T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Mark Parris'ten al haberi

Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in istifasına yol açan olaylara hep "ihtiyatla" yaklaştım ve bu olayın "bu şekilde" sonuçlanmasını nedense (neden acaba?) bir türlü içime sindiremedim.

Ersümer'in yolsuzluk yapmadığını söylemeye çalışmıyorum.

"Beyaz Enerji İddianamesi"nde adı geçiyor.

Ortada sanık itirafları var.

Ama bu "sonuç", yolsuzlukla mücadele adı altında yürütülen siyasî operasyona (evet, bu bir "operasyon"dur) kuşkuyla bakmamıza niçin engel teşkil etsin!

Bu olayda canımı sıkan şey, yolsuzlukları siyaset kurumunun "arazı" gibi gösteren bazı dış mahfillerin işgüzarlığı/karıştırıcılığı...

Türkiye'deki yolsuzluklar, "sıradan" bir Amerikan "think-tank" kuruluşunun "sıradan" bir memurunu ne kadar ilgilendirir?

Mark Parris'ten sözediyorum.

Hazret, bir dönem Ankara'da "büyükelçi" sıfatıyla görev yapmıştı.

Bir müntesip.

Gizli servisin (CIA'in) önde gelen elemanlarından.

İşte bu Mark Parris, Cumhur Ersümer'in istifasını, Türkiye'nin yıllardır içinde debelenip durduğu yolsuzluklardan kurtulmak için attığı "ileri" ve "cesur" bir adım olarak değerlendirmiş ve nasıl bir bağlantı kurduysa, Kemal Derviş'in "ulusal program"ını övmüş.

Motamot ne söylediğini hatırlamayorum ama, Parris, Cumhur Ersümer'in "devre dışı" bırakılmasından "bir Amerikalı olarak" duyduğu memnuniyeti de gizlemiyor.

Nerden bu samimiyet?

Financial Times'ın haberine göre ise, 10 milyar dolarlık dış desteğin alınabilmesi için Ersümer'in "kurban" edilmesi gerekiyordu.

Türkiye'de politikacıların istifasını "olağanüstü bir durum" olarak değerlendiren gazete, ayrıca, Türk siyasetçilerinin seçimle gidinceye kadar makamlarına yapıştıklarını iddia ediyor.

Şubat krizi patlak verdiğinde şunları yazdığımı hatırlıyorum.

Derviş Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak yaptığı ilk Amerika ziyaretinden 25 milyar dolarla dönmeyi ümit ediyordu ama, bir iddiaya göre, parayla değil, "darbe"yle döndü...

Darbe biraz ağır kaçıyor.

Biz buna "yapısal değişiklik" diyelim.

Türkiye'nin, (Şubat krizinde) Kürşat Tüzmen başkanlığında 200 kişilik bir işadamı heyetini "yeni iş alanları açmak" için Irak'a yollaması o günlerde büyük müttefikin tepkisini çekmişti. Mesut Yılmaz ve Cumhur Ersümer'in "kişisel gayretleriyle" start alan Mavi Akım Projesi de, aynı şekilde, "rahatsızlık" oluşturuyordu.

Amerika'nın Türkiye'ye parasal yardımı hem Irak-Rusya politikasına, hem de öngörülen yapısal değişikliğin yapılıp yapılmayacağına bağlıydı.

Yani Amerika, Türkiye'ye yapacağı yardımı, kendisi açısından "güven verici" bir Türk yönetimi ile irtibatlandırmayı tercih ediyordu.

Böyle bir yönetim de, ancak bir askerî müdahale, ya da bir "oldu bitti" ertesinde gündeme gelebilirdi.

"Yolsuzlukla mücadele" adı altında yürütülen belki de böyle bir "operasyon"du.

Önümüzdeki dönem içinde mevcut siyasî partilerin tasfiye edildiğini, politikaya yeni yüzlerin "ısındırıldığını" görürseniz, şaşırmayın.

Geleceğimizin, "yolsuzlukla kirlenmemiş" siyasetçilere emanet edildiğini söyleyen Mark Parris boşa atmıyorsa tabii...


30 Nisan 2001
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED