail en büyük tavizi mülteciler konusunda almış olacak. Sayıları 4 milyona yaklaşan ve büyük kısmı İsrail sınırları içinde kalan topraklardan kovulan Filistinlilerin İsrail'e dönmesi engellenmiş oluyor. İsrail, sınırları içinde demografik dengenin bozulmasından endişe ediyor. Oysa BM'lerin 1948'den beri aldığı tüm kararlar, esas olarak mültecilerin geri dönüşüyle ilgilidir. İsrail bu karaları bile farklı yorumlayarak mültecilerin yurtlarına dönmesi değil, bulundukları yerlerde durumlarının "iyileştirilmesi" şeklinde yorumlamaktadır.

Bir başka mayınlı tarla ise, Yahudi yerleşim yerlerinin neredeyse olduğu gibi Filistin topraklarında kalması teklifidir. Bu işe bağımsız bir Filistin devletinin içinde onlarca bağımsız adacıkların resmen kabul edilmesi anlamına gelmektedir.

Sadece Yahudi yerleşim merkezlerinin varlığını sürdürmesi bile barışını yürümemesi için yeterli şartları oluşturmaktadır. Hem iki taraf arasında çatışmayı körüklemesi hem de bağımsızlık ve egemenlik ilkesine ihlal etmesi bakımından asgari iyi niyetten yoksun bulunuyor.

Gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus şu: pazarlık konusu yapılan tüm bu şartlar aslında BM kararları ile ve daha önce varılan anlaşmalar çerçevesinde zaten Filistin lehine İsrail'in vazgeçmesi gereken işgal uygulamalarıdır.

Bir başka husus: Arafat'ın Kudüs konusunda tek başına karar vermeye yetkisinin olup olmadığıdır. Kudüs ve Mescidi Aksa konusunda varılacak bir anlaşmanın sadece Arafat'ı değil Filistinlilerin, Arapların ve Türkiye dahil tüm islam alemininin de onayını alması gerekmektedir.

Bu şartlar altında barışın imkanları değil barışın imkansızlığına hizmet eder mahiyettedir.


5 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...