T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu kadarı fazla değil mi?

Haberi Zaman gazetesi veriyor: "IMF ve Dünya Bankası 10 milyar dolarlık ek yardım için Kemal Derviş'in Başbakan Yardımcısı yapılmasını istiyor. Bu talebin sözcülüğünü TÜSİAD yapıyor. Teklif, Hüsamattin Özkan'ın gidip yerine Derviş'in gelmesini öngörüyor." Habere göre "TÜSİAD bu teklifi Başbakan Ecevit'e resmen yaptı."

Bu haberi bir yandan baktığınızda çok normal görebilir, bir başka yandan baktığınızda "Neden Başbakan değil de Başbakan Yardımcısı?" diye sorabilirsiniz.

Hüsamettin Özkan'ın misyonu malum; Başbakan'ı tamamlıyor. Öyleyse sorun Hüsamettin Özkan'da değil, Başbakan'da. Hüsamettin Özkan'ın üzerinde taşıyamayacağı bir sorumluluk varsa, onu bu konuma getiren, bizzat Başbakan'ın durumudur. O halde, değişmesi gereken birisi varsa o da öncelikle Başbakan olmalıdır. Ama eşeğini dövemeyen semerini döver misali, Başbakan Yardımcısı seviyesinde bir operasyon şimdilik yeterli görülüyor. Belki Başbakan operasyonunun yapılması için de biraz daha "dibe vurmak" gerekiyor.

Dikkat edilirse buraya kadar "Neden Hüsamettin Özkan?" sorusu üzerinde dolaştık. Haberin öteki boyutu, yani IMF ve Dünya Bankasının Bakanlar Kurulu'nda görevlendirmeler peşinde koşması bizim için hiç de yadırgatıcı olmadı.

Cengiz Çandar gayet açık yazıyor:

"...kesin bir "dış mali denetim' altına girmiş olan Türkiye'de, bu 'denetim'in her aşamasında, kaçınılmaz olarak, 'siyasi yeniden yapılanma süreci'ne de girilecektir.

"Cumhur Ersümer'in gitmeye mecbur kalmasını bu 'mecburi istikamet' ile anlamak gerekiyor. Tabii, işin bir de, 'stratejik enerji havzaları'nı kapsayarak sürecek olan 'Amerikan-Rus çekişmesi' boyutu da mevcut. Türkiye'nin kasasını denetlemekte olan Amerika'nın, ülke yönetimindeki 'Rus lobisi'ni ekarte etmek isteyeceğini bir kenara kaydedin. 'Rus lobisi'nin gücü küçümsenmeyecek oranda. O yüzden, bu, adım adım yürüyecek bir süreç. Ve, ilk ve önemli adımı, Ersümer'in Enerji Bakanlığı koltuğunu bırakmasıyla atılmış oldu." (Yeni Şafak, 29 Nisan 2001)

Evet, tüm bu yazılanlar doğruysa, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti"nin yerlilik standardının ne hale geldiğini anlamış olmaktayız.

İşin garibi, çok tabii görmeye başlamış bulunmakta, hatta içten içe biraz mutluluk duyduğumuzu ihsas ettirmekteyiz.

Hani "biz adam olmazsak olacak olan budur" gibisinden bir halet-i ruhiye hükümete yönelik değerlendirme ve operasyonlarda dikkat çekiyor.

Aslında geç kalmış bir operasyonu yaşıyor Türkiye... Mandacıların "Biz kendi kendimize adam olamayız. Tanzimat, Islahat fermanları bizi adam edemedi. Bir miktar Amerikan mandasına girsek de medenileşsek..." yollu ilk zaman teklifleri bugünkü halet-i ruhiyemize çok benziyordu.

Doğrusu, ben de, inanç hürriyetleri alanında derin sarsılışlar içine itilen bir toplum kesiminin yaralı halet-i ruhiyesini yaşayan bir insan olarak, kendi başımıza özgürlük alanlarını halkın taleplerine uygun hale nasıl getirebileceğimiz noktasında bir çözüm imkanı göremiyorum.

Ama bu tıkanma varıp, "bizi ya Amerika ya Avrupa adam etmeli" düşüncesinde mi son bulmalı? "Bizim irademiz bütünüyle anlamsız hale geldi, iktidar etrafında odaklanmış güçleri etkileyemiyoruz, o zaman inceldiği yerden kopsun, kim adam ederse etsin, yeter ki adam etsin, sana mı düştü yönetimin milli karakterini korumak" gibi düşünceler içine mi girmeliyim? Bu düşünce ne kadar sağlıklı? Bu düşüncenin peşinden gelecek başka bedeller olamaz mı? Ülke bu bedelleri de mi ödemeli? Ülke bir kere, böyle bir türbülansa girdiğinde nereye hangi sınırı koymak mümkün?

ABD Hazine Bakanı Paul O'Neill'ın sözleri ülkemde yaşadığım bütün acılara rağmen, yönetim kadrolarının bütün çapaçulluğuna, bütün gadrine rağmen, mevcut yönetim kadrolarının tepeden inme baskılara kişiliksizce taşeronluk yapmasına rağmen, içimi eziyor. Diyor ki O'Neill:

"Türkiye yeniden gelirse dünya eskisi kadar cömert olmayabilir. Amerikan vatandaşlarının ödediği vergiler başka bir ülkeye borç olarak verilecekse, bu kaynağın iyi değerlendirilmesi gerekir. Sağlanan kredi, Türkiye'nin son dönemde fonlardan aldığı üçüncü yardım paketi. Bu üçüncü ve son başvuruşlarıdır. Türkiye fırsatı iyi değerlendirmeli. Verilen dolarların ABD'ye gökten zembille inmediğini bilmesi gerekiyor. Bu, çok çalışan sıradan insanların parası..."

Fırça, fırça, fırça...

Bir tek cevap var mı buna karşı. Yok!

Hibe mi veriyor Amerika Türkiye'ye de , bay Hazine Bakanı'nın dili bu kadar uzun! Faizsiz bir borçlanma mı söz konusu yoksa? Karz-ı Hasen mi veriyor?

Teslim olmuş bir halet-i ruhiye var Türkiye yönetiminde...Tüm haysiyet kırıcı değerlendirmeleri sineye çeken bir yönetim mantığı...

Bunun peşinden, adamların hükümet içi operasyonlara varıncaya kadar taleplerde bulunması çok tabii değil mi? Kaçıncı dünya ülkesi seviyesindedir şu andaki haysiyet ölçeğimiz?

Demek uluslararası enerji kavgaları, ülkemize bakan düşürme operasyonları yapacak ölçüde yansır hale geldi. Ya da bizim siyasal düzenimiz, böyle operasyonlara muvafık hale geldi.

Çıktık açık alınla kaç yılda kaç savaştan?

Şimdilerde hiç 10'uncu Yıl Marşı duymuyoruz! Kuvayı Milliyeciler hep Dervişçi mi oldu?


30 Nisan 2001
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED